30 Mart 2014 Pazar

Labirent : Ölümcül Kaçış , James Dashner


Thomas hafızasını kaybetmiş olarak uyandığında kendini Kayran'da bulur. Kayran, en ortasında bir yerleşim yerinin bulunduğu 9 bloğa ayrılmış bir labirenttir. Lise çağındaki çocukların oluşturduğu gruplar Kayran'ın güvenliğini ve devamlılığını gözetmekte ve bir çıkış yolu bulmak için labirente deneyimli "koşucular" göndermektedirler. Thomas, sürekli değişen labirent'i ve geceleri labirenti turlayan dehşetleri aşıp buradan çıkabilmek için önce takım arkadaşıyla ardından geçmişiyle yüzleşmek zorundadır...

Yazar, amneziye fazlasıyla bel bağlayarak kurgusunu hiçbir mekan veya zaman atfı olmadan sürdürmüş. Tamamen kapalı bir mekan olmasına karşın yıldızların görülebilmesi labirentin tamamen izole olmadığı hissini doğurmakta ve umut ışığı vermekte kullanılmış bir motif olarak okurun karşısına çıkıyor. Labirent'i turlayan aç kabuslar veya "ızdırap verenler" labirentin gardiyanları. Kayran'da doğa olaylarının görülmemesi, yağmur yağmaması, sıcaklığın değişmemesi, kontrollü bir ortam olduğu hissi yaratırken ortada uçan mekanik böcek / kameralar çocukların her hareketlerinin izlendiğini vurguluyor.

Thomas'ın sabırsızlığı gizem hissini körüklese de okuru bunaltacak seviyelere varabiliyor. Sineklerin Tanrısı'na benzer bir çocuk komünü kurgulamış olan yazar, hayatta kalma güdüsünün öne çıkarılmasıyla fazlasıyla sert bir hiyerarşi ve kurallar bütünü uygulatmış.Yenilikçilik ve gelenekçilik tartışmasını çok da güçlü yürütemeyen kurgu çok sert bir Darwinizmin izlerini taşıyor. Duygu durum ve düşüncelerdeki değişimlerin çok hızlı olması kurguda bir tutarsızlık örüntüsü yaratıyor ve okuma zevkini düşürüyor. " Birden, aniden" kalıplarının suyunu çıkarırcasına kullanılması kitabın aceleye getirilmiş olduğu hissi uyandırabilir. 


Çoğu argümanın yararcılık ekolüne dahil olduğu kurgu, "tabula rasa" mantrasına hafızasının sadece belli kısımları kısımları silinmiş karakterler aracılığıyla atıfta bulunuyor. Fare labirent testlerini andıran bu akıl almaz labirent ve gardiyanları doğaya tahakküm arzusunu göstermekte. Karakterlerin labirentin efendileri olan "Yaratıcılar" tarafından birer et kukla ( meat puppet ) gibi kontrol edilebilmesi çığrından çıkmış bir Descartesçiliğin izlerini taşıyor. Yunus peygamber atfı yapan yazar, Herbert Spencer'in mantrasını yanlış anlamış. ( güçlü olan değil en iyi uyum sağlayan hayatta kalır.) Temposunun yüksek olması ve merak uyandırması artıları iken aceleye getirildiği hissi ve son bölümlerde bir finale vardırmak için kurgunun adeta koşması ciddi eksileri. Entellektüel bir klinik kasaplığın son seviyelerinde olan kitap çok daha iyi olabilirmiş. Genç yetişkin ( young adult ) kitlesine hitap edecek olan eser, ciddi bilim kurgu hayranlarını tatmin etmekten uzak. Başka incelemelerde görüşmek üzere.




27 Mart 2014 Perşembe

Silo ( Wool 1 ), Hugh Howey



POLİTİK GÖNDERMELERLE DOLU SARSICI BİR BİLİM KURGU

Kuşku ölümcül olabilir...

Dışarıda hayat olabileceği ya da hayatlarını bir dehlizde boş yere tükettikleri kuşkusu...

Bu kuşkuya kapılan kimseler "temizlik" 'e gönderilir. Silo'nun dışına çıkma şansı sadece bu ritüelleşmiş idam senaryosu için geçerlidir. Dışarıyı görüntüleyen sensörlerin temizliğini yapmak için ölüme yollanan kimselerin neden bu görevi yerine getirdiği, kimsenin isyan etmediği kuşkusu Şerif Holston'un eşinin canını almıştır. Onu yıllar sonra Holston da takip edecek, ardından açılan boşluğu doldurmak için seçilen mekaniker Juilette tüm Silo'nun yün ipliği gibi çözülmesine ( kelime oyununu mazur görün ) neden olacak olayları başlatacaktır...

Dünya'nın yaşanmaz hale gelmesinden önce insanlığın gen kaynaklarını korumak, ırkın devamlılığını sağlamak için yerin altına yüz kat inen silolar inşa edilmiştir. Zehirli hava yüzeyi döverken insanlık gelişimine burada devam etmeye çabalayacaktır. Kendine yeterli silolar hiyerarşi piramidini izleyen bir yetki yapısına göre dizayn edilmişler. En Derin'de tüm siloya enerji ve maden sağlayan makineler ve onların çobanları olan Mekanikerler, Orta katlarda memurlar , En Tepe'de de Başkan ve üst kademelerden kimseler yer almakta. Usta çırak ilişkisine farklı bir isim veren yazar, çeşitli iş kollarına alınmadan önce insanların gölgelik yaptığı bir deneyim kazanma örgüsü kurgulamış.

Tüm katlarda şerif yardımcılarının ofisleri bulunurken Şerif en üst katlarda ikamet ediyor. Orta katlarda yer alan IT, enerjinin çoğunu alan yetkilendirmeler icazet veren gücün arkasındaki güç olarak okurun karşına çıkmakta. Her katın veya iş kolunun giyim renkleri ait olduğu grupları işaret ederken yazar Robbers Cove deneyine atıfta bulunmuş ve alıntı yapmış. İnsanları bir arada ama ayrı tutmak için düzenlenmiş mimarisi, incelikle kurulmuş tabuları ve iletişimin kısıtlı olması nedeniyle halk hareketlerinin kolay kolay başlamaması gibi detaylar, yazarın distopyası üzerine gerçekten vakit harcadığını gösteriyor.

"Geçmişi kontrol eden geleceği de kontrol eder. Bugünü Kontrol eden geçmişi de kontrol eder." George Orwell / 1984

Bir öcü masalı gibi çocuklara tekrarlanan, insanların için korku salan "İsyan" öyküleri Silo halkını uyumlu ve evcilleştirilmiş tutuyor. İsyan'da tüm kitap ve geçmişe ait verilerin yok edildiği söylenmesine karşın gizli güç olan İT departmanı verilerin sınıflandırılmasını ve imhasının fetvasını vermiş olduğunu yazar okuruyla paylaşarak insanların hayatları üzerine neredeyse mutlak güce erişmiş bir bürokrasinin korkutucu tablosunu tıpkı büyük usta Orwell'in 1984 gibi sert hatlarla çiziyor.

Çekilişe bağlanan yaşamlar birlik duygusunu törpüleyip insanları ayırıyor. Çekilişe temizlik sırası yani idamı, ve çocuk edinme şansını bulan insanlar, hayat ve ölüm dağıtan bu sistem karşısında sinmiş durumdalar. Beton tüm hayatlara baskı yapıyor, yer altında yaşamak için dizayn edilmemiş beden ve zihinler kırılıyor. Bir sonraki idam mahkumunun kim olduğunun bilinmemesi huzurluk ve kuşkunun yaptığı baskıyı arttırıyor ve sistemin ekmeğine yağ sürüyor. Adalet kavramı anlamını yitirmiş, İT'nin fetvalarını hazırdan okuyan yargıçlar ve şerifler sistemin sürdürülebilirliğini sağlıyor.



Kendi eşini idama  mahkum eden Holston, konformizmin insanı nerelere götüreceğine dair kurgulanmış hoş bir figür. Yalan üzerine yalanla kurulmuş olan sistem, itaati ve öforiye bulanmış son dakikalar yaratmak için tüm Silo'nun işbirliğini gerektiriyor. Dışarının manzarasını duvar - ekranlardan izleyen insanlar, aileler, ufuğa varamadan düşüp ölen kişilerin hangisinin komşuları veya çocukları ya da eşleri olduğunu bilemiyorlar ve ceset dolu bir ekranı izliyorar. Bürokrasi yergisi ve Makyavellizm sorgusunu İT üzerinden götüren yazar, rol çatışmalarını Juliette ve Lukas'ın ilişkisinde de kullanmış. "Akıllı tasarım" argümanını materyalist bir mekanikerin ağzından duymak hoş bir ironi. Tanrı kompleksli Bernard, akıl sağlığı pamuk ipliğine bağlı önce gizli sonradan açık bir diktatör portresi çizerken tutarsızlık sergilese de içinde bulunduğu buhran kurgu hatasına düşülmesini engellemiş.

"Yalanlar döneminde gerçeği söylemek, devrimci bir eylemdir." George Orwell

Popülist argümanlarını Juliette üzerinden dillendiren yazar, gerçeği arayan sorgulayan veya dile getirenlerin ölüm cezasına çarptırıldığı bu beton ve çelikten cehennemde en büyük isyanın temizlik yapılmaması olduğunu vurgulamış. İsyan tohumları En Derin'de yeşerirken Walker, karakteri Silo'nun kolektif algısının kişilik verilmiş hali olarak okurun karşısına çıkıyor. Freudyen imalara da başvuran yazar, Knox'u korkuyu ve disiplini temsil eden baba figürü olarak McLain'i ise sevgisine ulaşılmak istenen anne figürü olarak kurgulamış. Silo'yu kuran ve ayakta tutan tabular onun çöküşünü hazırlıyor.



 Yazarın değinmediği tek politik organ ise Kilise. Kilise'nin rahiplerinin levazımatçılık dışında bir görevleri yokmuş gibi görünüyor. Yeraltının en büyük gerilimini klostrofobiyi ustaca kullanmış olan yazar, özellikle duygu irdelemelerinde ve genel olarak tasvirlerinde başarılı ifadelerle okuru kendine bağlıyor. "İnsanlığı korumak için dizayn edilen Silolar, insanları kendinden koruyabilecek mi?" sorusunu irdeleyen eser politik göndermeleri, taze kurgusu, inandırıcı karakterleri ile tam bir şölen. Yün ipliklerin çözülmesi gibi parça parça çözülen kurgusu yazarın edebi gücüne dair bir farkındalık da sağlıyor.

sadece bilim kurgu hayranlarının değil farklı bir şeyler okumak isteyen herkesin ilgisini çekecek olan son dönemde basılmış en güçlü distopya olma gururunu taşıyor.

"Peki ama ya başka bir nedeni varsa? Ya birisi bunu bilerek pahalı yaptıysa?"

"Ne gibi? Para kazanmak için mi?" Peter parmaklarını şıklattı. "Taşıyıcılar not taşıyıp işsiz kalmasın diye!"


Juliette hayır dercesine kafasını salladı. "Hayır, ya birisi birbirimizle iletişime geçmemizin zor olmasını istiyorsa? Ya da en azından masraflı. Bilirsin, bizi ayırmak ve düşüncelerimizi kendimize saklamamız için."

22 Mart 2014 Cumartesi

Onuncu Gezegen, Edmund Cooper


İdris Hamilton, ölen Dünya gezegeninden Mars'a çok önemli bir kargo taşımakla yükümlü olan geminin kaptanıdır. Süper zeki çocuklardan oluşan kargosuna sabotaj girişiminden şüphelenen İdris mürettebatını tüm gemiyi aramakla görevlendirir, zamanında bulamadıkları için patlayan bomba tüm mürettebatı ve İdris'i öldürür. Ölümünden 5 bin yıl sonra gözlerini açan İdris Güneş sisteminin 10. gezegeni Minerva'dadır. Buzdan bir kafese mahkum olmaktansa tüm toplumu sarsacak davranışlarda bulunacak ve Dünya'yı son bir kez görmek için elinden gelen her şeyi yapacaktır...

Freudyen imaları okurun yüzüne sıvarcasına kullanan yazar, Ölen dünyadan kaçan kaptanın ağzından çevre katliamı ve kontrolsüz büyüyen sanayileşme eğilimi yermiş. Kadın karakterlerini ucuz erotik öğeler olmak dışında kullanmayı beceremeyip okurun ilgisini canlı tutmak için şeffaf giysilere yönelmiş. Teknoloji karşıtlığı açıkça anlaşılan kurguda insan ilişkileri devasa mantık hataları içermekte, o derece ki ergen fantezisi yakıştırması bile yapılabilir. Solüsyon içinde yüzen ve konuşan bir beyni cinsel açıdan çekici bulan kadın karakter gibi anlamsız, tutarsız ve şovenist ifadelerle ( Dünyalı bir erkekten dayak yeme onuru !!!  örülmüş cıvık diyaloglar kurguyu çoğu yerde duvara çarptırıyor.


Broca'nın beyni atfını fazlasıyla kelime anlamıyla alan yazar hiçbir dayanak kullanmadan bilinci ve akıl sağlığını irdeleme hatasına düşmüş. Cennet'ten kovuluşu uzay operası arkaplanında uyarlamaya çalışan yazar çok zayıf bir gerçeklik sorgusuyla kurgusuna çeşni katmaya çabalamış. Başkası üzerinden yaşama kavramını röntgencilikle bağdaştıran (???) kurgu içinde bilim ve ilerlemeye duyulan tiksinti son derece açık. Teknokrasi yergisini katı dini kurallarla teknolojik ilerlemesi neredeyse durmuş bir toplumda yapmaya çalışan yazar, Mesih kompleksli karakteriyle Minerva'nın kurucusu fanatik Talbot arasındaki ciddi benzeşmeler kurmasına rağmen bunlardan biri kurgunun kendi gidişatından diğeri ise kurgudaki hatalardan kaynaklanmakta. Vahşi fantezilerini çağa göre ilkel kalmış karakter üzerinden aktaran yazar tecavüzü dahi onatmaya çabalamış.


Talbot'u tanımlarken dahi ( Hitler ve Gandhi karşımı bir Rasputin ) saçmalama derecesinde gerçeklikten uzaklaşan Cooper, çok fazla sayıda kavramı başarısız bir şekilde birbirine kaynatmaya çalışmış. Spinoza'nın tanrısı'na inanan bir din militanı olan Talbot kurduğu toplum üzerinden gelenekçilik ve yenilikçilik tartışması yürütülmüş. Kefaret adına tüm bir toplumu buzdan bir cehenneme hapseden diktatör üzerinden özgürlük ve güvenlik takası sorgusuna girip  çok zayıf anarşist argümanlar yürütmüş. Konformizm uyarılarını Minerva toplumunun içe kapanıklığı ve uysallığı üzerinden sürdürse de yapmacık ve kuru olmaktan kaçınamıyor. Hans Andersen ve Scott Fitzgerald atfı yapan yazar, Diktatörlüğü ve hiyerarşiyi yermesine karşı karakterini devirmeye çalıştığı mesihin koltuğuna oturtmaktan çekinmemiş ve İsa yakıştırması dahi yapmış.

Baskan yayınları serisi tamamlamak dışında niyeti olan okurlar kesinlike uzak durmalı. Hem edebiyat hem bilim kurgu ekolü adına bir utanç kaynağı. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Not: Stanislaw Lem'in "Yıldızlardan Dönüş" adlı eseri aynı temayı bin kez daha iyi işleyen bir roman, kesinlikle tavsiye ediyorum.






21 Mart 2014 Cuma

Bilim Kurguları - Bilimsel Olgulara Dayanan Gelecek Tasarımları, Gerard't Hooft


GELECEK, BURADA VE ŞİMDİ


Nobel ödüllü yazar, kitabını halk dilinde yazacağını belirterek metnini açmış. gelecek hakkındaki spekülasyonlarda bilim kurgu ve bilimsel olgunun iç içe geçtiğini belirtip uzay yolculuğu hakkındaki bir çocukluk anısıyla metnine giriş yapmış. Doğa yasalarına karşı gelinemeyeceğini ifade ettikten sonra tüm bilim kurgu hayranlarının hayallerine limon sıkarak " Işık hızından daha hızlı seyahat edebilmek hiçbir zaman için mümkün olmayacaktır. Asla!" diyen yazar, fizikte ışın hızından daha büyük hızlar olduğunu ancak bunları kullanmanın mümkün olmadığını da ekliyor. Heisenberg'in Belirsizlik Kuramı'nı alıntılayıp Kim Stanley Robinson'un Mars Üçlemesine atıfta bulunan yazar bilim kurguya dair bir motif olan "dünyalaştırma" ( terraform ) olgusuna değiniyor.

18. ve 19. yüzyıllardaki bilgi birikimi ve teknoloji artışının, ardı ardına ortaya çıkan ilerlemelerin önümüzdeki çağlara uyarlanmasına katılmayan yazar, fiziğin henüz tamamlanmadığı görüşüne katılmış ve nano teknolojinin çok fazla potansiyel taşıdığını belirterek hakkını vermiş. CERN deneyini açıklayan ve atom yapısına, atom altı parçacıkların doğasına dair ufak bir özet sunduktan sonra herhangi bir inşa veya icat durumunda sınırın atom seviyesi olduğunu, atom altına geçilmesinin mümkün olmadığını belirtmiş.

Yaşayan Akıllı Evler, sahipleri gelmeden klimayı açacak ve kahveyi ısıtacak

İntel'in Kurucularından Gordon Moore'un yasasını alıntılayan yazar, bilginin depolanmasındaki artışın ev sahiplerine evlerini yaşayan bir organizmaya çevirmek, angaryaların azaltılması ve haneye tecavüz gibi suçların önlenmesi konusunda çok sayıda seçenek sunacağını öngörüyor. Çip imalatında teorik limite henüz ulaşılmadığını ifade ettikten sonra  Feynmann'ın 1959'daki konferansından alıntılar yapıp nano teknolojinin yer işgal etmeyen, ağırlığı olmayan inanılmaz hıza sahip sensör ve ölçüm aletlerine izin verdiğine bunlar sayesinde nano bot doktorların insanları içeriden tedavi edebileceğine, invasif operasyonların tarihe karışacağına dair öngörülerini paylaşıyor.



Görüntüleme gözlükleri gibi kağıt alternatifi ve görünürde daha çevreci olan alternatiflere yönelmesini destekleyen yazar, kuantum bilgisayarı gibi teorik bir olgunun mümkün olabileceğini savunmuş. Moore Yasası'nın ( işlemci gücünün 18 ayda bir 2 ye katlanacağı öngörüsü ) 60 yıl daha yürürlükte kalacağını ve bilgideki artışa dair en önemli uygulamanın yapay zekanın geliştirilmesi alanında ortaya çıkacağını ifade etmiş. Veri tabanlarının uzmanlaşmış ve özerkleşmiş yapay zekalarla birleşmesi sonucu bir gün internetin kendisinin bir yapay zeka haline geleceğini, memetik sorgulamanın yapılabileceğini ve zeki kişisel bilgisayarların ortaya çıkacağı gibi öngörülerde bulunan yazar, yaklaşan küresel iklim değişikliği konusundaki önerilerine geçiş yapmış.

Genetiği değiştirilmiş ve elektrik üreten bitkilerden oluşan enerji tarlaları

Kendi kendine yeten yüzer kentlerin ekolojik ve sürdürülebilir şekilde dizayn edilebileceğini, yükselen deniz seviyesinde bunların etkilenmeyeceğini de ekleyen yazar; uçan kentler gibi projelere dahi açık kapı bırakmış. Rüzgar enerjisini hasat etmek için yapay hortumlar yaratacak devasa bacalar inşa edilebileceğini belirttikten sonra nükleer enerjinin güvenli hale getirilmesini ve alternatiflerini savunurken konunun insan odağını atlamış. Güneş ışığının yardımıyla suyu filtreleyen genetiği değiştirilmiş bitkiler üretilebileceğini, yılanbalıkları gibi doğal olarak elektrik üreten canlıların genlerinin uygun bitkilere aktarılmasıyla enerji tarlaları oluşturulabileceğini öne sürmüş. Karbon salınımını azaltmakla ilgili öneriler getirip Kelebek Etkisi atfında bulunmuş.

Yıldızlar arası yolculuk ve itiş sistemlerini irdeledikten sonra ışık hızının onda birine ulaşan hızlara çıkabileceğimizi belirtmiş. Robot kolonicilerin insandan önce gönderilip keşif ve inşa yapacağını ifade edip sıklıkla kullanılan bir bilim kurgu motifi olan "solucan deliklerini" ve kara delikleri irdelemiş. Karşı maddeden yakıt veya gemi malzemesi  gibi seçeneklerin imkansızlığını açıkladıktan sonra yeni dünyalara yerleşecek olan kolonicilerin önce yeraltı şehirlerinde yaşayacağını daha sonra yüzeye çıkacağını ifade etmiş. Gerard K. O'Neill'ın silindir dünya kuramını, yapay gezegen seçeneklerini irdeledikten sonra bu tarz bir yapı için en uygun madenlerin asteroitlerde bulunacağını söyleyen yazar, uzay hevesinin söneceğini öncelikle Ay'da kalıcı bir koloninin denenmesi gerektiğini savunmuş. Turizm ve eğlence açısından uzayla ilgili seçenekleri okuruyla paylaşıp Neumann'ın kendi kendine çoğalan robotları gibi seçeneklerin son derece riskli olduğu konusunda uyarıda bulunmuş.

Ev konforunda uzay yolculuğu mümkün mü?

Richard Dawkins'in kitabı Gen Bencildir'e atıfta bulunarak belirli bir gende saklanan bilgi ne kadar değerliyse başarıyla çoğaltılan bu genlerin sayısının da o kadar artacağını, robotların da çoğalırken benzer biçimde genetik bilgilerini aktarmalarını sağlamış olsaydık evrim sürecinin yasalarına uyacaklarını ve insan gibi davranmaya başlayacaklarını söyleyen Hooft, Satürn'ün halkaları arasında kurulabilecek bir robot kolonisini tıpkı Ay oteli gibi detaylı bir şekilde kurgulamış. Sanal gerçeklik sayesinde yıldızlar arası uzayda yolculuk yapılabileceğini, ön keşif gücü olarak yollanan robotların sayesinde evlerinden ayrılmadan insanların astronot olabileceğini öngörüp son derece tartışmalı bir konuya giriş yapmış: GDO.

Gen teknolojilerinin daha yolun başında olduğunu, çok fazla potansiyel içerdiğini ifade edip, modern hayvancılık tekniklerinin barbarca olduğunu söylerken vejetaryen görüşlere destek çıkmış. Beyinleri olmadığı için hissetmeyen ve dolayısıyla acı çekmeyen et dilimlerini biyo teknoloji sayesinde yaratılabileceğini, istenilen tatların genlere kadar kodlanabileceğini söylerken GDO'lara açıkça onay vermiş. Fizikçi olduğu için sosyoloji ve biyolojiye dair konulara çok fazla girmediği belli olan yazar metninde sadece ilerlemeyi başrole alırken insanı ve toplumu figüran konumuna itmekte sakınca görmemiş... Farklı kütle çekimlerinde yaşayacak olan kolonicilerin genlerine müdahale edilerek koşullara daha hızlı yum sağlamalarının mümkün olduğunu savunan Hooft, bir gün belki de DNA'nın kendisinin bir bilgisayar bellek alanı haline gelebileceğini öne sürerken Lamarck'ın modası geçmiş fikrine göz kırptığı anlaşılıyor.

Çekme gücü akıl almaz seviyelerde olan " nano tüplerin" şu anda teori de olsa Arthur C. Clarke'ın uzay asansörü fikrinin inşasında kullanılabileceğini belirtip "Panspermia" kuramını irdeleyen yazar çok da olası olmadığı söyleyip çok uzun vadeli bir projeden bahsetmiş: Aynı zamanda kitabın yabancı baskısının da adı olan "gezegenlerle oynamak". Asteroitlerin ve oynatılabilir küçük gök cisimleri kullanarak yörüngelerin değiştirilip değiştirilemeyeceğini tartışan yazar kitabının son bölümüne "idiokrasi" adını vermeyi uygun görmüş.

Çeşitli bilim kurgu temalarını yerden yere vuran Hooft bazılarını parapsikolojik öğelerle dahi bir tutmuş. Carl Sagan gibi şöhretleri de iğnelemekten geri durmayıp saygısızlığa varmasa da bilim kurgu hayranlarını incitebilecek ifadeler kullanan Hooft metnini kişisel bir anekdotla kapatmış. Geneline bakıldığında kısa olmasına karşın fütürist temaları 2006 yılının bilgi birikimine göre irdeleyen yazar akıcı ve sade bir dilde yazmış. Bilim hayranları ve farklı bir şeyler okumak isteyen herkese hitap edecek bir kitap olan eser, okunmak için doktora gerektirmiyor. Hooft'un gözlerinden geleceğe bakmak hoş bir mola olacaktır. Bilim kurgu hayranlarının yazarın kinini kişisel almamasını tavsiye ediyorum.

19 Mart 2014 Çarşamba

Steelheart, Brandon Sanderson


İşgal'in üzerinden 10 sene geçmiştir. Calamity gökte belirdiğinde sıradan insanlara süper güçler vermiş, bu olaydan sonra her şey değişmiştir. Newcago ( Yeni Chicago ) 'nun efendisi olarak bilinen Steelheart, bu süpergüçlere sahip Epiklerden biridir. Yaralanamaz olarak bilinen Steelheart'ın yüzündeki yara izini ise hatırlayan biri vardır: David. 8 yaşındayken Steelheart'ın yaralandığını gören David, babasının öcünü almak için öncelikle Epiklere karşı savaşan Asiler'e katılmalı, ardından Steelheart'ın zayıf yönünü kullanarak onu öldürmelidir. Amacına ulaşmadan önce saplantı haline getirdiği intikam güdüsünü dizginlemeyi, hayat görüşünü sorgulamayı öğrenecektir...

Epikler güçlerini kazandıktan sonra insanlar üzerinde hakimiyet kurmuş, çoğu yerde altyapı çökmüş, hukuk sona ermiştir. Doğal afet gibi olan Epikler, hırsları ve kaprisleriyle katliam boyutlarında yıkım yarattıktan sonra en güçlüleri birlik olma veya tiran olarak yönetme gibi seçimlerle yeni bir statüko oluşturmuş. Tüm eser boyunca " Güçlü olan mı haklıdır, haklı olan mı güçlüdür" tartışması yürütülmüş. Platoncu bir düalizmi kurgusuna yediren yazar, Lord Byron alıntısı yapmış : " Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır." 1. tekilden aktarılan hikayede İşgal'den sonra yönetici veya idari pozisyonlarda olan elitler statü simgesi olarak 1920 ve 30'ların giyim tarzını benimsiyor. Steelheart tarafından çoğunluğu çeliğe dönüşen Newcago sakinleri yeraltına çekilip normal hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar, geçmişin sıradan işleri bu dünya için imtiyaz niteliği taşıyor. eski sert çalışma koşullarının geri dönüşü, sosyo kültürel gerilemelere vurgu yapıyor.

Epiklerin Dna'sı gizli ve yüksek değerde yeni bir para birimi olarak kullanılıyor. Epikler üzerinde deneysel çalışmalar yapılmış, Black lab'lar da yürütülen bu deneyler yni teknolojik ilerlemelere sebebiyet vermiş. Tüm bu değişime neden olmuş olan Calamity, Günlük dilde doğaüstü bir gücün yerine geçmiş, " Tanrı" yerine kullanılıyor. Efendi köle bağlamında tanımlanan tüm bir sosyal düzen söz konusu.Makyavellizm sorgusuna giren yazar, Steelheart'ın yokluğunda altyapı ve düzen koyucuların eksiliğinde sıradan insanların hayatlarının ne hale geleceğini ön plana almış. isa'nın 2. gelişi uyarlaması gibi görünen bir inanca sahip olan " İnananlar" ( true believers, Stan Lee'nin favori sözcüklerinde biri , atıf ), İyi Epiklerin geleceğine ve kötülüklere son vereceğine güveniyorlar.



David'in saplantısı, grubu 2'ye bölüyor. Steelheart'tan alacağı intikamın takıntıları onu hoşlandığı kadından', Megan'dan uzaklaştırıyor. Geçit bekçisi görevini Megan'a yükleyen yazar, bilimsel temellere çok fazla dayanmayacağı "Durkon" Paradoksu" adı verilen bir kuramla okuruna bildiriyor. Tanrı kompleksli Epikler, güçlerini kullandıkça insanlıktan çıkıyor, değerlerini yitiriyorlar. Bu motifte savaş sanatlarının temel prensiplerini göz önüne aldığı belli olan yazar kitabının son bölümüne çok sayıda kurgu oyunu sıkıştırmış. "Genç Yetişkin" türüne dahil olan kitap edebi açıdan çok fazla şey sunmuyor ama akıcı temposu ve "süperkahraman" ekolüne farklı bir bakış açısı getiren diliyle okuru kendine bağlı tutmayı başarıyor. Keyifli okumalar dilerim, başka incelemelerde görüşmek üzere.

18 Mart 2014 Salı

Erewhon'a İkinci Ziyaret, Samuel Butler


İlk Erewhon ziyaretinin üzerinden 20 yıl geçmiştir. Bay Higgs, sevgili eşi Arowhena'nın ölümünden sonra Erewhon'u tekrar ziyaret etmeye karar verir. Henüz bilmediği şey ise, son ziyaretinin tüm Erewhon'un sosyal ve kültürel yapısını değiştirdiği ve onun bir peygamber olduğunu öne süren dinin tohumlarının ekildiğidir. Erewhon'a gittiğinde yeni peygamber hapse atılacak, kovalanacak, yalana zorlanacak ve sonunda kaçmak zorunda kalacaktır...

İkili dünya görüşünü benimseyen ifadeleriyle ( dünyasal akıl ve dünya dışı akıl / beden ruh ikiliği ) yarattığı iç grup dış grup çatışmasını son derece güzel harmanlayan yazar, yabancılara öfkeyle yaklaşan Erewhonluları başarılı bir şekilde aktarmış. Kutsal emanet olduklarına inandıkları at dışkısını dahi altın kaplarda muhafaza eden Erewhonlular son yıllardaki toplumsal kaymadan dolayı bölünmüş durumdalar. Konformizm uyarısını yeni dinin kabulünde şüpheci yaklaşanlar üzerinden aktaran yazar, çileciliği de hicvetmiş. Dinin ticarete alet edilmesi ve propaganda malzemesi olarak kullanılmasıyla alay eden yazar Tanrı ve din sorgusuna girmiş.

Bay Higgs'in vicdan muhasebesinde elitist ifadeler de yer alsa kurduğu etik argümanlarıyla okurunu soğutmuyor. Yararı argümanlarını lanetlenmiş Yunan mitolojisi karakterleri üzerinden ( Siphos vs...) tekrar yorumlayan yazar çoğu yerde Platoncu bir düalizm kullanmış. Shakespeare atfında bulunup bürokrasiyi yeren Spinoza'nın Tanrı görüşünü kurgusuna yediren Butler, ölümün kabullenilmesiyle yaşamı deneyimleme şansının artacağı argümanını sunmuş. Sorgulanmadan kabul edilen sosyal kıstaslar ve tersine bir ahlak anlayışı geliştirdiği kurgusuna Tanrı'nın halefi olarak banka müdürlerini atayarak muhteşem bir metafor dizayn etmiş.

Toplumsal ilerleme üzerindeki sosyal kıstasları tersine çeviren yazar, yeni dinin ortaya çıkışıyla materyalizmin güç kazandığını abartılı bir tezatla mizahi bir tonda aktarmış. İktidarın tanrıyı çabuk benimsemesinde sorgulanamaz bir güç odağından yetki almanın ve kullanmanın iktidarın, Kral'ın işine gelmesinden ve bir çok tersine atıftan Viktorya dönemi İngiltere'sinin hicvedildiği açık bir eser olan bu kitap ilk kitabın performansını sergilemese de keyifli bir okuma sunuyor. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

17 Mart 2014 Pazartesi

PKD - Toplu Öyküleri - Bay Uzay Gemisi, Philip K. Dick


Ünlü yazarın 25 kısa hikayesinin toplandığı kitabı.

Metin, yazarın kendi ağzından bilimkurgunun ne olup olmadığıyla ilgili görüşlerini ifade etmesiyle açılıyor. Bilim kurgunun özünün toplumsal düzeyde kavramsal yerinden oynatmalar olduğunu belirten yazar, bu tarz hikayelerde baş kahramanın bir fikir olduğunu okuruyla paylaşmış.

Hikayelerinde bürokrasiyi ve çevre katliamını  eleştiren yazar, makinelerin insan işgücünün yerine geçeceği uyarısında bulunmuş. Zaman yolculuğu motifi, otorite sorgusunu hikayelerine dahil eden usta imzası gibi olan gerçeklik sorgusuna da yer vermiş. Silahlanma karşıtı görüşleri kurgusuna yediren, hayvan refahı konusunu mizahi bir dilde işleyen ve vejetaryenlik savunusu yapan yazar, neredeyse tüm hikayelerinde savaş ve militarizm karşıtı görüşlerini belirtmiş. Pasif direnişi destekleyen ifadelerin de yer aldığı, Darwin ve Mendel atıflarının bulunduğu, teknokratik oligarşi toplumlarını işleyen yazar, metnine soğuk savaş paranoyasını ustaca katmayı bilmiş. Gelenekçilik ve yenilikçilik tartışmasına giren, medyanın yanlış bilgiler yayarak statükoyu destekleyici görev gördüğünü ifade eden, Makyavellizm, bilinç sorgulaması yapan yazar, Dante ve Milton atıflarında bulunmuş.


Bir hikayesinde postmodern bir cennet bahçesi kuran yazar, doğa ve yetiştirme tartışmasını da başka bir hikayede girmiş ( nature vs nurture ). İkarus ve kelebek etkisi atfı yapıp bireyciliği savunan , nedenselliği irdeleyip büyükbaba paradoksunu kurgusuna katan, anarşist görüşlerin savunusuna yer veren yazar şirket hegemonyasının kimi zaman kanunlardan çok daha güçlü olduğu dünyalar kurgulamış. Diğer dünya ve yaşamların farklı formlar alacağını ileri süren yazar, insan merkezci görüşe karşıt motifler kullanmış. Farklı yaşam formları arasında iletişimdeki zorlukları kurgusunda kullanan yazar, Gulliver'in gezileri, Alice Harikalar Diyarında, Oz Büyücüsü, Erewhon atıflarında bulunmuş. Gulliver'in Gezilerine atıfta bulunan öyküsünde enflasyon kuramıı ( büyük patlamanın ardından oluşan genleşmeyi açıklamak için kullanılan kuram ) kullanan yazar, ekolü hakkındaki samimi görüşlerini okuruyla paylaşmış. En çok göze çarpan hikayleri; Dadı, Maaş Çeki, Değişken Adam, Kafatası, Savunucular, Yorulmaz Kurbağa, Ötedeki Vub, Bay uzay Gemisi, Ulu C.

Eser hayranlarına keyifli bir okuma sunacaktır. başka incelemelerde görüşmek üzere.


9 Mart 2014 Pazar

Uzaydan Gelen Ajan, M.T. Sinclair


Don Haig, Fyon adlı yapay gezegenin sahillerinde yaşayan evsiz bir ayyaştır. Bir gün kimilerince yarıtanrı gibi kabul edilen üstün bilimadamı Vulcan'ın yapma bebeklerinden birini bulunca hayatı değişir. Çok derinlerde birbirine bağlanan bebek ve Haig, totaliter ve ırkçı SSP'nin hedef listesine alınacaklar ve Haig hayatı pahasına oyuncak bebeği korumak için elinden gelen her şeyi yapacaktır...

Freudyen imalar ve rüya sekansları kullanan yazar, gelecekte kontrolsüz evrim geçiren insanlara animistik öğeler atfetmiş. Kanat çıkaran anten büyüten insanlar, SSP nin ırkçı politikalarına kurban gitmekte. K. Dickvari gerçeklik sorgusunu çok da başarılı işleyemeyen yazar, altın yapma bebek üzerinden özne-nesne kavramlarının karıştırılmasını ve nevrozları irdelemeye gayret etmiş. bebeği bulduktan sonra hayatı kökten değişen Haig içkiyi bırakıyor ve evrenin gündemine önem vermeye başlıyor. Oedipus efsanesi göndermesi yapan yazar, doğa üzerindeki tahakküm arzusunu yapay gezegenler ve onlara duyulan duygular üzerinden irdelemiş.



Kurgunun akımını bozan mantık hatalarına düşen yazar, gizemli anlatı adına çoğu yerde metafiziğe girmiş. İnsan avı gibi sert öğelerin bulunduğu kurguda kullanılan çoğu oyun zayıf. Makyavellizm eleştirisi yapıp kayıtsızlık uyarısında bulunan yazar, aşkıncılık akımına imalarla dolu ifadeler kullanmış. Güvenlik ve özgürlüğün takası üzerinden Benjamin Franklin atfı yapan yazar, Pinokyo'ya da atıfta bulunup çok da sürükleyici yanı bulunmayan metnine buruk ve umutsuz bir son uygun görmüş. Okatlar serisini tamamlamak dışında amacı olan okurların uzak durması gereken bir kitap. Başka incelemelerde buluşmak üzere.



Embriyogenesis, Özlem Ada


Çok uzak bir gelecekte geçen 2 farklı öyküsünü Descartesçi bir tahakküm içeren arka planda varoluşçu imalarla açmış. Deterministik ifadelerin de yer aldığı kurgusunda Heisenberg'in Belirsizlik Kuramı na atıfta bulunan yazar, aralarda lirik bir dil kullanmaya gayret etmiş. Materyalizm ve açgözlülüğü eleştiren yazar, Nietzsche'ye atıfta bulunmuş. Tıbbi iktidar eleştirisine girip akıl rahatsızlığı, özgürlük ve konformizm karşıtı ifadeler arasında bağlantılar kurmuş.

Aile gibi kavramların artık mevcut olmadığı gelecekte sevgi ve diğer insani değerlerin yeri bulunmamakta. Tamamen objektif yargılamanın bulunduğu gelecekte yargıçlar birer bilgisayar. Zayıf tasvirler ve özgür iradeyi, bireyciliği savunan yazar kurgu oyunu yapmak adına toplumculuğu destekleyip akışı sekteye uğratmış ve kurduğu kurgunun temellerini yıkmış. Çoğu ifadesinde düalist önermeler kullanan yazar, ilk öyküsünde " Makinelerin yükselişi" temasını işlemiş.



2. öyküsünde soğuk duygulardan ari ve steril bir gelecek dizayn eden yazar, çocuk doğurma hakkını sadece genetiği ile oynanmamış "gerçek insanlara" atfetmiş. Gerçek insanlara, kristal soy yakıştırması yapılıyor ve elit bir kesmi oluştururyorlar. Güneş enerjisinin tek enerji kaynağı olduğu optimist görüşlerin yanında yazar sosyal kıstasları tersine döndürmüş; herkes torna tezgahından çıkma benzerlikte çekiciliğe sahip olduğu için çirkinlik bir çekicilik ölçütü haline gelmiş. Genlere zeka atfeden ve metafiziğe giren yazar, Lamarck'ın önermeleri ile süslediği kurgusunu Descartes gerçek olan bir rüyasına çevirmiş: Tamamen inorganik insanları yaratabilen Tanrı rolündeki bilim adamlarının bulunduğu kurgu teknoloji karşıtı imalar içeriyor. Türk bilim kurgusuna özel bir ilgi duymayan okurları ilgilendirecek bir yanı bulunmamakta. başka incelemelerde görüşmek üzere.



8 Mart 2014 Cumartesi

Evrenin Türküsü #1,2,3; G. Altov, V. Yuravleva


"Ama dış görünüş nedir ki? Bir yapının yüzü, cephesi... Tuğlaları tek tek saymakla duvarların ardında saklanan sevinçler, kederler, istekler anlaşılır mı?" ( syf 46 )


"Çünkü her insanın yazgısı diğerlerinden ayrı ama insanlığın yazgısı bir: İlerlemek ve yenmek." 
( syf 66 )

"Sanatsız bilim penceresiz bir yapı gibi. Bu yapının içinde belki bir süre yaşanabilir. Kardan, yağmurdan korur sizi. Ama çevrenin, Dünya'nın güzelliğini görebilmek için pencere gerekir. Güneş ışınlarının sıcaklığı girsin diye pencere gerekir." ( syf 140 )

7 Mart 2014 Cuma

Kadın Filozoflar Tarihi, İngeborg Gleichauf


Tüm kadın filozofların haklarını vermek amacıyla derlenmiş bir çalışma.

Yazar bilinen ( kayıtlı ) ilk kadın filozofların Pythagoras'ın çevresinde olduğunu, ilkinin ise eşi Krotonlu Theano olduğu ifade edip "Altın Kesit" kuramını ona atfetmiş. Çileciliğin ve yoğun zihinsel çalışmanın revaçta olduğu dönemde Theano nun döneme hakim olan görüşleri benimseyip kadının kamusal alanda var olmasını desteklemediğini ifade etmiş. Kadınların kamudan dışlandığı bir dönemde Hetairalar ( eğitimli ve kültürlü eskortlar ) ın insan ilişkilerinde serbest olduğunu aralarında en önemlisinin ise Aspasia isimli okul yöneticisi olduğunu vurgulamış. Aspasia'ya akıl danışmak için gelen arasında Sokrates, Anaksagoras gibi önemli şahsiyetlerin bulunduğunu, eğitim konusunda evli kadınlardan çok daha üstün olduklarını, Aspasia'nın hitabet sanatında otorite kabul edildiğini ve bilgi tellallığı yerine insanları felsefe ile uğraşmalarını desteklediğini, teşvik ettiğini belirten yazar, Diotima'nın bağlayıcı unsur olarak sevgiyi ön plana çıkardığını, tek dünya görüşünü yıkan "İki Dünya Kuramı" nı ( maddi ve manevi dünya ) ortaya attığını, Phintys gibi filozofların kadın ve erkeğin beraber felsefe yapmasını savunduğunu ifade etmiş. Antik çağ kadın filozoflarının hepsi dünyaya teorik yönden nüfuz etme cesaretini gösterdiğini vurgulamış.

Ortaçağ'da kadın düşünürlerin yerini bulduğu akım: mistisizm. Gizemli bilginin ve ruhun felsefesi. Bingenli Hildegard 1150'de kendi kadın manastırını kurmuş ve 1158'de bağımsızlığını ilan ederek Kilise'de ciddi sarsıntı yarattı. İnsanın ikiliğini sorgulayan Hildegard kişisel sorumluluğa geniş yer vermiş. Marguerite Porete teoloji ve felsefe alanında serbestçe konuşmak istediği için canından olduğunu ifade eden yazar, Sienalı Caterina'nın özgür iradeye çok önem verdiğini belirtmiş, lüks içinde yaşayan papalara dinin gereklerini hatırlatarak utandırdığını, Ortaçağ'da kadın filozofları birleştiren en önemli unsurların inançları olduğunu vurgulamış. Rönesans döneminde kadınların bilgin olarak kamusal yaşama katılabildiğini, güzellik ve zekanın birleşmesi olarak görüldüklerini, eğitim olanaklarının evlendikleri zaman sona erdiğini ifade edip Engizisyon ve cadı avlarına rağmen dönemin kadın filozoflar açısından zengin olduğunu belirtmiş.

Marie le Jars de Gournay'in ilk kadın aktivistlerden olduğunu ve " Kadın ve Erkeğin Eşitliği Üzerine" yi 1622 'de yazdığını , Montaigne'nin onu himayesine aldığını ve büyük saygı duyduğunu, Rönesans'ta insanların Tanra düzeni dışında bir düzeni kendi düzenlerini aradıklarını, Margaret Cavendish'in Descartes'in 2 tözlü ayrımına karşı çıktığını, insan ve doğanın ayrılmaz bir bütün olduğunu, birinin diğerinin hakimi olmadığını savunduğunu ve Liebniz'e ilham kaynağı olduğunu,Anne Finch Conway'in determinist ve mekanik evren görüşlerini benimsemediğini, bireyciliği ve özgür iradeyi savunduğunu belirten yazar, "monad" kavramının esasen Liebniz'e değil Conway'e ait olduğunu Juana İnes de la Cruz'un ruhun cinsiyeti olmadığını ve tüm insanların münferit olduğunu savunduğunu ifade etmiş. Rönesans kadın filozoflarına göre insan evrenin parçasıdır hakimi değil.

Yazar, 18. yy da kadınların rehberliğe muhtaç büyük çocuklar olarak görüldüğünü, Mary Wollstonecraft'ın 1791'de "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi" ni yazdığını erkekle kadın arasında fark gözetilmesinde çok belirleyici rolü olan hissetmek ve düşünmenin birbirinden ayrı tutulması olduğunu, kadının düşünmekten çok hisseden bir varlık olduğu görüşünün hakim olmasının döneme ait bir görüş olduğunu belirtip 19 yy da eşitlik taleplerinin örgütlenmiş kadın hareketi olarak ortaya çıktını ifade etmiş. Hedwig Dohm'un "kadın doğası" üzerinden kadına yapılan ayrımcılığa şiddetle karşı çıktığını, kız ve erkek çocuklarının sosyalleştirilmesindeki farkların doğa yasasına dayandırılarak haklı çıkarılmaya çalışılmasını sertçe eleştirdiğini, Rosa Mayreder'e göre "kadınsı" ve "erkeksi" gibi görülen tüm ifadelerin kültürel bir normlaşma olduğunu ve bu görüşlerin ileride Simone De Beauvoir'ı da etkileyeceğini söyleyen yazar,Hannah Arendt'in ünlü Eichmann davası üzerine " Kötülüğün Banalliği üzerine bir rapor"u yazdığını belirtmiş.

Beauvoir'ın bireyin yalnızlığını güçlü biçimde yaşadığını, etik konuların onun varoluşçuluğunda önemli yer tuttuğunu ve ateizmi güçlü şekilde savunduğunu, ahlakın olup olmadığının insana bağlı olduğunu, hiçbir ilahi yasanın breyin kendi yargılamasından daha önemli olmayacağını ifade ettiğini belirtip Agnes Heller'in insanların çevrelerini biçimlendirerek kendilerini de biçimlendirdiğini söylediğini , Martha Craven Nussbaum'a göre dünya bencil tutkularla dolu olduğu için etik felsefesine ihtiyaç duyduğumuzu belirten yazar, son bölümü felsefenin geleceği açısından geleceğe bakış olarak aktarmış. Tüm kadın filozofların hakkını veren derli toplu ve detaycı bir çalışma. Keyifli okumalar dilerim. başka incelemelerde görüşmek üzere.

Erewhon, Samuel Butler


Gönüllü bir sürgün olan ana karakter, talihini uzak diyarlarda aramak için İngiltere'den ayrılır. Avrupa'nın kolonilerinden birinde çobanlığa başlayan karakterin tek amacı tarifsiz zenginlikler bulmak ve şansını tersini döndürmektir. Sürekli bulutlarla çevrili olan yüksek bir dağın ardına yapacağı yolculuk onu henüz keşfedilmemiş bir uygarlığa götürecek, orada kaldığı süre boyunca bu garip toplumu inceleyecektir...

Keşfetme arzusu ile dolu olan karakter zamanın ruhunu yansıtıyor, başarılı pastoral betimlemelerle desteklenen kurgu akıcı. En yüksek dağdan ölümüne korkan yerli karakteri, zorlu doğa koşullarıyla birlikte geçit bekçisi görevini üstlenmiş. Materyalist ve sömürgeci İngiliz imparatorluğunun imalarını bünyesinde taşıyan karakter 1. tekilden aktarılmış. Doğa koşulları ile izole olmuş bir ülke olan Erewhon'un insanları fiziksel açıdan güçlü ve güzel, karakter ve ahlaki açıdan zayıf bir toplum oluşturuyorlar. Yazar sosyal istenirlik kıstaslarını tersine çevirerek çağın İngiltere'sini hicvetmiş. Sosyal darwinizm imalarına başvuran yazarın kurgusuna, insan ıslahı görüşü hakim. Makinelerin insan iş gücünün yerini alacağına yönünde çağının ötesinde uyarılarda bulunan yazar, aynı zamanda konformizm ve kültürel baskı oluşumunu da irdelemiş.

Fiziksel rahatsızlıkları modern tıbbın tedavi etmeyeceği, insan bünyesini tembelleştirip hastalıklara karşı daha duyarlı ve zayıf hale getireceği uyarısında bulunan yazar, ileride doktorların ilaç pazarlayacağını öngörmüş. Sosyal ve bireysel sorumluluk, ahlak ve adalet kavramlarını tersine çeviren yazar, ölümden korkmayan buna bağlı nevrozları taşımayan bir toplum dizayn ederken taksidermi ve heykeltraşlığı melezleyerek yeni bir meslek grubu kurgulamış. Bu kimselerin eserleri olan cesetten heykeller toplumun eski dönemlerinde sokaklarını süslemiş. Sanatın ticaret unsuruna dönüşmesiyle alaya eden yazar, ölüm ve doğuma verilen tepkileri tersine çevirmiş. Aşağı kastların varlığına verilen tepkiler üzerinden elitizm eleştirisine giren yazar, Tanrı ve kilisenin otoritesini sorgulamış.

Pantheona yakın çoktanrılı bir dine sahip olan Erewhonlular insan özelliklerinin kişiselleştirilmiş hallerine ibadet ediyorlar. Düalist önermelerle eğitim sistemini ve ezberci eğitimi eleştiren yazar, totolojilerle mantıksızlıkları vurgulamış. Akademik yobazlıkları irdeleyip bireyi yüceltirken "Mekanik evren" görüşü "Makinelerin kitabı" bölümünde hicvedilmiş. Çok sayıda determinist argümanla ve Mekanik evren, biyolojik evrim uyarlamasıyla akımı bozmayan yazar, İnsan ruhunun ikiliğini apollonik ve dionysosçu görüşleri irdelemiş. Ortak gen hafızasını savunan yazarın görüşleri Lamarck'a daha yakın. İlk bilimkurgu eserleri arasında sayılan eser hem ütopik hem distopik özellikler taşıyor. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Evrenin Türküsü; G. Altov, V. Yuravleva


Lanskoy, hocasının isteği üzerine ünlü bir kozmonotun heykelini yapmak üzere görevlendirilir. Görüşme esnasında uzay aracında görev bölgesine gitmekte olan Çevtsov ile konuşabilecekleri kısıtlı bir zaman vardır. Lanskoy, insanın tutkularını ideal ve erdemlerini bir heykele dönüştürmek için efsanevi Çevtsov'un maceralarını dinlemeye başlar. Akıllı bir türle olan ilk teması ve uzayın tehlikelerini ilk ağızdan dinlemek Lanskoy'un içindeki yaratıcılığı ateşleyecektir...

Doğa üzerindeki tahakküm arzusu ve hayalperestlik seviyesindeki optimist görüşler ilk sayfalarda kendini belli ediyor. Geleceğe özlem duyan karakterin ağzından Rönesans ve Uzay çağı bağdaştırılmış. İnsanın manevi şahsiyetine sıklıkla övgüler düzen yazarlar, sanat ve sanatçıya, bilim ve bilim kurguya saygı da kusur etmemişler. Geçmiş yüzyılların deniz ve keşif serüvenlerini uzaya taşıyan yazarlar, insan merkezci yaklaşımları eleştirmişler. Teknolojik ve evrimsel bazda taze ve farklı önermelere giden yazarların kurguladığı dünyalar evrim kuramına atıfta bulunması yanında temelini bilimsel önermelerden almayan motifler oluşturmuş.

Nietzsche'nin "übermensch" ine gönderme ve Darwinist çıkarımlar kullanan yazarlar, son derece ilginç bir motif kurgulamışlar: Nihilist bir uzaylı ırkı. Beethoven, Mozart, Leonardo da Vinci, Michelangelo atıfları yapan yazarlar, bilgi birikimini bilime ve şiire yükleyen ifadeler kullanmışlar ve kollektif bilinçaltına, Jung'a atıfta bulunmuşlar. Homeopatik tedavinin yüceltilmesi, nükleer silahlanma karşıtı görüşleri, iletişim sorunlarının edebiyat ve anlayışla çözülebileceği önermeleri dışında Goethe ve Shakespeare atıflarında bulunan yazarlar eserlerini pozitif ve geleceğe umutla bakan bir sonla kapatmışlar. Ufak tefek yazım hataları hariç okuma zevkini bozacak bir yanı yok. Türün hayranları keyifle okuyacaktır. Başka incelemelerde görüşmek üzere.