23 Nisan 2014 Çarşamba

Hatasız Düşünme Sanatı, Rolf Dobelli



Hatasız Düşünmek Mümkün Mü?

Günlük hayatta sıklıkla fark edemediğimiz düşünce hatalarını, Daniel Goleman'ın deyişiyle "lacuna" ( bilinçteki boşluklar ) bu kitapta bir araya getiren yazar; her bölümünü 3-4 sayfaya sıkıştırdığı, anekdot ve örneklemelerle süslediği pasajlarla okuruna taşıyor. Günlük hayatta başarılar başarısızlıklardan daha fazla görünürlüğe sahip olduğu için, başarı olasılığını gerçekte olduğundan daha yüksek algıladığımızı, eleme kriterlerini sonuçlarla karıştırdığımızı ( yüzücü vücudu yanılsaması ), bilgimizi ve öngörümüzü sistematik olarak gözümüzde büyüttüğümüzü ( aşırı güven etkisi ) belirten yazar, bazı kavramları küçük parçalara bölerek kitabına taşımış. Konformizm kavramı okurun karşına 5-6 bölümde çıkabilirken, Genovese sendromuna 3 bölüm ayrılmış.

Jargona dayalı yazmadığı için daha okur dostu görülecebilecek olan kitap ilginç bir ironiye de ev sahipliği yapıyor: " Bir ürün <sırf en çok satıldığı> için neden daha iyi olsun ki diye soran yazarın kitabının 1 milyondan fazla satması gibi.  ( Batık maliyet yanlışı / Concorde etkisi ), Yapılan manevi veya maddi yatırım ne kadar büyükse planı devam ettirme arzumuzun o kadar güçlü olduğunu ifade eden yazar, Huxley ve Darwin atfı yapıyor.  Yeni bilgileri var olan inanç ve teorilermizle ve dünya bakışımıza uygun olacak şekilde yorumlamaya eğilimimiz olduğunu, beynimizin doğrulanmayan kanıtları 30 dk içinde unuttuğunu sırf bu yüzden Darwin'in yanında hep not defteriyle dolaştığını anlatıyor. Hepimizin dünya, kariyer, hayat ve ilişkiler vs. ile ilgili kuramlar geliştirdiğimizi, bu kuramlar ne kadar muğlaksa doğrulama eğiliminin o kadar güçlü olacağını ifade ediyor. İnternet'in doğrulama eğilimini aynı düşünen kişilerle bir araya gelmemizi kolaylaştırdığı için destekleyeceğini söylüyor.



Otorite'ye Neden Baş Kaldırmalısınız?
Milgram'ın dehşet verici "otorite" deneyini detaylı olarak okuruyla paylaşan yazar, otorite önyargısının ciddi bir düşünce hatasına olduğuna değiniyor. Mantıken ve ahlaken hiçbir anlamı olmayan yerlerde bile otoriteye boyun eğdiğimizi bu durumlarda ne kadar eleştirel durursak o kadar özgür olacağımızın altını çiziyor.

Mitolojinin felsefeden daha eski olduğunu, hikaye önyargısının hakikatleri çarpıtıp basitleştirdiğini içine uymayan her şeyi bastırdığını ifade ediyor. Kontrol yanılsamasına değinen yazar, Jenkins ve Ward'ın ampul deneyini açıklıyor. Objektif bakıldığında üzerinde herhangi bir gücümüz olmayan şeyleri etkileyebileceğimizi sanmamızın kontrol ilüzyonu olarak adlandırıldığını ifade edip günlük hayattan ilginç örnekler sunuyor: Trafik ışıklarının ve asansörlerin kapanma butonlarının işlevsiz olduğunu belirtiyor. Marcus Aurelius, Soljenitsin ve Frankl atıfları yapan yazar, insanların amaçlara kayıtsız  ama teşvike açık olduğunu ifade ediyor. Seçenekler ne kadar çoksa seçiminden o derece güvensiz ve memnuniyetsiz olacağımızı, biri bizim için ne kaeya yardım etmeye o derece eğilimli olduğumuzu, iltifatların yalan olsalar dahi mucizeler yaratacağını, siyasetçilerin karşılarındaki topluluğa göre farklı ortak paydaları vurgulayacaklarını belirtmiş.

Konformizm uyarılarında bulunan yazar, Gizli bir Lebon atfı yaptıktan sonra Jung'un eşzamanlılığından örnek veriyor. Beklenen bir olayın boyutuna göre tepki verdiğimizi, o olayın gerçekleşme olasılığını göz ardı ettiğimizi, tehlike ne kadar büyükse, konu ne kadar duygusalsa riskin azalmasının bizi o kadar az rahatlattığını ifade ediyor. Parcelsus'un doz hakkındaki alıntısına değinip sahip olduklarımızı olamadıklarımızdan daha değerli olarak algıladığımızı belirtmiş.

En Tehlikeli Hata: Tümevarım, Genele Uyarlama
Tek bir gözlemden yola çıkarak bir şeyin genel geçerliliğinden emin olmaya meylederiz. Sezgisel olarak kara verir, sonrasında kararımızı da gerekçelendiririz. Bir şeyi kaybetme korkusu, aynı değerde bir şeyi kazanma düşüncesinden daha çok motive edicidir diyen yazar, literatürde Genovese sendromu olarak da bilinen sosyal aylaklaşmaya değiniyor: İnsanlar grupların kararlarının arkasına saklanır, sorumluluk rakam içerinde dağılır, aynı şekilde performansımızı da gruba yükleriz. Toplumun düşüncesizce harekete geçmeyi mantıklı bir beklemeye tercih ettiğini, aynı şeyin farklı şekillerde sunulduğunda tamamen farklı algılandığını ve buna çerçeveleme dendiğini aktarmış.



Başarıları üzerimize aldığımızı, başarısızlıkları ise dış unsurların üzerine atarız diye yazar, maddiyatla mutlu olunmayacağının sıklıkla altını çizerken, kişisel gelişim kitaplarına ( Ve yazarlarına ) bolca çatmış. Evrimsel psikoloji ekolünden sıklıkla bahseden yazar, Michel'in marsmallow testinden bahsederken, bir kararın şimdiki ana ne kadar yakın olursa "duygusal faiz oranının" o derece yükseldiğini, uzun dönemdeki kazancı tam olarak algılayamadığımızın altını çizmiş. Risk almanın son derece nadir görülen bir durum olduğunu evrim baskısıyla açıklayan yazar, Pavlov'a ve ilişkilendirme yanılgısına değiniyor.  ( Özellikle şans oyunlarında görülen "kumarbazın yanılgısının" ) Birbirinden bağımsız olaylarda dengeleyici bir güç olmadığını vurgulamış.  Bir seçenek elimizden alındığında ( Romeo ve Juliet etkisi ) artık ulaşılması mümkün olmadığı için daha çekici olarak algılandığını ifade etmiş.


Genelinde okuması son derece kolay ama konuyla yakından ilgilen kişiler için hafif bir kitap olmasına karşın ilgi çekiciliğini hiç kaybetmiyor. Daha detaylı incelemeler gerektiren bazı bölümleri olmasına karşın okurunu soğutmaması ve akıcı olması ciddi artıları. Bilinçteki tüm boşlukların tek bir eserde toplanması rahat bir okuma isteyen okuyucuları çekecektir. Hatasız düşünmenin mümkün olmadığını vurgulayan ve kimi yerde varoluşçu ifadeler de kullanan ve sıklıkla CEO'lardan örnekler vermiş. Son söz olarak okuması keyifli ve akıcı bir kitap.

13 Nisan 2014 Pazar

Sürgün Gezegeni, Ursula K. Le Guin


Birlik'in dağılıp dağılmadığı bilinmemektedir. yıldızının çevresindeki dönüşünü 60 dünya yılında tamamlayan gezegenin sakinleri göçebe Hilf ler ve ataları dünyadan gelmiş olan Uzakdoğumlular, beraber ama ayrı yaşamaktadırlar. uzakdoğumlular Kültür Ambargosu kanununa uyarak gezegenin yerlilerin seviyesine inmiş 60 yıllık dönem boyunca atalarının birikimlerini unutmuşlardır. Telepatik yetenekleri olan Uzadoğumlular, Hilf leri ürkütmekte, farklılıkları deri renklerinden belli olan bu yabancılar kabul edilmemektedir. Kış yaklaşırken Kuzey'in barbar kavimlerinin yerleşim yerlerine saldırdıkları söylentisi bu farklı iki ırkı daha büyük bir tehdidin altında birleşmeye itecektir, ama öncesinde Agat ve Rolery'nin aşkı bu birleşmeyi ve göç umutlarını yok eder. Şimdi vahşi bir düşmana ve 15 yıl sürecek bir mini buz devrine karşı tüm farklılıklarını bir kenara bırakıp beraber çalışmak zorundadırlar....

Yazar tüm kurgusunu işlemeyi sevdiği iç grup dış grup çatışması üzerine odaklamış. Akıcı ve inandırıcı yazım stili kurguyu okuması ve sürükleyici hale getirmiş.Ataerkil kabile düzeninden henüz çıkamamış Hilf ler üzerinden feminist görüşlerini aktaran yazar, iki farklı kültürün karşılaştırılmasıyla geçmişin bağnazlığından bugünkü kültürel kabullere nasıl ulaşıldığını gözler önüne sermeyi başarmış. Hainish döngüsünün 2. kitabı olan sürgün gezegeni, unutulmuş bir koloninin kültürel olarak gerilemesi, evren ve teknoloji hakkında daha fazla bilgisi olan,  onlara kıyasla geri kalmış gözüken kabilenin onlardan kaçınması ve cadılar olarak yaftalaması gibi motiflerde ve sosyal ilişkilerin dinamiklerinde gelenekçilik ve yenilikçilik tartışmaları yürütülmüş.

Rolery ve Agat'ın aşkı bilimkurgu arkaplanında bir Romeo ve Juliet uyarlaması olarak görülebilir. Kültürün dayatmalarının önünde dağılıp çöktüğü bir kavram olarak sevginin savunulması son derece hoş bir motif. Darwin atfı yapan yazar, yeni koşullara uyum sağlayan Uzakdoğumlular ve Hilf ler arasında düzenli bir ilişki kurulmasının ancak aile bağları ve çocuklarla mümkün olacağı argümanını ileri sürmüş. Yazar tıbbi tartışma geçen bir pasajında gizli bir İgnaz Sammalweis atfında bulunuyor ki bağnazlık yüzünden bir araya gelemeyen toplumların konu olduğu bir hikayede son derece yerinde kullanılmış bir detay. keyifli bir okuma sunan eser bir şaheser değil ama Guin'in lirik ve inandırıcı tarzını seven tüm okurlara hoş bir mola olacaktır. başka incelemelerde görüşmek üzere.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Şafağın Robotları, İsaac Asimov


Elijah Baley, hükümetinin görevlendirmesiyle Aurora'da işlenmiş bir suçu araştırmak için yola çıkar. Yıldızlar arası seyahatin inceliklerinin Arz'la paylaşılması konusunda politik çalkantılar içinde olan Aurora ilerlemiş robot teknolojisi ile en gelişmiş Uzaycı dünyasıdır. En ileri modellerden biri olan robot Jander Parnell,"öldürülmüştür". Baley, politik gerilimleri de hesaba katmak zorunda kalacak Arz'ın geleceğini de bu davaya bağlı kararlarla şekillendirecektir...

Yenilikçilik ve gelenekçilik tartışmalarını işleyen yazar, Baley karakterini doğaya dönme arzusu ve şehrin konforu arasında sıkışmış orta sınıf insanları temsil edecek şekilde kurgulamış. Steril bir gelecek kurgulayan usta, sanistasyona fazlasıyla önem veren Aurora'lılar üzerinden elitizmi yermiş. Aurora'lılar robot diye bir şey yokmuş davranmalarına rağmen onlara insan ayrıcalıkları da sunmuyorlar. insanlık sorgusunu Daneel Oliwav üzerinden götüren yazar, robotlara fazlasıyla bağımlı olan Aurora'nın gelişmesinin yavaşlaması ve toplumun fazla refaha alışmasıyla kısa zamanda toplumsal çöküntü yaşanacağı uyarısını yapıyor.

Çözülmesi çok zor bir vaka daha üzerine kalan Baley, tıpkı Dr. Fastolfe gibi nostaljiye dönük bir karater. Solaria'da insan tenine ve doğal her şeye duyulan tiksinti kültürüyle yetişmiş olan Gladia, robot Jander Parnell ile evlenerek doğaya karşı duyulan tiksintinin ne kadar uç noktalara taşınabileceğine dair hoş bir portre çiziyor. Vakıf'ın kaldırım taşlarını döşeyen usta sık sık psiko tarih atfı yapıyor. Robot hikayelerine ve Susan Calvin karakterine sıklıkla atıf yapan yazar, iç grup dış grup çatışmasını Arz ve Aurora üzerinden işlemiş. Davranışçı psikoloji ekolüne sert bir çıkış olarak görülebilecek olan Dr. Vasilia ve babası ile olan ilişkisi motifi hoş bir detay.


İkiyüzyıllık adam ( bicentennial man ) ,Shakespeare, Dickens atıfları yapan yazar, freudyen imalara da başvurmuş. Arzlıların duvarlar, Auroraların ise robotların ve konforun ardına saklanması gibi motiflerle çağının ötesinde toplum mühendisliği fikirleri ileri süren kurgu yazarın kendisiyle mantıksal bir bilek güreşi yapmasını andırıyor. Polisiye türünün öğelerini de taşıyan eser, Robotlar serisinin 3. kitabı olarak hayal kırıklığına uğratmıyor.