31 Ekim 2012 Çarşamba

İstiridye Kabuğundaki Venüs # 1, Philip Jose Farmer

Kutsal kitaplar, insanlara iyi kalpli olmayı ve yaşamın pürüzsüzce akıp gitmesini sağlayacak biçimde ölçülü davranmayı salık veren mesellerdi. Daha doğrusu, yeryüzündeki cenneti bulduran, ya da -umut edildiği kadarıyla- öbür dünyaya giden yolu gösteren gezi rehberleriydi. Bilge ve yaşlı adamlar başını belaya sokmadan yaşayabilmenin yolunu yordamını insanoğluna göstermek istemişlerdi.
"Hiçbiri bilge ve yaşlı kadınlar tarafından yazılmadı mı?" diye sormuştu Simon. "Ama neden? Gerçekler erkeklerin tekeline mi girmiş?"

30 Ekim 2012 Salı

Çoklu Evrenler, John Gribbin




Ünlü astrofizikçi ve bilim yazarı John Gribbin'in 2009'da yayınlanan, geçen Eylül'de Türkçe'ye kazandırılan kitabı.

Modern fiziğin kutsal kasesini bu kitapta arayacak olan okurlar, öncelikle Modern fiziğin gelişim sürecini tarihsel bir anlatı eşliğinde gözden geçirecek ardından hem makro hem de nano boyutlarda evren avcılığı için gerekli malzemeler ve kuramlarla donanacaklar.

Yazar, neredeyse hiç denklem kullanmadan modern fiziğin tüm gerekli bağlantılarını okuyucuyu sıkmadan aktarmayı başarmış. Bu çok zor bir görev, özellikle bu kadar karmaşık ve  hala tam anlaşılamamış bir konu olduğu için takdir edilesi bir çaba. Okuyucunun kopabileceği yerlerde hoş anekdotlarla süslenen kitap konusunun ağırlığına rağmen rahatlıkla okunabiliyor. Okuyucunun elbette anlamak için 3 veya 4 kez okuyacağı cümleler bulundurmakla birlikte şu akıldan çıkarılmamalı ki: "eğer anlamıyorsanız takıma hoşgeldiniz"( bu cümleyi beğendiğim bir bilimadamından alıntıladım - ki kitapta da geçmektedir ).

Yazıda çok az dipnot kullanılmış, böylelikle okuyucunun kopması engellenmiş. Hiç çeviri hatasına rastlamadım, akıcı ve akılcı çıkarımların dansı çok güzel Türkçeleştirilmiş. Konuyla daha derinden ilgilenmek isteyen kişiler için referanslarını kaynakçasında toplamış ve kitap içerisinde göze batmayacak şekilde serpiştirmiş ünlü bilim yazarı. Kitabın sonundaki "Evrenlerin Doğal Seçilimi" bölümündeki Darwin ve Wallace 'a saygı duruşu ve muhteşem fikir harmanı, gözden kaçırılacak gibi değil. Ayrıca yazarın bilimkurgu yazarlarından övgüyle söz etmesi, bilimkurgu hayranlarının da kalbini çalacaktır. Kuramları açıklayıp savunduktan sonra açıklarını gösterip kendi görüşlerini sunarken yazar, bize bilimsel olgunluğu tekrar öğretiyor. Sadece Dawnkins'in Olasılıksız Dağı'na Tırmanmak kitabının imalarına 3 sayfa ayırıp kendi görüşleriyle harmanlayan yazar, tam bir okuma şölenini doyurucu bir sonla ustaca kapatmasını bilmiş.

Zaman yolculuğu, Olay ufku, Termal ölüm, Membranlar, Kara madde ve Kara Enerji, Kozmik sabitler, Kuantum bilgisayarları, Schrödinger'in zavallı kedisi... ve daha niceleri bu kitapta sizi bekliyor. Kendisi en beğendiğim kitaplar arasında kütüphanemde yerini aldı bile. Size keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Punisher Kısa Film


İzlediğimde elim ayağım titredi. En sevdiğim karakterlerden birini kastra eden, yanlış tanıtan bu kısa filmi cezalandırmak zorundayım. Kısa film ve film sektörümüz gelişsin elbette isterim. Ancak toplumsal kalıp ve algıları göz önüne almadan iş yapamazsınız, o şekilde yürümez.

Frank "Punisher" Castiglione ( Castle ), Vietnam gazisidir ve savaştan yeni dönmüştür. Sivil hayata uyum sağlamakta güçlük çeken eski asker, ailesiyle Central Park'ta ufak bir piknik yapar. Ancak şiddet gittiği her yerde onu takip etmektedir. Bir mafya hesaplaşması esnasında o ve ailesi çapraz ateş arasında kalırlar. Tüm ailesini yitirir Castle. Zaten Vietnam'da şiddete aşık olan Castle'ın pamuk ipliğine bağlı olan akıl sağlığını bu olay hepten koparır. Castle ölür... Punisher doğar. Eski asker, suça savaş açar; hiç bitmeyecek bir savaşı vardır artık...



Kısa film görüldüğü üzere,savaşın travmasını bizim toplumuza uyarlamak amacıyla kesip atmış. Aynı zamanda ailesinden koparılmasının dehşetine değinilmesi gereken bu karakterin, bu kısa filmdeki şiddet kareografisi 2005 yılında çıkan oyununun giriş videosundan birebir alınmış. Castle sistematik bir katildir, kadınlara laf atan veya rahatsız eden insan müsveddelerini öldürmez, o gerçek canavarları avlar : Suç lordları, tecavüzcüler, katiller, uyuşturucu baronları ve bunların ayakçılarını... Tamam,bunun gibi çirkin hareketlerin cezalandırılmasını anlıyorum, ama yazıldığı koşullar, toplumsal kalıplar ve farklı sokak adaletlerini göz önüne almadan nasıl uyarlarsınız? Eğer Punisher okuduysanız filmde geçen senkronu şöyle görürdünüz: Castle, bu arkadaşlara hayatlarının dayağını atar, kol ve bacak kırmaktan, kaldırıma kafalarını vurmaktan çekinmez,ancak öldürmezdi, sonunda ise kurtardığı kişilere dönüp bakmadan giderdi. Onun amacı kimseyi kurtarmak değil çünkü cezalandırmak!

Sözün özü; bu kısa film en sevdiğim karakterlerden birini rezil etmiş ; ben çeken ve oynayanlar Türk diye alkışlamıyorum. Çirkin, incelikten uzak, bayağı, yetersiz! Sonunda o devam edecek lafını dikkate bile almadım... Gidin başka yerde oynayın.

28 Ekim 2012 Pazar

Uzaylı, A. E. Van Vogt




1970 yayınlanmış ve 80'lerin ortalarında Türkçe'ye kazandırılmış bilimkurgu romanı. Başkan yayınlarından çıkmış olan romanın esas ismi "Children of Tomorrow" dur.

John Lane uzay filosunun kumandanıdır ve 10 yıllık seferi sona ermiştir. Evine karısı ve çocuğuna dönmekten memnun olan Lane her şeyi bıraktığı gibi bulacağını sanmaktadır. Oysa geride bırakılanlar özlem ve merakın altında terkedilmişliğin acısı ve kırgınlıkla doludur.100 bin kişinin kumandanı,başka zeki ırklarla çarpışmış olan uzay fatihinin savaşı bitmemiştir. Karısı ve kızıyla da mücadele etmesi, yetişkinlerin yokluğunda çeteleşen gençlerin kurduğu toplumla yüzleşmesi gerekmektedir. Kumandanın bilmediği ise uzaylı bir ırkın ajanlarının topluma sızmış olduğu ve her hareketini gözlüyor olduklarıdır.

Yazar, çok güzel bir soru sormuş: Geride kalanlar ne olacak?  Ebeveynleri "son sınırda" şan şöhret peşinde koşarken çocukları kim yetiştirecek?

Spaceport şehri çocukların kurduğu "birliklere" teslim olmuştur.Bu birlikler sıradan çeteler değildir. Askeri bir yapıları ve hiyerarşileri vardır:Uyuşturucu kullanımı yoktur birlik içinde ve yetişkin olana dek cinsellik olmaması gibi katı kurallar bunun bir çeteden çok askeri organizasyon olduğu hissini verir. Ebeveynlerinin yokluğunu kapatmak isteyen çocuklar bu kurumu suçu engellemek ve kardeşlerini,kadınları korumak için kurmuşlardır. O kadar başarılı olurlar ki birliklere yetişkinler de katılır. Yazarın kurduğu argo son derece yerinde ve çete dinamikleri güzel yansıtıyor. Ayrıca uzay fatihlerinin kendi evlerinde mağlup olması gibi ince eleştiriler,askeri organizasyonları yeren alt metinle çok uyumlu. Uzaylı ırk ve bizim çocuk yetiştirme modellerimizin kıyaslanması çok yerinde ve başarılı bir detay: Onlar çocuklarını terk etmiyorlar,ışık saatleri uzaklıkta bulunsalar bile zihinsel olarak hep beraberler.

Dil akıcı, bağlantılar ince. Kurgu saçma gelebilir, ancak yazıldığı yılları ve çiçek çocuk akımını göz önüne getirdiğimizde o dönemin koşullarını da aktaran bir pencere sunacaktır bu roman okuyucularına. Kendi adıma keyifli bir molaydı diyebilirim. Başkan yayınlarındaki ortak sorun olan küçük çeviri hataları hariç, güzel bir roman türün meraklıları için. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Uzaylı # 1, A. E. Van Vogt

- Sorun bu yaşlardaki çocukların yetenekli kişiler olmasında yatıyor. Deney göstermiştir ki, yetenekleriyle çok güzel işler yapabilirler. Eğer istersek bu yeteneklerin kalıcı olmasını sağlayabiliriz. Ama inat edersek yıkıcı olacaklardır. Yüzyıl öncesine bir bak. Tüm tarih, iktidarı ele geçirmek isteyen kurnaz yetişkinlerin çocukları kullandıklarının kanıtlarıyla doludur.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Yıldız Gemisi Askerleri , Robert A.Heinlein





Kitap 1959 yılında basıldı,ertesi sene Hugo ödülünü aldı.Robert A.Heinlein'ın 1. tekilde yazdığı ana karakteri Juan Rico'nun "Mobile İnfantry"'e katılması ve ardından yaşadıklarını anlatan roman.Baştan belirteyim ben Türkçesini bulamadım Pdf veya Word'de okumayı sevmediğim için Audiobook olarak dinledim.

Hala gözünüz korkmuyorsa başlayalım...

Juan Rico,zengin bir ailenin tek çocuğudur,okulda başarılı değildir ve olmasına gerek de yoktur.Ancak sınıf arkadaşı olan Carmen'e duyduğu aşk yüzünden (onu cehennemin dibine dek takip etmeye kararlıdır) derslerine asılır.Onunla beraber askeri akademiye girmeye kararlıdır.Ancak işler beklediği gibi gitmez,Carmen yüksek puanlar alır ve pilot olur,Rico ise Kıyma Makinesine(fresh meat for the grinder) atılacak basit piyadelerden biri olmasına yetecek kadar puan çıkarır.Yolları ayrılır,ancak Rico umudundan vazgeçmez;bir gün tekrar görüşeceklerine olan inancı,ailesine baş kaldırmasına,mirastan olmasına ve basit piyade yaşamını seçmesine neden olur.Daha sonra Rico askeri yaşamla özdeşleşecek ve Carmen'i unutacaktır.İyi bir asker olacaktır...

Rico'nun ağzından hikayesini dinleriz onun çektiği zorluklar ve zaferlerini paylaşırız.Heinlein detayları ve klişeleri o kadar yerinde ve etkili kullanır ki;askeri yaşamla ilgili bilmediğiniz en ufak ayrıntı kalmaz ve bu esnada sıkılmazsınız.Heinlein'ın bu kadar ayrıntıya nasıl girebildiğini ise şöyle açıklamak yerinde olacaktır:Amerika Birleşik Devletleri Deniz Harb Okulu'ndan mezun olduktan sonra USS Lexington ve USS Roper'de teğmen olarak 5 sene görev yapmıştır yazar...

Kurduğu totaliter ve militarist toplum "Gaziler" denen askeri bir yaşlılar meclisi tarafından yönetilir.İnsanlar ikiye ayrılır:"Siviller" ve "Vatandaşlar".Sivillerin toplumsal hak ve özgürlükleri kısıtlıdır,çocuk yapma izni için dahi vatandaş olma gerekliliği vardır.Vatandaş olmak için en az 2 sene askerlik yapma yükümlülüğü bulunmaktadır(tanıdık geldi mi?).Ancak "Böcekler"'le olan savaş çoğu askerin geri dönmemesine neden olmaktadır.Bu bitmeyen savaşın ne kadardır sürdüğü belirtilmez,askeri jargondaki karşılığı "Kıyma Makinesi"'dir.Geri dönebilenler,ileride Gazi dahi olma şansına erişirler;tüm kapılar açılır onlara.Yazar savaşın yıkıcılığını,militarist toplumun korkunçluğunu anlatırken o kadar iyi savunur ki o militarist toplumun değerlerini,çağın eleştirmenleri onu "pis bir faşist" olmakla suçlarlar...Ki bu çok komiktir.

Filmiyle benzer yanları olmasına rağmen,üzgünüm kitap çok çok ama çok daha iyi.Türün hayranlarındansanız mutlaka okumalısınız.Ben vatani görevime başlamadan önce okudum...İyi ki okumuşum bana beklemem gereken herşeyi önceden gösterdi.Güçlü kurgusu,samimi karakteri ve merak uyandırıcı gelişmeleriyle,Heinlein sizi esir ediyor...Sizi asker ediyor...Umarım benim yazmaktan aldığım keyfi sizde okurken alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Come on you apes! You wanna live forever?" Lt.Rasczak

26 Ekim 2012 Cuma

Uzaya Kaçış, Halil Kocagöz



Şair,oyun yazarı ve TDK üyesi olan yazarın, 82'de yazdığı 15 yıl sonra yayınlanan, geçtiğimiz günlerde tekrar basılan bilimkurgu romanı.

Tan ve Andur,Dünya'yı yutmak üzere olan Güneş'ten kaçabilmek için düzenlenen Göç'ün önemli bilimadamlarıdırlar.Sonumut adlı gezegene yapılacak göçün gerçekleştirilmesini engellemeye çalışan rakip ülkelere ve zamana karşı bir yarış vermeleri gerekmektedir.

Yazarın şairliği ve oyun yazarlığı eserine net bir şekilde yansımış.Yazım dili genel olarak teatral, kitabın büyük çoğunluğunda abartılarla dolu.Genel doku ise şiirsel. Masalsı bir gerçeküstülük yaratmak isteyen yazar bunu başarmış ancak okuyucuyu tasvir eksiklikleri yüzünden dünyasına çekemiş.Diyaloglar çoğu yerde sürreel kaçmış. Sahnelense belki kanlı canlı oyuncular,beden dilleri ve tonlarıyla eseri destekleyebilirler ama kitaptaki diyaloglar çok kuru. İma yoksunu kurgusu sadece yazarın kişisel geçmişine göndermeler yaptığı yerlerde gerçek bir okuma zevki sunuyor.Dili ise çok Türkçe.Eski Türkçe yazılmış olan roman bazı kavramlarda o kadar dile bağlı kalıyor ki neyden bahsettiğini anlamakta güçlük çekebiliyor okuyucu. Misalen çağrı-görün, yabancı kaynaklarda vidyofon olarak aktarılan cihaz.Varlık felsefesi ve bilimkurguyu melezlemeye çalışan yazar parapsikoloji sınırlarından geçmekten çekinmiyor ve Thea Alexander'ın M.s. 2150 romanındaki gibi tin,özdek,erk gibi kavramları her sayfada kullanıyor.Nuh'un gemisi motifi okurun gözüne fazla sokulmuş.

2511 yılında geçen romanda, fotokopi makineleri, ağlayan çiçekler, robotlara sünnet olup olmadığını soran karakterler ve dayanaksız kavramlar yer alıyor.Sürekli karşıma çıkan saydam iç çamaşırlı kadınlar motifine ise ne diyeceğimi bilemiyorum.Eşini yeni yitirmiş ve akıl sağlığından endişe duyulan kaptana  80 bin can emanet edilmesi gibi devasa mantık hataları,basit fizik ve biyoloji bilgilerinden yoksun kurgu içinde gene de göze batıyor.

Açıkçası bilimkurgu temasında aktarılmasa hoş bir oyun bile olabilirmiş diye düşündüm okurken.Çünkü tam olarak roman hissi vermiyor, oyun metni gibi daha çok. Eğer şiirsel anlatıları seviyorsanız ben size Ursula K. Le Guin'in eserlerini öneririm.başka incelemelerde görüşmek üzere.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Dünyalı İstilacılar, Robert Silverberg




İlk olarak 1957'de basılan Türkçe'ye 83'te kazandırılan bir bilimkurgu romanı. Silverberg'in en göze çarpan eseri İsaac Asimov ile beraber kaleme aldıkları "Nightfall" romanıdır. Asimov, onun için "Silverberg'in bugün gittiği yere diğer bilimkurgu yazarları yarın gideceklerdir."demiştir.

Ted Kennedy başarılı bir hakla ilişkiler uzmanıdır. Çalıştığı şirket Ganymede'nin üzerinde koloni kurmuş ve kendi planlarına göre halkın görüşlerini yontma işini Ted'e bırakmıştır. Bu Ted'in geçirdiği en zorlu sınav olacak ;bu durum onu, dünyaya bakış açısını ve evliliğini son noktasına kadar zorlayacaktır.

Yazar Amerikan rüyası kokan bir hayatı ve yalan mühendisliklerini başarılı bir şekilde eleştirmiş, Özel teşebbüslerin herhangi bir sınırlamayla karşılaşmadan uzaya açılmasının tehlikelerini açıkça göstermiştir bizlere eserinde. Aynı zamanda bilimkurgu da sıklıkla kullanılan uzaylı istilası klişesini tersten yazarak ,yazıldığı yılların ötesine dair uyarılar yapmış, Soğuk savaş'tan sonra gelebilecekleri aktarmaya çalışmış gibi algıladım çıkarımlarını. Çıkarımlar açıkça çağın ötesinde; yeni hedonizmin yükselişi, kayıtsızlığa gömülen takım elbiseliler de yazarın kaleminde kaçamamıştır.

Kurgu rahat okunan, akıcı bir dokuya sahip. Kurgu oyunlarına pek başvurmamış ve imalar biraz yalın olsalar da göze batacak başka bir yanı yok. Ben "Gece Kanatları"'nı da öneririm ilgilenen kimselere. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

21 Ekim 2012 Pazar

Evrim Adamı, Roy Lewis




Başlarken belirteyim, kitabın önsözü Terry Pratchett tarafından yazılmış ve bunu ondan alıntılıyorum "elinizde son 500 yılın en komik kitabını tutuyorsunuz.". Kitabın basım tarihi 1960, diğer baskı adları "Babamız" ve "Babamı Nasıl Yedim?" olarak geçiyor.

Hikayemiz Pleyistosen çağın ortalarında ufak bir kabilede doğmuş olan Ernest tarafından aktarılıyor. Sağlam evrimci ,futurist ve bilim adamı olan babası Edward, bilimden ve ilerlemeden korkan yobaz amcası Vanya, ilk ressam ve zanaatkar olan kardeşi Wilbur, usta avcı Oswald ve filozof Ernest eserdeki birbirinden komik karakterlerden sadece birkaçı. Bilimin tahakküm arzusuyla doğaya egemen olmayı kafasına koymuş olan Edward ve öze,"esas maymun adamlığa" dönmeyi erdem bilen Vanya'nın çatışmalarıyla başlar kitap, Ernest zamanla babasının tekelciliğinden bunalacak ve sürü lideri olmak için elinden ne geliyorsa yapacaktır.

Kitapta ateşin dolayısıyla medeniyetin doğuşuna tanık oluyor ; kültür, dans, felsefe, psikoloji, sosyoloji, teknik servis, monopol piyasa, evlilik ve aşk, moda, müzakere, demokrasi ve meclis, cinayet gibi kavramların keşfini, sayfalarından zeka  damlayan bu kitap sayesinde tekrar yaşıyoruz. Yazarın göndermeler ve incelikli imalarla süslediği kurgu bir an olsun sıkmıyor, tebessümle okumaya devam ediyorsunuz. Diyaloglar komik ve samimi. Bizim 10 bin yılda gerçekleştirdiğimiz çoğu önemli buluşu bir çağ kapanmadan elde etmeye çalışan maymun adamlar kabilesinin öyküsü, bol alt mesajıyla ve esprili diliyle sizi hayran bırakıyor.Göndermelerin arasında Ford, Kolomb, Darwin, Freud gibi isimler olduğunu belirteyim.

Eğer daha önce Terry Pratchett veya Douglas Adams okuduysanız anlatım tarzına hemen alışacaksınız. Tüm insan medeniyetinin kendiyle dalga geçişine eğlenmenizi dilerim. En beğendiğim kitaplar arasında olduğunu belirterek bitiriyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Son Koloni, John Scalzi




Yaşlı Adamın Savaşı serisinin 3. kitabında ilk kitabın sonunda bıraktığımız karaktere John Perry'in hikayesine geri dönüyoruz. John karısı eski özel kuvvetler teğmeni Jane Sagan ve evlatlığı Zoe ile sıradan bir kolonide çiftçiliğin yanı sıra idarecilik yapmaktadır. Ancak huzurlu yaşamları ve verdikleri bu tatil uzun sürmez. Koloni Birliği, John ve ailesini yeni kurulacak prototip bir koloniye taşıyacak onu ve eşini idareci olarak atayacaktır. Macera tutkusuna yenik düşen John, bir kez daha yuvasından olur. Ancak çiçeği burnunda koloni liderinin bilmediği galaktik bir satranç oyununda piyon olduklarıdır. Yeni koloninin üzerinde devasa bir hedef tahtası vardır ve düşmanları onları bulmakta gecikmez. Koloni birliği ile iletişimi kesilen koloni tek başına galaksinin onlara fırlattığı her zorluğa göğüs germek zorunda kalacak ve zor kararlar vermeleri gerekecektir.

Dürüst olmak zorundayım.Kitapta tasvirler yok denecek kadar az. Şiddet kareografilerini detaylı aktaran yazar,özellikle yüzlerce yeni zeki ırkın geçtiği bir romanda görsel tasvir yapmamakta diretmiş, dolayısıyla bir ırkı diğerinden ayıracak veriler sadece isimlerle sınırlı tutulmuş. Yazarın dayanıksız konseptlerde kullandığı son derece güzel çıkarım ve gözlemleri bulunmakta ancak çok fazla göze çarpmıyorlar. Kurgu oyunları yok denecek kadar az, en iyi yeni yazar ödülü sahibine yakışmayacak yalınlıkta bir tekdüzelik söz konusu. Amerikan esprileriyle bezeli diyaloglar incelikten yoksun ve kurgunun bazı yerlerinde açıkça elitist ve ırkçı yaklaşımlar var. Onbinlerce yeni gezegende koloni kuran insanlığın yönetici koltuğunda hala tek ülke olması ( tabi ki ABD) bana mantıksız geldi.

Hata ve eksikliklerine rağmen Scalzi, yeni dönem bilim kurgu için önemli yazarlardan biri ve okunmayı hak ediyor. Ne kadar beğenmediğim yanları varsa da  çerez niyetine okuyabileceğiniz,rahat bir kitap diye düşünüyorum. Çoğunlukla okurken yormaması ve akıcı olması artıları arasında. İlk kitabın incelemesinde bahsetmiştim, ustaların performansını beklemezseniz keyifli bir okuma sunuyor.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

19 Ekim 2012 Cuma

Ara Dünya, Neil Gaiman, Michael Reaves



ara-dunya-neil-gaiman

Joey Harker, sıradan bir genç. Kendi evinin içinde bile kaybolması dışında tabi. Egzantrik sosyal bilimler öğretmeninin verdiği ödev esnasında gerçekliğin kenarından düşen Joey,düzlemler arasında kaybolur. Kendinin yüzlerce değişik versiyonunun bulunduğu "Ara Bölge"'ye ulaşıncaya kadar delirdiğini düşünmektedir. Ancak bundan sonra paralel düzlemler arasında gezebilme yetisine sahip bir "boyutgezer" olduğunu anlar.İşler buradan sonra çok karışacak, Joey ve arkadaşları tüm düzlemleri korumak için zorlu bir savaş vereceklerdir.

Kitabın dokusu Yıldız Tozu'na daha yakın açıkçası,Amerikan Tanrıları ya da Yokyer gibi karanlık bir kurgusu yok.Tasvirler tatmin edici,benzetmeler son derece güçlü. Akıcı ve bir solukta biten bir kitap.Keyifli bir boyut gezintisi vaad ediyor bu eser,benden söylemesi. Bilimkurgu ve fantezinin tatlı bir melezi olmuş bu kitap.

Eleştirilebilecek tek yanı kavramlara yabancı olan çevirmenin ufak tefek hataları. Biraz da kısa geldi bana,son sayfasının arkasına bakıp "daha yok mu?" dedim.Güzel tatlar bıraktı bende.

Gaiman hayranlarını gene keyifli bir okuma bekliyor,yazara yabancı kimseler için de, başlangıç açısından iyi bir kitabı olduğunu düşünüyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

18 Ekim 2012 Perşembe

Ara Dünya # 3, Neil Gaiman,Michael Reaves

Jai gülümsedi. "Kullanılmayan bir sözcük dağarcığı ne işe yarar ki?"

Ara Dünya # 2, Neil Gaiman,Michael Reaves

"Şunu aklından hiç çıkarma: Sonsuz dünyaların olduğu yerde, her şey mümkün değil, zorunludur..."

Ara Dünya # 1, Neil Gaiman,Michael Reaves

"İki nedenden ötürü. Birincisi bu küçük hikayenin gerçek bir başlangıcı yok, muhtemelen sonu da yok. İkincisi, bu benim hikayem ve örmeye nereden istersem oradan başlarım."

17 Ekim 2012 Çarşamba

Uzay Tazısı'nın Yolculuğu, A. E. Van Vogt




Elliot Grosvenor, Dış uzayı taramak ve incelemek için yola çıkmış olan Uzay Tazısı'ndaki tek neksiyologtur. Tek üyesi olan bölümünün başkanlığını da yapmaktadır. Uzay Tazısı yolculuğu esnasında tehlikeli türlerle,yabancı zekalarla karşılacak ve tüm sorunlarını bilim ışığında çözmeye çalışacaktır. Tüm bilimleri bünyesinde birleştiren neksiyolojinin ve Grosvenor'un akademik yobazlıklar ve kişisel husumetlerle ciddi sınavlar vermesi gerekecektir.

Kitap adı dolayısıyla (Beagle) açık bir Darwin göndermesi. Aynı Darwin gibi değişik ve yeni fikirleri olan Grosvenor'un akademik açıdan rüşdünü ispat etme çabası çok hoş bir şekilde aktarılmış okuyucuya. Çok uzak bir tarihte geçiyor roman. Kesin tarih belirtilmesede, gökadalar arasında yolculuk yapacak, yıldızları büyük nükleer santraller gibi kullanacak, gezegenlerin koşullarını değiştirecek (terraform) seviyededir insanoğlu artık. Ve "Tazı" da tıpkı "Atılgan" gibi olasılık ve yenilikleri araştırmakla görevli bir gemidir.

Hayalgücü çok canlı bir yazar, karşılaşılan türlere dair bulduğu çözümler ve yaptığı çıkarımlar açıkça çağının ötesinde. Tabi ki bugün geçerliliğini yitirmiş onlarca kuram var kurgu içerisinde ama bu eserden bir şey götürmüyor. Bana son derece keyifli bir okuma sundu. Umarım benim aldığım keyfi sizde alırsınız. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Uzay Tazı'sının Yolculuğu # 4, A. E: Van Vogt

"İnsanlar bir şeyin ahlaki olup olmadığına o anda akıllarına gelen çağrışımlara ya da daha sonra anımsadıklarına bakarak karar verirler," dedi içtenlikle. "Bu hiçbir ahlak sisteminin geçerli olmadığı anlamına gelmez. Ben kişisel olarak çoğunluğun yararına olan şeyin ahlaki sayılmasını kabul ediyorum, tabi azınlıkta kalan bireylerin haklarının çiğnenmemesi ya da eziyet görmemeleri kaydıyla. Toplum hasta ya da cahil olan bireylerini kurtarmayı da öğrenmek zorundadır."

Uzay Tazı'sının Yolculuğu # 3, A. E: Van Vogt

"Sanırım Makyavellist dizayn edilmemişim..." dedi McCann

Uzay Tazı'sının Yolculuğu # 2, A. E: Van Vogt

"Niçin bilmesin? Uzun dönemde, bireyin bilmesi mümkün olan bir şeyi bilmemesinin özürü kalmayacaktır. Niçin gezegeninin gökleri altında durup ona batıl inançlarla ve cehaletle aptal gibi baksın ve önemli konularda birilerinin onu kandırdıkları inancıyla karar versin? Dünya'nın eski çağlarındaki yıkık uygarlıklar insanların gelişmelere körü körüne tepki vermelerinin ya da diktacı doktrinlere güvenmiş olduklarının delilidir."

Omuz silkti. "İnsanları kuşkucu hale getirmeliyiz. okuma yazması olmayan kurnaz köylü sağlam kanıtlar gösterilmesi gereken bilimadamının atasıdır..Her düzeydeki anlayışta, sorgulayıcı insan belirli bir konudaki bilgi eksikliğini kısmen <Bana göster! Yeni fikirlere açık bir zihnim var, ama ancak sözlerle ikna edemezsin beni!> diyerek telafi eder."

Uzay Tazı'sının Yolculuğu # 1, A. E: Van Vogt

"Teknologları mağlup eden şey onların bilimsel yönteme olan bağlılıkları değildir. Dürüstlükleridir. Eğitim görmüş herhangi bir birey kendine karşı kullanılan taktikleri bunları kullanan kişiden çok daha iyi anlar, ama yıpranacağına inandığı için aynı şekilde mukabele edemez."

14 Ekim 2012 Pazar

Günlük Yaşamın Psikopatolojisi # 1

"Sütün az bulunduğu ve pahalı olduğu bir dönemde , ne zaman süt kaynatsam , ne kadar da titizlensem taşırmaya başladım . Bu sinir bozucu şeyi dert edip üzerine gitmeme rağmen nedenini çıkaramadım . Bu sakarlık çok sevdiğim beyaz teriyerin ( adı Rusça Droujok / Arkadaş ) ölümüyle başlasaydı normal kabul ederdim . Hayır , köpeğimin ölümünden sonra süt taşırmayı bıraktım . Aklıma şu geldi : < Sütü ar
tık taşırmıyorum ; taşan süt yere ya da ocağa dökülseydi hiçbir işe yaramayacaktı. > O an gözümün önüne geldi . Yanıma oturmuştu ; gözlerini kocaman açmış halde sütün kaynamasını izliyordu . Kafasını hafifçe yana yatırmış , kuyruğunu sallayan köpek ona yarayacak kazanın gerçekleşmesini bekliyordu ... O an anladım : Köpeğim sandığımdan önemliymiş,onu çok sevmişim..." Lou Andreas - Salome ( Sigmund Freud / Sakarlıkların doğası )

13 Ekim 2012 Cumartesi

Looper İnceleme ( Spoiler İçerir )

Öncelikle büyükbaba paradoksunu duyduysanız veya biliyorsanız pencereden atın. Çünkü film döngüler üzerine ve eğer o paradoksa takılırsak filmin kurgusunun en güçlü yanları heba olur.


Joe bir looper'dır. Gelecekte 2044'ten (  filmin geçtiği zamançizgisi  ) 30 sene sonra zaman yolculuğu teknolojisi geliştirilir ve hemen yasaklanır, sadece çok güçlü suç örgütleri bu teknolojiyi kullanmaktadır. Joe gelecekten gönderilen kimselerin infazını yapmakta, kurbanların üzerinde gönderilen gümüş külçeleri biriktirerek rahat bir emeklilik planlamaktadır. Tüm looper'ların bildiği gibi kurbanın üzerinde altın külçe çıkarsa kişinin gelecekteki halini infaz etmesi için geçmişe yollamıştır gelecekteki suç lordu. Kişilere yaşlı hallerini öldürtmekte böylece döngüleri kapamaktadırlar. Bu yüzden infazcılara looper denir.


Artık bol spoiler'lı bölümlere geçiyorum. Öncelikle paradoks bize şu çıkarımları yaptırır: 


1-Kendinin genç versiyonunu geçmişte öldürürsen sen de o yaşa kadar yaşayıp, onu öldürmeye yollanamazsın.


2-Yaşlı versiyonunu gördüğün anda ölüm korkusu ve bilinmezlik ortadan kalkar,ne yaparsan yap o yaşa kadar ölmeyeceğini bilirsin.


Bu yüzden Joe'nun yaşlı versiyonu Joe'ya bir zarar gelmesini engellemelidir, ancak genç Joe'nun böyle bir problemi yoktur: O bencil, hırslı bir uyuşturucu müptelasıdır ve katildir... Genç Joe'nun tek isteği elinden kaçırdığı yaşlı halini bulup öldürmektir. O şu anda yaşamaktadır ve gelecekte olacaklar onu hiç mi hiç ilgilendirmez. Ancak yaşlı hali daha o sabah biricik eşini yitirmiştir. Geçmişi ona yetişmiş ve karısı sayesinde geride bıraktığı mafya bağlantıları karısını öldürmüş , onu infaz için geçmişe yollamıştır. Bu ilk döngü...


Genç Joe infazı gerçekleştirir... Altınlarını alır ve emekli olur, Çin'e yerleşir. Küçük servetini uyuşturucu ve partilerle kısa zamanda bitirir ve tekrar suç dolu yaşamına döner. Emekliliğinin 25. yılında bir kadını sever, kadın onu kendinden kurtarır, uyuşturucu bağımlılığını yenmesine yardım eder ve destek olur, ardından eşi olur. Emekliliğinin geri kalan yıllarını sakin , sevgi dolu ve huzur içinde geçirir Joe... Ancak zamanı gelince eski bağlantıları izini sürer ve onu bulurlar. Karısı öldürülür. İnfaz için geçmişe 2. kez yollanmadan önce infazcılarını öldürür ve geçmişe gider. Bir planı vardır... Her zamankinden daha gecikmiştir kurban ve genç Joe şaşkındır. Yaşlı Joe bu şaşkınlığı değerlendirir ve genç versiyonunu bayıltır. Ardından bir kedi fare oyunu başlar. Organizasyon genç Joe'yu kovalar , genç Joe da yaşlı Joe'yu, yaşlı Joe ise gelecekteki patronunu...


Yaşlı Joe'nun planı geleceği demir yumrukla yöneten suç lordu "Rainmaker" 'ı geçmişte daha küçükken öldürmektir, elinde izleyeceği ipuçları vardır. Eğer patronunu geçmişte öldürürse infaz için onu almaya gelmeyecekler ve karısını öldürmeyeceklerdir. Karısının yanına geleceğe geri dönecektir... ( eğer patronu onun infazını emretmeseydi geçmişe gidemeyecek ve patronunu öldüremeyecekti... Döngü kendini doğurmaktadır,kırılamaz.. Büyükbaba paradoksu ) Buradaki mantık hatasını atlıyorum çünkü yaşlı Joe'nun karısına duyduğu aşk için neler yapabileceği burada işlenen motif... Çocukları öldürmek dahil. Rainmaker'ın kim olduğunu tam olarak bilmeyen Joe'nun elinde üç adres vardır. Genç Joe kendi bedenine zarar vererek yaşlı versiyonuna mesaj gönderir ve yüzleşirler. Yaşlı Joe içinde bulundukları durumu açıklar vegenç halini o adreslerden birine yollar...


Filmin sonu güzeldi, Rainmaker'ın nasıl geliştiğini çözen genç Joe, bunun olmasını engellemek için kendi canını alır. Yaşlı versiyonu da ölür böylece. Ve son döngü kapanır.



Filmdeki etik sorgulaması güzeldi. Bir olasılık için , henüz işlenmemiş suçlar için biri öldürülebilir mi? Hele bir çocuk... Minority Report esinlenmesi açık ama başarılı işlenmiş. Aynı zamanda telekinetik güçleri olan mutantların kullanılması hoş bir motif. Karanlık bir gelecek çizilmiş genelinde. Aksiyonla çok boğulmamış film. Çok durağan da değil çok hareketli de değil , kıvamında olmuş.Tek saçma bulduğum yanı aynı zamançizgisi üzerindeki genç versiyonun yaşlı halini etkileyebilmesi ( fiziksel ve değişen anılar yoluyla ruhsal olarak).

 

Joseph Gordon-Levitt ( genç Joe) , Bruce Willis'in mimik ve jestlerine çalışmış ve son derece başarılı. Bruce Willis özellikle karısıyla ilgili senkronlarda parlamış, çok güçlü aktarmış duyguları. Geleceğin Rainmaker'ı rolünde küçük Pierce Gagnon muhteşem, sadece muhteşem. Küçücük çocuk -aynı zamanda telekinetik- bu kadar mı korkutucu olur?


Film keyifli bir seyir sunuyor ve izlenmeyi talep ediyor. Başarılı bir bilimkurgu. Başka incelemelerde görüşmek üzere.




11 Ekim 2012 Perşembe

Susuz Deniz,Arthur C. Clarke




Toz yatı Selene'nin, Ay yüzeyindeki yolculuğu bir kaza sonucu kesintiye uğrar.Mürettebatı ve yolcuları ile Ay'ın toz denizinin derinlerine gömülen Selene,dışarıda verilen kurtarma çabalarının ve kazazedelerin yaşam savaşının odağı haline gelecektir.Hava ve umutlar tükenirken gerilim yükselmektedir...

Postlarım arasındaki kısa zamandan da anlaşılacağı üzere bir solukta biten bir kitap.Temposu hiç düşmüyor,ele yapışıyor.Clarke karakter kurgusu üzerinde çok durmasa da (kuru biraz karakterler),hikayenin kendisi başrolde olduğu için sayfalar çevrilmeye,heyecanla okunmaya devam ediliyor.Ortamı o denli güçlü aktarmış ki uzansanız ay tozuna dokunacakmışsınız gibi geliyor.Başa gelebilecek tüm felaketleri ve sorunları çok net vermiş okuyucuya,çözümleri de aynı güçte fizik yasalarına bağlı ve güzel aktarılmış.Yat içindeki yolcuların psikolojisini de unutmayan yazar,içeriden ve dışarıdan ustaca yükseltmiş gerilimi.

Kitapla ilgili tek kısa kalan yan,çevirisi...Çoğu yerde komik kaçacak çeviri hataları göze batıyor,onun dışında tam bir şölen.Ben okumaktan çok keyif aldım,umarım siz de aynı keyfi alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

5 Ekim 2012 Cuma

Prometheus İnceleme ( Spoiler içerir )



Öncelikle iyi yanlarını sayalım . Kryojeni teknolojisi ve android'in kullanımı hoş olmuş . İnsanlık sorgusu başarılı işlenmiş , özellikle Halloway ve David arasında geçen , bilardo masasının yanındaki diyalog dikkate değerdi . İnsanın ölümsüzlük arayışını yıldızlara taşıması da son derece güçlü bir motif . Ateşi tanrılar'dan çalan Prometheus'a biraz daha değinseler filmde daha iyi olacakmış gibi geldi bana . Senaryoya göre bizi yaratan ırkla mı simgeleniyor Prometheus , yoksa bizle mi ? Burası muğlak kalmasına rağmen motif güçlü . Bunun dışında oyunculuklar çok başarılı açıkçası . Dr.Shaw rolünde izlediğimiz Noomi Rapace'ın jest ve ifadeleri çok yerinde . David rolündeki Michael Fassbender duygusuz ( ancak arada laf sokan ) androidi çok güzel oynamış , Charlize Theron ise antagonist olarak muhteşem . Özellikle dış döllenme ( Panspermia ) kuramının kullanımını heyecan verici bulsam da bu " yaratılma,yaratıcı,Tanrı merakını " kullanmamalarını dilerdim filmde . Çünkü Carl Sagan'ın Mesaj'ında sürekli bu vardı zaten.



Şimdi kötü yanları . Yeni bir şey yok ...



Bu film ile kültlerden Alien arasında kurgu olarak fark bulamadım , tek eklenti üstün yaratıcı uzaylılar motifi ve o da kısa kalıyor açıkçası . Gene bilinmeyen ve bilimden korku unsurları var filmde . Elimizde insanları yaratacak kadar gelişmiş ancak süper biyolojik kitle imha silahlarına söz geçirememiş bir ırk var , yaratıcı olarak . Bu mantık hatası değil de nedir ? Film altmetinde bir Ufuk Faciası ( Event Horizon ) veya Frankenstein'ın Canavarı'nı andırıyor : " Bilmediğiniz güçlerle oynamayın üzülürsünüz ." İnsanlık sorgusuna daha fazla vakit ayırılabilirdi , çünkü kendini arayan , kökenlerini arayan insan buradaki motif . Burada film çok eksik kalıyor.

 

Ayrıca biyolojik açıdan imkansız şeylere rast geldim   Bir parazit konuk olduğu bedenden beslenir değil mi ? Shaw'ın sezaryenle aldırdığı mürekkep balığından hallice ? bebeğin ? o süratle büyümesi için kadından öyle beslenmesi gerekir ki kadının posası kalır anca . Ayrıca o gene aynı canlının beslenecek organik veya kimyasal olmayan bir ortamda nasıl fil yavrusu boyuna geldiğini sormak durumundayım . Devam ediyorum gene biyolojiden gideceğim . Çoğu parazit çok az yer değiştirme kapasitesine sahiptir ; bir yılan boyuna ulaşması için bir parazitin fillerden daha büyük canlılardan besleniyor olması gerekir . Ben filmde bu biyolojik kitle imha silahlarını dayanaksız buldum . Gerçi insanoğlunun arkaik korkularından , hastalık ve parazit korkusuna güzel değinmişler , abartmış olsalar da .



Şimdi üzücü yanı ; son hayatta kalan motifi güzel sevdiğimiz bir öğe . Ancak bu filmi Alien'da izledik zaten . Filmin sonunda ( hoop spoiler geliyor ) Yaratıcı ırk ve Minyatür Kraken'in çocukları kimse benziyor dersiniz ? ALİEN ! İşte bu can alıcı nokta . Ridley Scott , Alien'ı tekrar çekmiş , filmin sonunda da devam filminin önünü açmış . Ben açıkçası bilim-kurgu hayranlarının bundan fazlasını hakettiğini düşünüyorum . Bence türün hayranları " District 9 " gibi özgün ve cesur filmlere aç . Ancak bu onlardan biri değil .



Beklentisiz izlerseniz güzel bir film aslında . Grafik efektlerin ve makyajların kullanımı son derece usta işi , akıcı ve kolay izlenen bir film .Başka incelemelerde görüşmek üzere .

Hep Yuvaya Dönmek,Ursula K.Le Guin





"Ütopyalar imkansız,ama gene de yazılabilir." Ursula K.Le Guin

Dediğini yapmış.Kıyamet sonrası bir coğrafya da distopik olmayan bir Dünya yaratmış.Kıyamet sanki temizlemiş Dünya'yı,yeni fikir ve insanlara yer açmış.Barış dolu,hoşgörülü ve saygılı insanlar onlar,mülkiyet kavramları yok.Onlar Keş insanları.Birbirlerine,kendilerine ve çevrelerine saygılılar.Öldürmek için öldürmüyorlar,canını aldıklarını onurlandırmadan bir tavşanı bile yemiyorlar.Canı alınanlara şarkılar ve methiyeler düzüyor,kimseye şiddet uygulamıyorlar.Bir devletleri yok,bir düzenleri yok.Polisleri yok,savaşçıları yok,savaş makinaları yok,talan etmiyorlar.Akıllı kentler insanlığın tüm bilgisini saklamış ve bir karşılık beklemeden her ırk ve her insanla paylaşıyor.Tam anlamıyla bir dinleri yok,totem ruhları gibi varlıklara saygı gösteriyor ancak tapınmıyorlar.Teknolojileri var ancak bugünkünden çok ileri değil,basit hayatlar sürüyorlar. Bildiğimiz tüm kavramlar ters bu dünyada.

Kuzey Amerika Kızılderilileri ile olan benzerlikler gözden kaçacak gibi değil.Tam bir saygı duruşu,bir yerde özür.Yıl belirtilmemiş 5 bin yıl sonra da geçiyor olabilir,3 yüz yıl sonra da,Guin çok muğlak davranmış bu konuda.Aynı zamanda başka bir boyut mu-bir paralel evren mi(arada buna benzer göndermeler var)-yoksa bizim bugün üzerinden yaşadığımız gezegen mi çıkarması çok güç.Coğrafya olarak bugünün Kaliforniya vadilerine göndermeler var ancak sıradağlar ve deniz tamamen farklı,kıyamet sonrası olmasına bağlıyoruz bunu da.Kıyametin de ne şekilde geldiği belirtilmiyor,siz dolduruyorsunuz boşlukları.Ancak yazar Keşlerin ağzından hoş bir kozmogoni kurgulamış,Cennet'ten kovuluş ve yaradılış mitleri özellikle çok güçlü uyarlamalar olarak göze çarpıyor...

Bu kitap bir roman değil.Ursula tarzlara sığmamış ve gene taşmış.Fantezi de diyebilirsiniz,bilimkurgu da.Bir yerde bir yöreye ait şiirler antolojisi,bir yerde kısa öyküler,bir yerde tiayatro metni başka bir yerde deneme,belgesel kıvamı makaleler,mit,halk masalı,drama okuyabiliyorsunuz kitapta.Teatral işlenmiş hikaye ve öykü parçalarıyla karış karış tanıtıyor ütopyasını bize.Modern Batı'nın apaçık karşı tezini Mülksüzler'den daha iyi (evet,cüret ettim) aktarmış bu eserde.Çünkü Mülksüzler'de ortam koşullarının zorluğu da insanları komün düzeninde yaşamaya ve paylaşmaya zorunlu bırakıyordu.Ancak Keş Diyarı'nda insanlar sadece(garip,kabul) insan oldukları için paylaşıyor ve hoşgörü gösteriyorlar.

Bu herkese uygun bir kitap değil.Çok yabancı kalacaksınız bu dünyaya.Alışmanız ciddi zaman alacak.Olandan kopup olması gerekene varıncaya kadar sıkılmanız olası.Ancak eğer Mülksüzleri okuduysanız veya yazara aşinaysanız onun en güçlü eserlerinden birine bakıyorsunuz.Aksi takdirde bu çok zorlayıcı bir eser.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Hep Yuvaya Dönmek # 6,Ursula K Le Guin

"Sanırım yaşamı bir savaşa çevirenler,önce karşı cinsten kişilerle dövüşüyor,onları bozguna uğratmaya,onlara karşı zafer kazanmaya çalışıyorlar."

4 Ekim 2012 Perşembe

Hep Yuvaya Dönmek # 5,Ursula K Le Guin

"Dağın üzerinde durduğun için kendini dağdan büyük mü görüyorsun?"

Hep Yuvaya Dönmek # 4,Ursula K Le Guin

"Yanlış soruya,doğru cevap bulunmaz..."

Hep Yuvaya Dönmek # 3,Ursula K. Le Guin

"Bu konuda nasıl yazabileceğimi bilmiyorum.Bu tür duyguları hatırlamaya çalışmak,çok sarhoş olduğunuz bir zamanı hatırlamaya çalışmak ya da sağlam kafayla çıldırmaya çalışmak gibi bir şey.Aşık olmaktan söz edebilmek için aşık olmak gerek."

Hep Yuvaya Dönmek # 2,Ursula K. Le Guin

"Ellerin aklıyla iş yapmak gibisi yoktur.Akıl,eller olmadan kendi kendini kullanarak çalışırsa bir döngüye girer ve gereğinden fazla hızlanabilir.Sesi kullanan konuşma bile gereğinden hızlı gidebilir.Aklın biçimini çamura kazıyan ya da sözcükleri kaleme alan eller,şeylerin kapısında düşünceyi yavaşlatır,onu tesadüflere ve zamana tabi kılar.<Arılık,kötülüğün sınırındadır> derler."

1 Ekim 2012 Pazartesi

Dredd 3D İnceleme

Yargıç  Dredd ve değerlendirmesini yapmak için göreve çıkardığı acemi yargıç Anderson , üç kişinin cinayetini incelemek için Peach Trees Blok'una giderler . Bu vakanın onları tüm şehrin SLO-MO (zaman algısını yavaşlatan bir çeşit uyarıcı) fabrikasının ve Ma-Ma isimli suç imparatoriçesinin inine götüreceğinden habersizdirler . Ma-Ma Bloğun kontrolünü eline geçirir ve yargıçları hapseder . Dredd ve Ma-Ma arasında bir kedi-fare oyunu başlar...


Değerlendirmem




Dredd'in dünyasının biraz daha bugüne yakın olduğunu fark ettim .1995'teki versiyonunda manzara ve yerleşim açısından çizgi romana daha sadık kalındığı açık . Daha dar alanlara ve daha çok betona gereksinim var manzara açısından . Çünkü çizgi romanın ve eserin dayanak noktası bu . Alan darlığı ve nüfus yoğunluğu hukuk sistemini mahkemelerden alıp sokağa taşınmak zorunda bırakıyor . Geniş alanlar , Blok'un içindeki ferahlık çok büyük bir eksi . Aynı zamanda futuristik dekorlar ve efektler çok az kullanılmış . Hall Of Justice'in ikonik kartal şeklindeki dizaynı filmde basit bir gökdelen üzerindeki boyalı bir kartal figürü olarak kalmış , açıkçası üzücü . Dekorlar demişken araçların eserdekinden farklı oluşu sadece 10 yıl sonrasının dizaynı gibi gözükmesi de garipsediğim şeylerden biri ... Sene 2139 Wolkswagen minibüs var hala .. Kostüm seçimleri diğer filme ve çizgi romana göre sönük kalmış . Gerçi Dredd'in miğferinin hiç çıkmamasını çok beğendim çünkü çizgi romanda yüzünü asla görmeyiz . Genel itibariyle dekor ve kostümler zayıf...



Efekt kullanımı dengesiz . En manasız sahnelerde "Slow_motion" giriyor ve filmi uzatıp hayatımızdan çalıyor . Uyuşturucunun etkisi olarak kullanımı başarılı ancak uzatılmış , 15 saniye fazla uzun bir süre . Grafik açıdan efektler başarılı ; ancak çekimlerde kanın bol kullanılması bir filmin iyi bir bilimkurgu-aksiyon olduğu anlamına gelmiyor ne yazık ki.



Tema olarak "Die-hard" kullanılmış gibi geldi bana . Kanun adamı ve suçlu arasında duran küçük bir ordu ve bol bol kedi-fare oyunu . Keşke ikonik yerleri görebilseydik dedim içimden , tek bir Blokla sınırlı kalmak yerine . Bir Resyk veya Ötenazyum'a ufak da olsa gönderme yapılabilirdi.



Ma-Ma rolünde "Lena Headey"'i beğendim . Vahşi ve dengesiz doğasını iyi yansıtmış , onca erkeğin arasında bir alfa köpeği olduğunu göstermiş , tüm jestleri ve ifadeleriyle desteklemiş.



Dredd fena olmamış ama gözlerim Stallone'un sıkılmış çenesini ve kontrollü jestlerini aradı . Dredd bu filmde daha kontrolsüz , şiddete daha meyilli yansıtılmış . Bu ciddi bir hata çünkü Dredd'i efsane yapan özellikleri soğukkanlılığı ve kontrollü oluşudur.



Cassandra Anderson'u görmek hoş . Çizgi romanda Psi Division'un baş yargıcını bu filmde çömez olarak izlemek değişik bir deneyimdi . Olivia Thirlby,Psi Division'un en güçlü ve en zayıf yanlarını çok güzel aktarmış . Çevresindeki onca şiddete ve ölüme duyarsız kalamaması en ciddi zayıflığı , ona yalan söylemenin imkansızlığı ve sorgulamalarda şiddete veya blöfe gerek duymaması ise en güçlü yanı . Bunlar başarılı aktarılmış izleyiciye.

Eğer esere aşinaysanız eksiklikleri canınızı ciddi biçimde sıkacaktır , eğer  gelecekte geçen Die-hard temalı bir bilim-kurgu aksiyon izlemek istiyorsanız ise keyif alacaksınız ... Başka incelemelerde görüşmek üzere .