30 Mayıs 2013 Perşembe

Akıl Hastalığı ve Psikoloji, Michel Foucault


Yazar metnini, hastalıkların semptomatolojisi üzerine görüşlerini açıklayarak açmış, bazı temel patolojilerin açılımları, nörofizyolojik ve psikolojik postulatların karşılaştırılması üzerinde durdurtan sonra Psikolojide bütünlük arayışına değinmiş. Psikoz ve nevrozların ayrım kriterlerini belirttikten sonra kişiliğin hem hastalığın geliştiği bir öğe olarak hem de hastalığı değerlendirmek için bir ölçüt haline gelmekte olduğunu belirtmiş.

Regresyonun bilişsel arka planına değindikten sonra, hastalıkların semptomatolojisinin felsefi düzeyde incelenmesine yer ayırmış. Karşıt anlamlılık kavramı üzerinde detaylı ( belki de fazla ) duran yazarın, Klasik Freudyen psikanalizin görüşlerini benimsediği ortada. Jackson, Bleuler atıfları yapan yazar, kaygıyı karşıt değerliliğin dışavurumu olarak almış. Regresyonun, geçmişe doğru bir dönüş değil, şimdiki zamandan kasıtlı bir kaçış olduğunu belirttikten sonra kapsamın döngüselliğini sorgulamış: " Kişi şimdiki zaman sayesinde kendini geçmişinden mi korumaktadır yoksa geride kalmış tarihin yardımıyla şimdiki zamandan mı kendini sakınmaya çalışmaktadır?"

hastalık belirtilerinin arkaik davranış kalıpları olduğunu savunan yazar, varoluşçu, bilişsel ve evrimci ekollerin görüşlerini içeren çıkarımlar yaparken Klasik Freudyen psikanalizinden uzaklaşmadığı son derece açık. Çoğu çıkarım, nörofizyolojiden kopuk, kimi yerde kısmi redlere kadar varan görüşlere sahip. "Normal" ve "anormal" i sosyal bir çerçevede tanımlanın gerekliliğini belirten yazar, tüm bu kavramları kültürün yarattığını ifade etmiş. Antropolojik potansiyeller ve tanımlar üzerinde duran yazar; toplumun, kovduğu veya hapsettiği hastada kendi hasta olabilme potansiyelini görmek istemediğini anomali olarak tanımladığı andan itibaren hastayı dışladığını belirtmiş.

"Deliliğin Tarihi" ' nin cömert bir özetini "delilik ve kültür" pasajını son bölümde okura sunan yazar, modern çağın en büyük günah algısına değinmiş: İşsizlik. Hapishanenin sınıfsal bir baskı aracı olarak kullanıldığını ifade eden yazar, tedavi adı altında ahlaki zincirlere vurulan hastaların sonsuz bir çocuklaştırma ve ceza döngüsüne sokulduğunu ve tıbbi iktidarın arzusu yönünde fütursuzca kullanıldığını belirtmiş. Davranışcılık ekolünün temellerinin 1790'larda atıldığını ima eden yazar, vahşi ahlakçı sadizmi eleştirmiş.Metninde Erasmus, Bosch, Nietzsche, Cervantes, Shakespeare göndermelerinde bulunan yazar, anomalilerin toplumsal eşiklerinin değişkenliği üzerinde durmuş ve kaygıyla çizilen toplumsal ilişkileri tanımlamış. kayıtsızlık uyarıları yaptıktan sonra varoluşçu çıkarımlarla metnini kapatmış.

Foucault'a başlamak için son derece uygun bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Dil biraz jargonla dolu olmasına karşın okunma konusunda sorun yaşanmıyor. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Ragnarök : Tanrıların Alacakaranlığı, A.S. Byatt


2. Dünya Savaşı'nın yıkımından kaçan bir aile İngiltere kırsalındaki evlerine sığınır. Baba savaşa katılmak üzere uzaklara gitmiş, anne ve çelimsiz çocuğu yalnız bırakmak zorunda kalmıştır. Hem aklını babasının durumundan hem savaşın gerçekliğinden koparmak için bir kitap okumaya başlayan çelimsiz çocuk İskandinav kültürünü yoğuran mitoslar arasında kaybeder kendini. Kuzeyli kökenleri olan bir aileden gelen çocuk hem dünyaya anlam ve renk katmak adına hem de kökleriyle ilgili bilgi edinmek adına okur...

Çocuğun çelimsiz olarak tasvir edilmesi fiziksel bir zayıflıktan daha çok gerçek ve vahşi dünya ile olan bağlarının zayıf olduğunu belirtme adına kullanılmış. Çarmıh Yolcusu'nu aynı süreçte okuyan çocuk benzer motif ve vurguları belirtmek için sıklıkla okura seslenmiş. Özellikle Üçleme vurgusu ( Trinity ) hem Yunan, hem İskandinav mitolojisinde gördüğümüz hemde İncil'de geçen güçlü ve eski bir motif olarak okurun karşısına çıkmakta. İskandinav mitolojisi aktarılırken yazar tutarsızlıkların altına çizmiş ve okura modern dinleri oluşturan diğer motifleri sunmuş.

Yazar, Loki gibi pek fazla sevilmeyen bir tanrıyı yeniden yorumlarken, Ragnarök'ü başlatan olaylar dizisinin ardındaki güç olduğu vurgusunun üzerinde durmuş. Loki değişimi ve yenilenmeyi, kaba kuvvetten ziyade aklı öğütleyen sadakatsiz bir tanrı olarak resmedilirken kaos ve değişim simgelerini üzerinde toplaması konusunda detaylıca durulmuş. Loki'nin gayrimeşru çocukları ve Ragnarök'un baş aktörleri olarak Fenris , Jörmungandr önemli rol ve atıflara sahipler. Fenris daha önce Wagner'in yorumladığı gibi insanın vahşi dürtülerinin fiziksel dışavurumu olarak aktarılmışken, Jörmungandr insanın doyumsuz ve açgözlü yönlerini, kendi türünden olanlara ve doğa üzerindeki tahakküm arzusunu okura sunmuş.

Fimbulkışı tüm diyarlara çöktüğünde insanların tüm değerlerini geride bırakması, hırsızlık, cinayet, tecavüz gibi  çirkin eylemleri rahatlıkla gerçekleştirdiği belirtilirken, Ragnarök henüz başlamadan yamyamlığa başlayan insan ırkı kıyamet esnasında pek fazla rol oynamıyor. tanrıların sonu ve ölümlülüğü gibi kavramlar sayesinde kendi ölümlülüğü ile yüzleşebilen çelimsiz çocuk savaşın sonuçlarıyla bu şekilde baş ediyor. Kaçışçılığı yücelten metnini mitos ve efsaneler arasındaki farkları ve onu etkileyen eserler hakkındaki görüşlerini ifade ederek kapatmış. Çarmıh Yolcusu ile ilgili görüşler belirtilirken din eleştirisi ve Tanrı sorgusuna da giren yazar çok sayıda konuyu bu epik yolculukta okuruyla buluşturmayı bilmiş. Rahatlıkla önerir, keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.



21 Mayıs 2013 Salı

Süper Kent, J. G. Ballard


Paul Sinclaire ve genç eşi Jane, Fransa'nın en güzel koylarına bakan bir iş ve finans kompleksinde yeni yaşamlarına başlamışlardır. "Eden - Olimpia", mükemmel yaşamın bu çağdaki yeni tanrıları için inşa edilmiş küçük bir cennettir. Paul eşinin eski sevgilisi olduğundan şüphelendiği genç bir doktorun cinneti ve ölümüyle açılan bu pozisyona alındığından dolayı eşi adına mutlu olmaya çabalamaktadır. Paul, geçirdiği uçak kazasından sonra pilotluk kariyeri sona ermiş orta yaşlı bir havacılık dergisi editörüdür. İkisinin de yakında keşfedeceği üzere; profesyonel gülümsemelerin ardından psikopati tomurcukları açmakta, plaza koridorlarından vicdanlarını ve ruhlarını yitirmiş binlerce insanın oluşturduğu bir şehir devletinin karanlık tiyatrolarında hapis kalmışlardır...

Courbusier ve "Işıldayan Kent" yakıştırmasıyla desteklenen tanrılar kenti iması, isim seçiminde dahi yeni üst sınıfın çarpık oyun parkı olan bu şehir devlet hakkında okuru meraklandırıyor. Kitap boyunca Carroll ve "Alice Harikalar Diyarı'nda" göndermeleri yapılırken bildiğimiz gerçekliğin ve kabullerin dışında yaşayan bir grubun varlığını vurgulayan çok sayıda güçlü tasvir kullanılmış. Yazar Freud'un "Catharsis" kuramına fazlasıyla yaslanan bir kurgu düzmüş olsa da işlenme şekli ve inandırıcılığı okuru bu çarpık gerçekliğe çekmekte zorlanmıyor. çalışanlar ve şehrin sakinleri üzerinde röntgenci kaçacak derece de kullanılmış olan güvenlik kameraları totaliter imalar içeriyor. Irkçı yeltenmeler alt metini sıkça okurun karşısına çıksa da  şehrin sakinleri ve uluslararası şirketlerin arasında çok sayıda yabancı insan bulunmakta. Bu durum ırkçılıktan ziyade sınıflararası bir çatışmasının benzini olacak çarpık düşüncelere tohum yatağı şeklinde aktarılmış.

Kullanılan motifler kara edebiyat unsurları taşıyacak düzeyde sert. Ancak yazar, okurun yüzüne sıvamak yerine psikanaliz konusundaki donanımını kullanarak  röntgencilik, teşhircilik,cinsel esaret, saldırı, ırkçı taciz ve şiddet eylemleri, hırçın fetişler, eşcinsellik, eş değiştirme, çocuk fuhuşu gibi korkunç eylemleri kendini onatamamış bir topluluğun hafta sonu eğlencesine dönüştürmeyi başarmış.  Boş vaktin yetersizliğin göstergesi olduğu talepkar ve acımasız iş dünyasının bitmez tükenmez süreçlerinin boşalttığı ruhları tekrar ateşmeyi planlayan bir psikiyatrın büyüklük düşleri içinde "kontrollü" psikopati reçete etmesi bu şehir devletin üzerinde dolaşan bir şiddet düşü görülmesine yol açıyor. Artık ruhların bile barkodları olduğu kalite sözcüğüyle sterilize edilmiş bir çevrede yaşayan bunca lanetlenmiş ruh, önce kayıtsızlığa gömülüp profesyonel gülüş kaslarını geliştiriyor, uyuşturucu ve sadakatsizlikle evlilik ve yaşamlarına heyecan katıyor, ardından şehrin ima ettiği şiddet tiyatrosuna figüranlar olarak katılıyorlar. 

Bu eletrik kablolarıyla dolu ama sinirleri alınmış dünyada rahatlamayı gettolara yapılan modern şehir safarileriyle hayatta kalan üst düzey insanlar üzerinden elitizm ve kayıtsızlık eleştirileri de işlenmiş. Viktoryen imaları 1990'lara uyarlayan yazar, cinnet geçiren Greenwood ve Sinclair özdeşleşmesinin dışarıdan güdülen çirkin bir deney olduğu imasını okura verirken tıbbi iktidara da saldırmaktan geri durmuyor. Tüm vahşetin ardındaki kişinin şiddet fantezilerini 3. kişiler üzerinden yaşaması kaçışçılık eleştirisi olarak alınabilir. Yazar, ruh hastalıkları ve sermayeyi melezleyerek büyümüş olan beton ve elektrik kablolarından oluşmuş bir tsunaminin Avrupa ve dünyayı yutmak üzere yükseldiği uyarılarından bulunmuş. Eser sert olmasına karşın donanımlı yazarın en iyi çalışmalarından biri. Kara edebiyat hayranları ve eleştiril eserleri seven kişiler için kaçırılmayacak bir kitap. Keyifli okumalar. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Delilik, sahip oldukları tek şey bu; günde 16 saat, haftada 7 gün çalıştıktan sonra delirmek akıl sağlıklarını korumak için yapabilecekleri tek şey...."



16 Mayıs 2013 Perşembe

Uzayda Piknik, Arkadi & Boris Ştrugatski


Redrick Schuhart, Harmont kasabasının genç ve deneyimli cambazlarından biridir ( stalker çevirisi cambaz? ) Ziyaret sonrası dünyada yaşamını sürdürmeye çalışan Redrick, sıkça otoriteyle başını belaya sokmaktadır. Uzaylı ziynetlerinin ciddi bir karaborsası bulunmakta, bu eşyalara sahip kişiler statü sahibi olmaktadır. Askeri güç "Ziyaret" sonrası dünyada demir yumrukla yaptırımlar uygulamakta, "Bölge" nin dehşetlerinden canlı çıkmayı başarmış "iz sürücü" leri izinsiz geçiş ve yasadışı madde bulundurmaktan hapse tıkmaktadır. Tefeciler, karaborsacılar, deneyimsiz iz sürücülerle dolu bu şehirde geçimini sağlamak son derece zordur. Redrick, bir efsaneyi kovalamaktadır. Dilekleri gerçekleştirdiği rivayet edilen "Altın Top" iz sürücülerin "kutsal kase"sidir. Redrick son bir vurgun yapıp "Bölge" yi ardında bırakabilecek midir?

30 yıl önce uzaylıların ziyaretinden sonra dünyamız geri dönüşü olmayacak şekilde değişmiştir. 6 "sıcak bölge" uzaylıların varlığını tartışmasız kanıtlayan eşya ve etkilere ev sahipliği yapmaktadır. Bu sıcak bölgelerden birinin çok yakınında bulunan Harmont şehri, yeni bir meslek grubunun doğmasıyla dışarıdan bolca göç almıştır. Tıpkı altın humması gibi, uzaylı ziynetlerini ele geçirip kısa yoldan zengin olmak isteyenler "Bölge"ye girmeye çalışmakta, askerler ise hem "Bölge" nin etkilerini sınırlamak hem de iz sürücülerin "Bölge" ye girişlerini engellemektedir. Çok riskli olan bu iş kolu, çok sayıda maceracıyı kendine çekmekte ancak çok azını sağ bırakmaktadır. Uzaylıların varlığı kanıtlanmış olmasına karşın bilim adamlarının çözmekte zorlandığı bir konu bulunmaktadır. Uzaylıların ırkımızla temasa geçmemesi onların evrenin bu bölgesinde sadece kısa bir mola vermiş oldukları teorisini akla getirmektedir. Dünyamıza sadece piknik yapmaya gelmiş olan canlılar artlarında karmaşa ve yıkım bırakmışlardır...

İnsanın teknolojik açıdan yeterliliğinin irdelendiği bölümlerde, teknoloji ve günlük hayattaki anlamı tartışılmış. Redrick karakterinin yaşadığı fakir çevre, onu küçük yaşta iz sürücü olmaya itmiş, tefecilerin elinde ve hapis korkusuyla büyümüştür. Çoğu arkadaşını "Bölge" ye kurban veren Red, huzuru alkolde bulmuş, "hayatta kalanın suçluluğu" nu boğmak için içmektedir. Eser boyunca gücünü kötüye kullanan otorite eleştirilmiş, insanların çaresizliğinden para kazanan sermaye odakları ciddi biçimde yerilmiş. Eserin geneli ciddi bir SSCB eleştirisi olarak alınabilir. Son bölümlerde Red'in düşünceleri ve geçmişi gözler önüne serilirken yazarlar mesaj verme kaygısıyla acele etmişler gibi bir izlenim veren pasajlar tatmin edici bir alt metin taşımıyorlar. Bu bölümler dışında sonsuza dek değişmiş olan dünya ikna edici bir şekilde aktarılmış. Çoğu yerde okurun karşısına çıkan çeviri hataları ciddi biçimde okurun canını sıkacaktır. Batı bilim kurgusunun tarzından uzak olan kitap türün hayranları dışındaki kimseler için keyifli bir okuma sunmayacaktır.

Not: Eserin sinema uyarlaması 1979 da Tarkovski tarafından  " Stalker" adıyla çekilmiştir. 1978 'de en iyi ikinci bilim kurgu ödülünü kazanmıştır. Kitaba çok sayıda gönderme içeren "S.T.A.L.K.E.R. Shadow of Chernobyl" adlı  bir Pc oyunu da bulunmaktadır.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

İncognito, Beynin Gizli Yaşamı ; David Eagleman


Nörofizyoloji ve bilincin bağlantıları üzerine yazılmış doyurucu ve güçlü bir kitap.

Yazar, ilginç tıbbi anekdot ve en güncel makale çalışmalardan alıntılama yaparak tezlerini sunuyor. Girişte Kendi ve çevresi hakkında bilgi edindikçe canlılar arasındaki tahtından kademe kademe inmeye zorlanan insan soyunun büyük bilimsel atılımlara verdikleri tepkileri irdeleyerek metnini açıyor. Tıbbi anekdotlarla özellikle cezai yaptırımları olabilecek bozuklara varan beyin kimya ve fizyolojisindeki değişimleri okuruyla paylaşan yazar, beyin üzerindeki izole sistemleri inceleyerek argümanlarını sunuyor.

Bilincin altta işleyen sistemlerin çoğundan habersiz olduğunu belirten yazar, bu konuyla ilgili şu benzetmeyi kullanıyor: Alt sistemleri bilgileri toplar ve işlerler, en önemli kısımları özet halde bilince ileten bu sistemler gazete için haber ve veri toplayan gazeteciler gibi çalışırlar. Tüm verilerinin özeti sürmanşet olarak bilince sunulur.

Yazar, algı ve bilinç arasındaki ilişkileri incelerken "değişim körlüğü", "sinestezi" gibi son derece ilginç fenomenleri okuruyla paylaşırken tıbbi açıdan devrim niteliğinde olan vakaları da es geçmiyor: Beyninde oluşan tümör nedeniyle pedofili hastası olan sıradan insanlar, Alzheimer hastalığı için yeni çıkan ilacı kullanan kişilerin iflah olmaz kumarbazlara dönüşmesi, uyurgezer halde kayınvalidesini öldüren biri gibi... Kas hafızasına da değinen yazar metninin sonunda beynin kitapta açıklanan fenomenlerden sorumlu olan bölgelerinin işaretlendiği bir resim ve 50 ( ! ) sayfalık notlar& kaynakça bölümü sunmuş.

İndirgenmeci yaklaşımı açıkça yeren yazar, materyalist görüşleriyle varoluşçuları kızdırmadan insanlık tarihinin başından beri sorulmuş olan soruları bugünkü bilgi dağarcığımız içerisinde yanıtlar aramış. Sorumlu tutulabilirlik kavramı ne kadar gerçekçi? Özgür irade var mı? Zekayı ne oluşturur? bize çekici gelen şeyler neden çekici gelir? erdem nedir? gibi soruları yanıtlamaya çalışan yazar çoğu yerde güçlü çıkarım ve araştırma sonuçlarıyla desteklediği argümanlarını rahatlıkla savunmayı başarmış. samimi bir dilde jargonla okuru fazla yormadan anlatmak istediği konuları aktarmayı başarmış.

Var olan en güçlü ve en verimli bilişsel mekanizmanın güçlü ve zayıf yanlarını gözler önüne sererken insanın kırılgan doğasını da okura göstermiş. Anlatı olarak Evrimselci / bilişselci psikologların görüşlerinin bir melezi olan ifadeleriyle uzun süredir tartışılmakta olan "çevre mi yoksa genler mi?" tartışmasına tıpkı Medawar gibi yaklaşan yazar "genler önerir, çevre düzenler" alıntılamasıyla son vermiş. İnsanın kafatasının içinde kopan elektro-kimyasal fırtınalara göz atmamıza olanak sağlayan yazar meraklı zihinler için açık büfe kıvamında bir eser kaleme almış. Akıcı ve samimi anlatısıyla keyifle okunan bir eser, rahatlıkla öneriyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Not: Konuyla ilgili kimseler için Leonard Mlodinow'un "Subliminal" adlı kitabını da rahatlıkla önerebilirim.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Yakın Geleceğin Mitosları, J.G. Ballard


J.G.Ballard'ın 10 kısa hikayesinden oluşan kitabı.

Ballard, klasik bilim kurgu algısının aksine teknolojinin iç dünyaya açılabilecek bir araç olduğunu savunan görüşleri ve çarpıcı yorum, uyarılarıyla diğer yazarlardan ayrılmakta. Bu kitabında incelediği konular arasında izolasyon, gerçeklik sorgusu ve kaçışçılık, gerçek dünyaya duyulan güvensizlik ve geliştirilen psikolojik savunmalar, Freudyen sapmalar ve kurgulanan dünyanın medyayla olan ilişkisi yer almakta.

Öykülerin çoğu yazarın kitaplarını kurduğu alt metinlerin yalın versiyonlarını andırır nitelikte. Ancak yanlış anlaşılma olmasın diye vurgulama gereği duyduğum bir nokta var ki o yalınlık dahi, Guin'in ustaca yaptığı imge aktarmalarla dolu. Hikayeler çok katmanlı yapıları ve hicivle güçlenen desteklerle dokunmuş. Sert motifler kullanılsa da göndermeler yerinde ve etkileyici tasvirlerle bezeli. Varoluşçu göndermeler içeren görüşler başka hikayelerde ekolün sert eleştirileri yüzünden belli oranda tutarsızlık gözlenmesi yüzünden esas gücüne tam olarak ulaşamıyor. Yazarın klasik psikiyatriden uzaklaşma çabaları olarak görülebilecek görüşlerle yüklü olan alt metinler hikaye bazında detaylı olarak irdelenmiş.

Thanatos ve libido kavramlarını çok katmanlı imgeler altında sıkça kullanan yazar, bu kitabındaki hikayelerde daha çok gerçeklik sorgusu üzerinde durmuş. Kurgu ve gerçeklik arasındaki sınırların belirsizleştiği hikayelerinde gerçekliğe duyulan güvensizlik, insanın kendine ve içinde yaşadığı dünyaya yabancılaşması, belirtilen psikopatolojilerin ortaya çıkmasında medya ve modern çağın oynadığı rol tartışılmakta. Gerçeküstü bir tat bırakan kurguların çoğu sahiden etkileyici. Kaçışçılık eleştirileri fazlasıyla sert olmasına karşın gerçek dünyanın keşfedilmesi ve daha çok temas edilmesi yönünde yaptığı uyarılardan kaynaklanan eleştirilerin altlarının dolu olduğu göze çarpmakta. Kaçışın imkansız yolculuklar olarak kurgulandığı hikayelerde vurgulanan kaçış kişinin kendi benliğine yapılan bir yolculuk aslında. Temasın giderek azaldığı bir çağda çekirdek ailenin dahi işlevsizleşip ortadan kalkacağı gibi ciddi uyarılarda bulunuluyor.

Vonnegut kalitesinde üstü örtülü bir hiciv ve Guin tarzı imge aktarmalarla bol katmanlı yapı kurulan öyküler okunmayı kesinlikle hak ediyor. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Çarpışma, J.G.Ballard


Ballard, bir reklamcıdır. Tekdüze hayatı geçirdiği trafik kazasından sonra tamamen değişir. Kazadan sonra nekahat dönemi boyunca kurduğu çarpık hayaller, onları onaylayacak ve yaşatacak birini bulmasıyla çığrından çıkar. Vaughan, kazalara ve yaralanmalara karşı duyduğu saplantısı sağlıksız boyutlarda olan bir yapımcıdır. Uyuşturucu ve  seksle desteklediği saplantıları Ballard'ı da yoldan çıkaracaktır. Beraber arabaların ve kazaların cinsel imalarına yoğunlaşacak, ters şeritlerde ölümle dans edeceklerdir...

Ballard, doyumsuz modern hayatın imalarının toplandığı bir karakter olarak okurun karşısına çıkıyor. Yazar kendi adını kullanmaktan çekinmediği gibi umarsızca kurguladığı senkronlarda verdiği grafik detaylarda bir vahşet senfonisi dokuyor. Özellikle yavaş çekimde kurgulanan kazalarda test mankeni kullanması şiddetin aşırı olduğu tezini çürütüyor. Aynı zamanlarda tekdüzeliği vurgulayan test mankenleri sadece kaza anlarından can kazanıyor ve sıradan hayatlar süren insanlarla özdeşleştiriliyor. Cinsiyetsiz bir nesne olan arabaların her iki cinsiyetin özelliklerini yansıttığı imalarla zenginleşen kurgu incelikli tasvir ve detaylara özen gösterildiği izlenimini uyandırmakta. Otomobil, hem köprü ayaklarının arasına son hızla "giren" maskülen bir öğe olarak hemde içinde yaşamı onaylayıcı serbest ilişkilerin yaşandığı metal, cam ve plastikten yapılmış bir "rahim" gibi  feminen bir öğe olarak karşıt anlamlar kazanıyor.

Otomobilin simgelediği anlamlar sadece cinsellik önermeleriyle sınırlı kalmıyor. Hareket eden metal bir kafes olarak güvenliği temsil ettiği kadar kaza olasılığı ve durumlarında sakatlık ve ölümü de temsil ediyor. Thanatos ve libido yu yalın bir şekilde kullanmış olmasına rağmen yazarın imgeleri üst üste bindirmesi, karşıt anlamlılıkları ustaca kurgusuna dahil etmesi övgüyü hak ediyor. Oral fiksasyonun toplum geneline vurgusu olan modern çağın doyumsuzluğu karakterlerin yaşadığı sadakatsiz ve vahşi ilişkilerle vurgulanıyor. Ballard'ın eşiyle yaşadığı açık evlilik ve birbirlerine olan ihanetleri dahi sıkıcı hale gelmiş ancak bu durum yaralara ve kazalara duydukları ortak ilgiyle değişiyor.

Güvenlik, hız ve mesafenin değişen oranları bir özgürlük yanılsaması yaratarak şu andaki geleceke çok sayıda seçenek ekliyor ve bebeksi isteklerin karşılanması yönünde güçlü bir baskı oluşturuyor. Teknoloji sayesinde gizli kalmış patolojiyi ortaya çıkarmaya çalışan yazar, yabancı olunan iç dünyalara bir gezinti sunuyor. Çarpık algılar ve saplantılarla süslü otobanlarla okurun hız kadranını zorlamasına yardımcı oluyor. Vaughan ve Ballard arasındaki ilişki, tıpkı otomobil ve onu kullanan kişinin ilişkisi gibi biseksüel bir yapı sergiliyor. Sakatlıklarını sergilemekten çekinmeyen aksine bundan teşhirci bir zevk alan karakterler sado-mazoşist ilişki önermeleri sunarken otomobillerin fiziksel yapısı, metal iskeletler ise cinsel esaret çağrışımı yapmakta.

Eser, ne midesi zayıf olanlara, ne de kalbi zayıflara göre değil. grafik detay seviyesi son derece yüksek. Teknoloji karşıtlığı propagandası gibi algılanabilecek olan eserin önermesi aslında bu değil. Teknolojik yenilikler sayesinde insan ruhunun gizli kalmış yanlarının keşfedilebileceğini ifade eden yazar, son derece güzel bir giriş yazısı kaleme almış. Ballard'ın Freud'un Haz İlkesinin Ötesinde'den önceki görüşlerini benimsediği açıkça görülebilir. Yeraltı edebiyatı sevenler için okunması farz olan bir eser olması dışında, bilim kurgu okurlarının da ilgisini çekebilecek öğeler içeren bir eser. Yazarın imzası haline gelen "sınırsızlık" ve "şimdideki gelecek" gibi öğelerin yanısıra klasik bilim kurguya taban tabana zıt tavrı ile son derece ilgi çekici kurgu oyunları sunuyor. keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.