18 Ocak 2014 Cumartesi

Cehennemin Tarihi, Alice K. Turner


Yazar, tüm büyük dünya dinlerinin kendi özel cehennemleri olduğunu ve asla tüm ruhların ebediyen alıkonmayacağını ifade ederek metnini açıyor, ardından hiçbir dinin Cehennem kavramına Hristiyanlık kadar önem atfetmediğini de ekliyor. Cehennemin' peyzajının  imgelem tarihindeki en büyük inşa projesi olduğunu ve bunun baş mimarlarının Homeros, Platon, Dante, Augustinus, Bosch, Milton, Goethe, Blake ve Michelangelo olduğunu vurguluyor. Kitapta Okültizim veya Demonolji bilgilerine yer vermeyeceğini başından belirten yazar, Cehennemin en büyük güçlerinden birinin "iğrenç fantezi" olduğunu, bu kavram sayesinden kurtarılmışların sevincinin lanetlilerin acısına dayandığını ifade ediyor. Ölüler ülkesie ait en eski yazılı kayıtların Sümerlere ait olduğunu, tüm dinlerin aynı motifleri ( Aşılması gereken dağ, nehir, kayık ve kayıkçı, köprü, kapı ve muhafızlar, yaşam ağacı vs. ) kullandığını eklerken Gılgamış destanının açılımlamasına giriyor.


"Cehenneme iniş" motifinin bilinen en eski kaydının Sümerlere ait "İnanna" olduğunu vurgulayan yazar, tüm dinlerde tekrar eden motifleri okuruyla paylaşmış. Kayıp tabletlerin bir tanesinde Gılgamış ve Enkidu'nun ölüler diyarına dair diyaloğunu paylaşan yazar tüm ölülerin o dönemde eşit olduğunu, henüz kurtarılmış veya ayrıcalıklı ruhlar olmadığının altını çiziyor. Bazı Mısır düşüncelerinin Hristiyanlıktaki yankılarını vurgularken Osiris ve Göksel İsa arasındaki benzerlikleri karşılaştıran yazar, Zerdüştçülük ve Veda inancı na dair bilinen verilere girmiş. Zerdüştçülük inancının modern Hristiyanlıkta olağanüstü kalıcı etkilerini olduğunu, kalisk Yunan edebiyatının ve Orpheus kültünün de aynı şekilde etkili olduğunu, helenistik dönemin sanatçılarının Orpheus'un niteliklerini İsa'ya atfettiklerini belirtiyor. Herakles'in Hades'e inişi mitinin, "cehenneme iniş" motifinin defalarca tekrarlanacak olan bir edebiyat türünün ne başı ne de sonu olduğunu gösteren yazar, cehennemi hicvetmenin Klaisk Yunan'da sakıncalı olmadığını çünkü kötülüklerin cezalandırılmasının ölümden sonraya bırakılmadığını belirtiyor.


Erken Dönem Yunan'da ölümden sonra yargılamanın olmamasını, merkezi yargı sisteminin olmamasına bağlayan yazar, yaygın Helenistik dönem kültlerinin Hristiyanlığı 7 büyük günah ve 7 rakamının önemi gibi formülasyonlarla beslediğini tüm bunların kökeninin Zerdüştçülük'e dayandığını ifade ediyor. Mitraik kültlerin aynı zamanda 25 Aralık, Tanrı'nın doğum günü de miras bıraktığını, Vergilius'un Aeneid ,destanının çok kapsamlı tasvirler içerdiğini ifade ediyor. Fiziksel diriliş ve ruhun dirilişi görüşlerini benimseyen gruplar arasındaki görüş ayrılıklarının nedenlerini tanımlayan yazar, bun'un cehennemi peyzaj olarak Yunan ve Roma öteki dünyalarında kabul görmediğini ancak Yahudi inancında mevcut olduğunu belirtmiş. Gnostisizm görüşüne geniş yer ayıran yazar, daha iyi bir dünyanın gölgesinde yaşandığı, gündelik hayatın esasen cehennemde geçtiği fikrini nedenleri ve kökenleriyle irdelemiş. Bu görüşün Platon'a değin dayandırılabileceğini belirten yazar, Geç Antik Çağ'da çileciliğe doğru bir eğilimin var olduğunu, Gnostisizm yorumlamalarının esasen çağa göre modern ve merhametli bulunduğunu belirtmiş. Manicilik, Mani'nin Zerdüşt dininden etkilenerek kurduğu dinin, kadını "karanlığın" bir yaratığı olarak tasvir ederken erkelerin daha "aydınlanmış" olduğunu ileri sürüyor. Maniciliğin Hristiyan manastır sistemini doğrudan etkilediğini belirterek Hristiyan inanışlarına geçiş yapıyor.


Düşüş'ün Hristiyan inanacında ( Cennet'ten Kovuluş / İlk Günah ) kilit metafor olarak rol aldığını Lucifer'in aslında "ışık taşıyan" anlamına geldiğini ve İsa'yı betimlemek için kullanıldığını ancak Ortaçağ'da Şeytan'a bu ismin yakıştırıldığını, Hristiyanların kefaret ve kurtuluşun önemini vurgulamak için ilk günahı fazlasıyla abarttıklarını belirtiyor. Evrensel kurutuluş ve Ayıklama görüşleri arasındaki çatışmayı detaylıca irdeleyen yazar, Augustinus'un İlk Günahı kaçınılmaz biçimde cinsellikle bağlantılandırdığını, Apokalipsis kelimesinin cehenneme yolculuk hikayeleri için üretilmiş bir sözcük olduğunu belirten yazar, Cehennemin peyzajının ve sakinlerinin çağlar değiştikçe nasıl farklılaştığını okuruyla paylaşmış. ilk apokalipsis öykülerinde Cehenneme hükmeden bir şeytan olmadığını, Azrail ve Uriel isimli meleklerin burayı Tanrı adına denetlediğini, erken çağ cehennemlerinin çoğunlukla cinselliğe odaklandığını ve Roma'nın çöküşüyle tüm edebi ve yazılı kaynakların kontrolünün dizginlerinden kurtulmuş Kilise'ye geçtiğini vurgulayan yazar; Görü edebiyatının yükselişiyle ve popülerlik kazanmasıyla Kilisenin de kazandığı gücün kat kat arttığını ifade etmiş.

Feodalizmin görü edebiyatındaki yankılarını irdeleyen yazar, sadakatsizliğin feodal düzendeki en büyük günah olduğunu, Dante'nin cehenneminin en dibinin hainlere ayrıldığını belirtmiş. Kefaret ve ceza kılavuzları çıkaran Kilise'nin, sanat ve şiiri tekeline aldığını, Ahlaki oyunların Ortaçağ'ın sonuna doğru ortaya çıktığını zamanla ceza veya cehennem korkusunun yerini Ölüm korkusunun aldığını alıntılarla okuruna kanıtlamış. Araf, kavramının ortaya çıkışı kilise'ye mezarın ötesinde güçler bahşederken, deizm ve ateizm güç kazanıyordu diye yazar; Bosch'un bazı resimlerinin açılımlamasına girmiş. Erasmus, Deliliğe Övgü; Milton, Kayıp Cennet; Bosch, Dünyevi Zevkler Bahçesi açılımlarını okuruna sunan yazar, optik ve saat yapımındaki gelişmelerin 17 yy da "akıllı tasarım ve "makanik evren" görüşlerinin doğmasına yol açtığını ifade etmiş.Marquis de sade'den sonra ahlaksal bağlanışarın son bulduğunu, sanayi çağında uyuşturuculara kolay erişimin görüleri daha ulaşılabilir kıldığını belirtip Goethe, Willam Blake, Percy Shelley, Coleridge, Baudelauire, Rimbaud alıntıları vermiş.


Victoria dönemiin kendi kültünü, hayalet ve gizem hikayelerini, korku türünü doğurduğunu belirten yazar, Mary Shelley, Frankenstein, Edgar Allen Poe, Bram Stroker, ve Stevenson atıflarında bulunmuş. Modern dünyanın 4 peygamberinin cehennem ve din üzerindeki görüşleri iyice zayıflattığını bu kişilerin Darwin, Marx, Nietzsche ve freud olduğunu belirtiyor. Joyce, Dostoyevski,, Sartre, T.S.Elliot atıflarında bulunan yazar, depresyon ve şizofreni olmak üzere çoğu kitapta delilik ve cehennem arasında bağlantılandırma yapıldığını belirtmiş. Cehennemin, dinsel öğretiden yavaş yavaş silineceğini veya değişime uğrayacağını ama metafor olarak değerini yitirmeyeceğini söyleyerek metnini kapatmış. Çoğu İncil alıntısı ve görüşlerin kıyaslanması bölümleri bazı okuyucuları sıkabilir ama detaycı ve incelikli bir derleme olan bu eser konuyla ilgilenen herkese çok şey sunacaktır diye düşünüyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder