6 Ekim 2014 Pazartesi

Merkezden Gelen İstilacılar, Brian Stableford



Asgard’ın alt katmanlarına inen yeni bir yol bulan Mike zengin olmuştur. Köklerine dönmek isteyen Rousseau, Asgard’a gelirken kullandığı gemiyi tamir ettirip Dünya’ya doğru yola çıkar. Uranüs açıklarında Yıldız Gücü tarafından tutuklanan Rousseau, firarla suçlanmaktadır. Katılmadığı , milyonlarca km uzağında olduğu bir savaşın firarisi olarak tutuklanan Rousseau aslında Yıldız Gücü değil Tetronlar tarafından aranmaktadır. Asgard’ın merkezinden gelen bir işgal gücü yüzeyi ele geçirmiş Tetronları kaçmak zorunda bırakmıştır. Susanna Lear tarafından yüzbaşı rütbesi verilen Rousseau, kendi özel timine eğitim vermekle ve işgal gücüyle temas kurmakla sorumludur. Firari olarak alıkonulduğu kuruma yüzbaşı giren Rousseau eve, Asgard’a geri dönmektedir...



Tetron yasalarının Dünya’da geçerli olmaması, kültürel perspektifin vurgulanması gibi detaylar kurguyu zenginleştirirken mota mot çeviriler okurun gözünü yorabiliyor. “Panspermia” kuramına Uranüs’ün halkalarında bulunan organik moleküller üzerinden atıfta bulunan yazar, insan merkezci bakışı eleştiren bir evrim teorisi kurgulamış. Tetronlar’ın onlara yardıma gelmiş Yıldız gücünü istilacılarla bir tutup burun bükmeleri, kendi savaşlarını taşere etmekteki başarıları çok ciddi politik uyarı ve yergileri içinde barındırmakta. Tüm askeri diyaloglarda açık bir Dunning-Kruger sendromu göndermesi yapılan meti, termodinamiğin 3. Yasasını da alıntılamış. İstilacılar tarafından tekrar tutuklanan Rousseau’nun yolculuğu açık bir yer altına yolculuk motifi olarak okurun karşısına çıkarken metin merak öğesini hakkını vererek kullanıyor. Kuramlardan biri Asgard’ın insansılar için bir gen havuzu / lab / habitat olduğu üzerinde şekillenirken burada bulunan ırklardan birinin neden Asgard’a hakim olamadığı şüphesi havada bırakılıyor.




Tetronların mirasçısı olmadıkları bir dünyayı yönettiği göz önünde tutularak işgalci olarak betimlenen Neo Neanderthal ırk insansılaştırılmış. Malthus atfı ve nüfus problemi üzerine argümanlar yürüten metin şaşırtıcı kurgu oyunlarıyla göz dolduruyor. Rousseau biyolojik savaş için habersiz kullanılan bir vektör yerine konduğunda Tetronlar su çiçekli battaniyeler dağıtan bir ırk olarak daha net şekil alıyor okurun gözünde. Yıldız Gücü, hiçbir ilgisi olmayan bir savaşta 3. Taraf olmaya zorlanırken ilk kitaptan tanıdık karakterlerde kurguya dahil ediliyor. Sherlock Holmes ve Prometheus atfı yapan yazar, metnin sonlarında gerçeklik sorgusuna da girmiş. Tünel faresi Rousseau’nun Asgard’ın “tanrılarıyla” tanışması daha fazla soruyu ortaya çıkarırken kurgu sürükleyiciliği ve temposuyla okuru tatmin ediyor.

5 Ekim 2014 Pazar

Vakıf ve Dünya, İsaac Asimov



Gelecek için Gaia’yı seçen Trevize, süper bir kovanzihnin harcanabilir bir parçası olması düşüncesini kaldıramamaktadır. Dünya ve kayıtlarına dair sırların yaptığı seçimi daha mantıklı kılacak bir bilgiye erişmesini sağlayacağına inanan Trevize, yanında Bliss ve Janov’la birlikte 20 bin yıldır yeri bilinmeyen bir folklor olgusunu aramak için yola çıkarlar...

Gelecek nesillerin elinden özgür iradeyi aldığı için suçluluk duyan Trevize aynı zamanda konformizm eleştirilerini de kovan zihin üzerinden yürütülmesine aracı oluyor, doğaya karşı medeniyet, bireye karşı toplum tartışmaları da Bliss ve çeşitli karakterlerle yaptığı iletişimlerde açığa çıkıyor. Bliss üzerinden insanlık sorgusuna giren yazar, Gaia’nın trevize’yi gerçeğe ulaşmak için bir araç olarak kullanmasında nesne-özne nin karıştırılmasını tersten işlemiş. Gizli Orwell alıntısı yapan metin, akademik dogmatizmi eleştirmiş. Trevize son derece kendine haklı bir karakter olarak portre edilirken doğaya karşı medeniyet tartışmasında taraflar tersine çevrilmiş: Gaia doğal çeşitliliği yok etmiş ve uniformlaştırmış bir doğal güç olarak kurgulanmış. Comporellon geç Viktoryen imaları olan baskıcı bir gezegen olarak kurgulanırken Bakan Lizalor üzerinden statü eleştirisi yapılmış ve bireycilik vurgusu giyim kuşama yansımalarıyla ima edilmiş. Kurgusunda ( okurları bilirler ) pek fazla erotik öğe barındırmayan Asimov bu kez sıklıkla kullanmış, tarzına ters düştüğü için iğreti duran öğe kültür şoku motifini de destekliyor.



Geleceği olmayan toplumların geçmişe döndüğünü vurgulayan metin, “Baley dünyası” terimini kullanarak Robot serisine atıfta bulunuyor. Uzayda nirengi noktaları almanın önemi yolculukla ilgili bölümlerde sıklıkla vurgulanan bir konu olarak okurun karşısına çıkacaktır. Seldon planı üzerinden batıl inanç ve din eleştirisi yürüten yazar, Plan ve Heisenberg’in Belirsizlik ilkesi arasındaki benzerliğin altını da çizmiş. Kişisel silahlanma karşıtı ve psifist görüşler Bliss’in ( dolayısıyla Gaia’nın ) ağzından aktarılırken Solaria, bireyciliğin ve dizgini kopmuş bencilliğin doruk noktası olarak işlenmiş. Genetik mühendislik ile hermafrodite dönüşen Solaria insanı en ufak insanı temasta ari bir toplumun geleceğini güzel portre ediyor. Robotların  her işi yürütmesinin insanları hedonizme ve şımarıklığa ittiği argümanını savunan metin, insan kavramlarını insanların uygulaması gerektiğini de tartışmış. Robotların polisliğine terk edilen bir dünyada hiç merhamet yok.




“Dünyadışı Uygarlıklar” kitabında olduğu gibi Trevize’nin uğradığı her gezegende yaşamın ortaya çıkması ve devamlılığı üzerine yapılan tartışmalar aynı zamanda uzaya açılacak kadar gelişmiş medeniyetlerin koşullarının irdelenmesini de içeriyor.   Metinin ortasından sonuna kadar Trevize’nin Fallom’a duyduğu rahatsızlık insanmerkezci görüşün net bir aktarımını içermekte. İnsan merkezci görüş sıklıkla eleştirilse de metinde birey ve varoluş onanıyor.  Diğer zeki türlere karşı tek savunmanın tüm evrene yayılmış bir Gaia olacağı argümanı, dışarıda başka zeki türler olabileceği, hatta uzun zamandır aramızda yaşıyor olabilecekleri şüphelerine ev sahipliği yapıyor. Robot serisinin kahramanları metin içinde atıflarla onurlandırılıyor ve şoke edici bir kurgu oyunun da tam ortasında bulunuyor. Diğer Vakıf romanlarından daha az sürükleyici olmamakla birlikte aynı tadı uyandırmakta eksik kalsa da başarılı bir eser.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Olanaksızın Fiziği, Michio Kaku



Yazar metnini açarken, bilim ilerledikçe, bilgi seviyesi arttıkça “olanaksızın” terim olarak doğasının sorgulanması gerektiğini belirtip kitabını üzerine kurduğu Olanaksızları 3’e ayırmış: 1. Sınıf olanaksızlıklar, günümüzde mevcut olmayan ve  fizik yasalarına aykırı olmaya teknolojiler ( ışınlanma, antimadde motorları, psikokinezi, görünmezlik, telepati ), 2. Sınıf olanaksızlıklar geçekleşmeleri için binlerce veya milyonlarca yıla ihtiyaç duyan teknolojiler (hiper uzayda yolculuk, zaman makineleri ), 3. Sınıf olanaksızlıklar ise fizik yasalarına net olarak aykırı olan teknolojiler...
İlginç ve akıcı bir önsöz ile metnine başlayan yazar, “Uzay Yolu” alıntısı ve atfı yaptıktan sonra, Kuvvet alanı teriminin Michael Fraday’ın çalışmalarından ortaya çıktığını, Faraday’ın alan kurmanın dilinin çağdaş fiziğin tamamını oluşturduğu belirtmiş. Evrene hükmeden 4 ana kuvveti kısaca açıkladıktan ( kütleçekimi, elektromagnetizma, zayıf ve güçlü nükleer kuvvetler ) sonra gazların yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılıp faz değiştirerek oluşan plazmanın manyetik alanlar aracılığıyla şekillendirilebileceğini, mekik pistlerini dış uzayın vakumundan ayırmak için “plazma  penceresi” nin yapılmasının mümkün olduğunu ancak bilim kurguda sıkça geçen kuvvet alanları için birden fazla teknolojinin katman halinde kullanılması gerektiğini ifade etmiş. Manyetik ladırmanın bugünün teknolojisiyle mümkün olmadığını belirten yazar, “Geleceğe Dönüş” ( kendisi de hardcore fanıdır ayrıca ) atfı yapmış. Mark Twain, Wells, Tolkien atıflarında bulunana yazar, Maxwell’in ışığın gizemini çözdüğünü belirtmiş. Flash Gordon, Platon atıfları yapan yazar, görünmezlik için üç boyutta ışığı bükebilecek, pek çok frekansı büken metamalzemeler yaratılması gerekeceğini vurgulamış. Moore yasasına atıfta bulunan yazar, nanoteknoloji konusunda anahtar konulardan birinin bu konuda milyonlarca yıl önce uzmanlaşmış olan doğanın taklit edilmesi gerektiğini belirtmiş. Hologramların doğasını açıklayan yazar, Feynmann atfında bulunup, Wells’in “Görünmez Adam” ındaki gibi diğer boyutlar vasıtasıyla görünmezliğin şu anki teknolojimizin çok ötesinde olduğunun altını çizmiş.



“Işın Tabancaları” nın bilimkurgu edebiyatına Wells’in “ Dünyalar Savaşı” romanıyla girdiğini söyleyen yazar, bir zamanlar lazer ışınlarında olduğu gibi eşevreli odaklanmış ve tekdüze ışın demetlerinin yaratmanın imkansız olduğuna inanıldığını ancak kuantum devrimi ile bu durumun dğiştiğini vurgulamış. Planck, Einstein, Bohr, Heisenberg, Schrödinger ve Newton atfı yapan yazar, sade ve etkili örneklemelerle açıklama yapmış. Taşınabilir bir enerji ünitesi ve kararlı bir lazer malzemesi yaratmada karşılaşılan sorunlar yüzünde günümüz teknolojisi “ışın tabancaları”nı yaratmaya uygun değildir. Henüz.. Ancak “Plazma Üfleci” adı verilen teknikle “ışın kılıçları yapılabileceğini de eklemiş yazar. Oppenheimer ve Teller atfı yapan yazar, ölmekte olan bir yıldızın hayal edilebilecek an güçlü ışın tabancasına dönüştürülebileceğini belirtmiş. “Işınlama” nın bilimkurgu edebiyatında ilk kez 1877 yılında ortaya çıktığını belirten yazar, Sir Arthur Conan Doyle atfında bulunmuş. Birini ışınlamak için, canlı bir vücuttaki tüm atomların yerinin kesin olarak bilinmesi gerektiğini belirten yazar bunun “Heisenberg’in Belirsizlik İlkesini” ihlal edeceği yönündeki ilk itirazlara karşın, kuantum kuramı ile mümkün olduğunu belirtmiş. Kuantum kuramı olmaksızın atom ve moleküllerimizin anında dağılacağını söyleyen yazar, sinemanın ışınlanmayı 1958 yapımı “Fly” ( sinek ) ile keşfettiğini ama popülerliğini Uzay Yoluna borçlu olduğunu vurgulamış. Douglas Adams atfı yapan yazar, “kuantum dolanıklığını” ve “EPR Deneyini” açıklamış. “Bose-Einstein yoğuşuğu” yöntemi atomların dolanıklaştırılmasının gerekmediği için büyük umut vaad ettiğini söyleyen yazar, ilkesel olarak bakıldığında ışınlamanın önünde engel olmadığını ancak yüzyıllar sonra gerçekleştirilebileceğini belirtmiş.



A.E. Vogt ve Asimov atfı yapan yazar, 130 yıllık dönem boyunca parapsikolojik olaylara dair yapılan araştırmaların sonuç vermediğini belirtmiş. İlk insan makine arayüzünü anlatan ve Donoghue atfı yapan yazar, bilgisayarı kişinin zihniyle kontrol etme sorununun artık olanaksız olmaktan çıktığını vurgulamış. Da Vinci, Capek, Turing, Clarke atfı yapan, yazar, bilimkurguda geçen robotları üretmenin zorluklarını açıklamış. Biyoloji ve fiziğin zor yoldan deneme ve yanılma yöntemiyle dünya ile etkileşerek öğrennildiğini ancak robotların bu deneyimi yaşamadığını belirten Kaku, makinelerin bilinç sahibi olup olamayacağı konusunda görüş birliği olmadığını, hatta “bilinç” konusunda dahi henüz görüş birliği olmadığını söylemiş. Bu yüzyılın sonuna doğru gerçekleşmesini uygun görmüş. Antonio Damasio, Dostoyevski atfı yapıp bir bilgisayarın 4 yaşındaki bir çocuk düzeyinde aklıselim sahibi olması için milyonlarca satırlık kod gerekeceğini de vurgulamış.




Orson Welles atfı yapan yazar, Kardashev ölçeğini açıklamış. Uzaylıların biyolojik gereksinimlerine dair spekülasyon yapan Kaku, Drake denklemine göre galaksimizde 100 ila 100000 gezegende zeki yaşam bulunduğunu belirtmiş. Pencereleri ve iniş takımları görülen çok bilinen bir Ufo fotoğrafına atıfta bulunan yazar, aslında bu uçan dairenin üzerinde değişiklik yapılmış bir “piliç besleme makinesi” olduğunu okuruyla paylaşmış.Evrenin bir ucundan diğerine araçlar gönderebilen bir uygarlığın kesinlikle Von Neumann robotları kullanacağını ve nanoteknolojide  gelişmiş olacağını ifade eden yazar, Yıldız gemileri yapmak için (filmlerde romanlarda anlatıldığı gibi ), iyon,plazma motorları, güneş yelkenleri, Ramjet füzyon motoru, nükleer elektrik roketi, nükleer darbeli roketler gibi teknolojileri araştıran ve okuruyla paylaşan yazar, Heinlein ve Clarke atfı yapıp “Uzay asansörü” nden bahsediyor. Kriyojeni nin gelişmesi için onlarca yıla ihtiyacı olduğunu aktaran yazar, Sakharov ve Dirac atfı yapıyor ve geleceğe doğru zaman yolculuğunun mümkün olduğunu deneysel olarak da kanıtlandığını belirtiyor. Zaman yolculuğunu için TOE’nin ( herşeyin teorisi ) nin anlaşılması gerektiğini belirten yazar, membran kuramını irdeleyip antimaddenin Feynmann’ın açıklamasına göre zamanda geriye sıradan madde olduğunu söylüyor. Geçmişin olanaksızlıklarını büyük bir çoğunluğunun bugünün gerçekliği içinde olduğunu örneklerle vurgulayan yazar, evrenin sonuna dair kuramları tartışıp T.S. Elliot’u alıntılıyor. Sicim kuramına getirilen eleştirileri inceleyen yazar en ciddi eleştirinin sınanamaz olması olduğunu belirtiyor. Kardashev ölçeğinde 4. Veya 5. Seviye bir uygarlığın yavru evrenler ( evet evren ) yaratabileceğini de anlatan yazar soruyor: “ ya böyle bir uygarlığın yarattığı bir evrensek?”  Büyük patlama öncesi araştırmalarına ve kütleçekim dalgası araştırmaların değinen Kaku umutlu ve açıkgörüşlü bir şekilde metnini kapatırken yeni bir fiziğin ve evren görüşünün başında olduğumuzun da altını çiziyor. 28 sayfa boyunca kaynakça ve ileri okuma veren yazar, detaycı ve akıcı metnini doyurucu bir biçimde kapatırken çoğu popüler bilim yazarının düştüğü kibirliliğe kapılmadığı için ayrıca takdiri hak ediyor.