30 Eylül 2012 Pazar

Şimdi ve Daima,Ray Bradbury





Yazarın 2 kısa romanının toplandığı kitabı.İlk kısa romanın konusu uzay boşluğunda dev  beyaz kuyruklu yıldızı avlamaya niyetli kaptanın ve tayfasının öyküsü.Uzayda geçen bir Moby Dick kısaca.Melville'in Moby Dick'inin  filminin senaryosunu yazarken çok etkilendiğini itiraf ediyor yazar.Açıkcası Melville'in eseriyle karşılaştırılmamalı çünkü çok hoş oturmuş bir konsept.Ben okumaktan çok keyif aldım.Bilimkurguyu ve önceki eserin göndermelerini çok etkili harmanlamış bu hikayede.

Diğer kısa roman ise,hiçliğin ortasındaki bir kasabaya yolu düşen genç bir gazeteciyi anlatıyor.Bu hikayede fantastik öğeler daha yaygın,bilimkurgu ekolüne dahil değil.Ancak şiirsel üslubu,saran yazım tarzıyla okuması son derece keyifli bir hikaye olmuş.Bu hikayeyi yazar hayranı olduğu Katharine Hepburn'e ithaf etmiş.Hikayedeki ana karakterlerden birini şiirsel dokunuşlarla anlatıyor olması,hayranlığının boyutların göz önüne açıkça seriyor.

İki kısa romandan da çok keyif aldım.Eğer akıcı,şiirsel öğelerle süslenmiş,rahat okunacak bir kitap arıyorsanız onu buldunuz.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Şimdi ve Daima # 3,Ray Bradbury

"Buna inanayım mı?"
İnanırsanız bir de bakmışsınız ki gerçek olmuş."dedi kadın.

Şimdi ve Daima # 2,Ray Bradbury

"Nedenini soracak olursanız inanın bende bilmiyorum."
"İnsan içgüdülerini sorgulamamalı..."dedi istasyon şefi.

Şimdi ve Daima # 1,Ray Bradbury

Önceki gece uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken,gözkapaklarının içine bir şeyler yazılı olduğu hissine kapılmıştı...

23 Eylül 2012 Pazar

Resimli Adam,Ray Bradbury




Ray bradbury’nin Mars Yıllıkları’ndan sonra yazdığı kitap.1951 tarihinde basıldı.Tıpkı Mars Yıllıkları(Gümüş Çekirgeler) gibi kısa hikayelerin toplandığı bir eser.Hikayelerin hepsinin dokusu ve tadı farklı,teknoloji ve insan psikolojisi üzerine çok sayıda çıkarım ve varsayım bulunduruyor.Bu hikayeler bize kasaba kasaba dolaşan bir adamın bedenindeki dövmeler olarak aktarılıyor.Resimli adam,hiçbir yerde uzun süre kalmaz,hep hareket halindedir.İnsanlar onun bedenindeki sanata hayran kalırlar ve merak ederler. O,onlarca serbest hikayenin aktığı bir çerçevedir insanlar için.Ancak onun bedenindeki resimler sıradan dövmeler değillerdir.Resimli adamın gelecekten geldiğine inandığı yaşlı bir kadın yapmıştır dövmeleri ve hepsi birer sanat eseridir.Yeterince uzun süre bakarsanız resimler size bir hikaye anlatırlar,hepsinin hikayesi farklıdır.İnsanlar bu hikayeleri öğrendikten sonra ondan uzaklaşır ve korkarlar…

Ölümden,inançlara,ırkçılıktan,nükleer kıyamete,insanın yalnzılığına ve yıkıcı doğasına,teknolojinin karanlık yanlarına bir çok konuda kesitler sunar yazar.Bizi bize anlatır,hikayeleri karanlık ve genelde hüzün doludur.İnsanın eksiklikleri ve korkuları son derece ince dokunmuştur hikayelerde.Bazı hikayeler ortalama,bazıları saçma gelebilir belki;ancak yazıldığı yıllara baktığınız zaman hayalgücüne hayran kalmamak elde değil.Bazı hikayeler sahiden sarsıcı:Açıkçası benim favorim “Kuklalar A.Ş.” oldu.Bu hikayede Bradbury,insanın  sevmekte bile ne kadar aciz kaldığını güzel yermiş.

Kitabın eksikleri elbette var,bir şaheser değil.Ancak dürüst,cesur  ve samimi çoğu yerde.Ben okumaktan gerçekten keyif aldım,eğer kısa bilim kurgu öyküleri sizi çekiyorsa veya yazarın daha önce bir eserini okuduysanız(Fahrenheit 451 vs.)yabancılık çekmeyeceksiniz.Bir spoiler vermeden geçemeyeceğim,”Resimli  Adam” motifini yazar çok beğenir ve bir diğer kitabında tekrar kullanır;bu kez antagonist olarak…”Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana”’da tekrar karşılarız Resimli Adam’la.Umarım okumaktan sizde keyif alırsınız,başka incelemelerde görüşmek üzere.

“Her resim ufak birer hikayedir.Onları seyredersen birkaç dakika içinde sana bir öykü anlatırlar.”

22 Eylül 2012 Cumartesi

Resimli Adam # 4,Ray Bradbury

"Hepimiz aptalız,"dedi Clemens,"hemde her zaman.Sadece her gün farklı türden aptallarız.Sanıyoruz ki bugün aptal değiliz,dersimizi aldık.Dün aptaldım ama bu sabah değildim.Ertesi gün anlıyoruz ki,evet,o gün de aptaldık.Bence bu dünyada büyümenin ve ilerlemenin yolu,mükemmel olmadığımızı kabul edip buna göre yaşamaktan geçiyor."

Resimli Adam # 3,Ray Bradbury

"Zihnimi canlı tutuyorum,Peder.Canlı tutmak için o kadar."
"Aklın hep bir şeyleri atıp tutuyor değil mi?Aynalar,meşaleler,tabaklar..."

Resimli Adam # 2,Ray Bradbury

"Darwin'den beri yok,değil mi?İnandığımız her şey bir kenara atıldığından beri.İlahi güç ve bunun gibi şeyler.Belki bu yüzden yıldızlara gittiğimizi düşünüyorsun,öyle mi,Martin?Kaybolan ruhlarımızı mı arıyoruz,bu mudur?Kötülükle çevrili gezegenimizden uzaklaşıp iyiliğin olduğu bir gezegen mi arıyoruz?"
"Belki de efendim.Bir şeyleri aradığımız muhakkak."

21 Eylül 2012 Cuma

Yıldız Gemisi Askerleri,Robert A.Heinlein





Kitap 1959 yılında basıldı,ertesi sene Hugo ödülünü aldı.Robert A.Heinlein'ın 1. tekilde yazdığı ana karakteri Juan Rico'nun "Mobile İnfantry"'e katılması ve ardından yaşadıklarını anlatan roman.Baştan belirteyim ben Türkçesini bulamadım Pdf veya Word'de okumayı sevmediğim için Audiobook olarak dinledim.

Hala gözünüz korkmuyorsa başlayalım...

Juan Rico,zengin bir ailenin tek çocuğudur,okulda başarılı değildir ve olmasına gerek de yoktur.Ancak sınıf arkadaşı olan Carmen'e duyduğu aşk yüzünden (onu cehennemin dibine dek takip etmeye kararlıdır) derslerine asılır.Onunla beraber askeri akademiye girmeye kararlıdır.Ancak işler beklediği gibi gitmez,Carmen yüksek puanlar alır ve pilot olur,Rico ise Kıyma Makinesine(fresh meat for the grinder) atılacak basit piyadelerden biri olmasına yetecek kadar puan çıkarır.Yolları ayrılır,ancak Rico umudundan vazgeçmez;bir gün tekrar görüşeceklerine olan inancı,ailesine baş kaldırmasına,mirastan olmasına ve basit piyade yaşamını seçmesine neden olur.Daha sonra Rico askeri yaşamla özdeşleşecek ve Carmen'i unutacaktır.İyi bir asker olacaktır...

Rico'nun ağzından hikayesini dinleriz onun çektiği zorluklar ve zaferlerini paylaşırız.Heinlein detayları ve klişeleri o kadar yerinde ve etkili kullanır ki;askeri yaşamla ilgili bilmediğiniz en ufak ayrıntı kalmaz ve bu esnada sıkılmazsınız.Heinlein'ın bu kadar ayrıntıya nasıl girebildiğini ise şöyle açıklamak yerinde olacaktır:Amerika Birleşik Devletleri Deniz Harb Okulu'ndan mezun olduktan sonra USS Lexington ve USS Roper'de teğmen olarak 5 sene görev yapmıştır yazar...

Kurduğu totaliter ve militarist toplum "Gaziler" denen askeri bir yaşlılar meclisi tarafından yönetilir.İnsanlar ikiye ayrılır:"Siviller" ve "Vatandaşlar".Sivillerin toplumsal hak ve özgürlükleri kısıtlıdır,çocuk yapma izni için dahi vatandaş olma gerekliliği vardır.Vatandaş olmak için en az 2 sene askerlik yapma yükümlülüğü bulunmaktadır(tanıdık geldi mi?).Ancak "Böcekler"'le olan savaş çoğu askerin geri dönmemesine neden olmaktadır.Bu bitmeyen savaşın ne kadardır sürdüğü belirtilmez,askeri jargondaki karşılığı "Kıyma Makinesi"'dir.Geri dönebilenler,ileride Gazi dahi olma şansına erişirler;tüm kapılar açılır onlara.Yazar savaşın yıkıcılığını,militarist toplumun korkunçluğunu anlatırken o kadar iyi savunur ki o militarist toplumun değerlerini,çağın eleştirmenleri onu "pis bir faşist" olmakla suçlarlar...Ki bu çok komiktir.

Filmiyle benzer yanları olmasına rağmen,üzgünüm kitap çok çok ama çok daha iyi.Türün hayranlarındansanız mutlaka okumalısınız.Ben vatani görevime başlamadan önce okudum...İyi ki okumuşum bana beklemem gereken herşeyi önceden gösterdi.Güçlü kurgusu,samimi karakteri ve merak uyandırıcı gelişmeleriyle,Heinlein sizi esir ediyor...Sizi asker ediyor...Umarım benim yazmaktan aldığım keyfi sizde okurken alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Come on you apes! You wanna live forever?" Lt.Rasczak

20 Eylül 2012 Perşembe

Resimli Adam # 1,Ray Bradbury

"Kızgın mısın Hollis?"
"Hayır."Kızgın değildi.Kayıtsızlık geri dönmüştü ve Hollis sonsuza kadar hiçliğe düşen hissiz,betondan bir varlıktı artık.

Kaplan!Kaplan!,Alfred Bester


kaplan-kaplan-alfred-bester


Alfred Bester'in 1956 çıkış tarihli,cyberpunk Monte Kristo Kontu konseptli romanı.Roman çıktığı tarihte adı "Hedefim Yıldızlar" (The Stars My Destination)'dı.Ancak sonraki baskılarında William Blake'in "Kaplan!Kaplan!" (Tyger,Tyger) şiirinin ilk sayfaya eklenmesiyle adı değiştirildi.
Gully Foyle,hikayenin ana karakteridir.Okuma yazması yoktur,iyi para kazanmaz,düşüncesiz kimi yerde aptal,potansiyeli olan ama motivasyonu olmayan bir serseri,tecavüzcü,eğitimsiz aşağılık bir adamdır.Karakter bizi uzayda geçirdiği kazadan sonra içinde bulunduğu gemi enkazının içinde hayatta kalmaya çabalarken karşılar.Yalnızdır,ona yardım edecek kimse yoktur,havası ve yiyecekleri tükenmektedir,ancak ölümü reddeder.Zaten çok iyi durumda olmayan küçücük akıl sağlığını korumak için kendine sürekli bir tekerleme tekrarlar:

"Gully Foyle is my name
Terra is my nation
Deep space is my dwelling place
The stars my destination"

Gully Foyle,onda eksik olan şeyi bulmuştur:Motivasyon.Öfkeyle ve intikam ateşiyle yanmaktadır.Bu yoğun duygular onu kırar,yeni bir insana gebe bırakır.Gully Foyle,onu bu çaresizliğe ve kesin ölüme mahkum eden uzay gemisinden(çok zeki olmadığını belirtmiştim),Vorga'dan intikam alabilmek için yaşamaya ve gelişmeye açar kendini.Enkazdan gemiyi onararak kurtarır hayatını.Artık yeni bir insandır.İnsandan çok daha fazlasıdır:Bir avcı,bir cellattır artık.Gully Foyle böylece bir kaplana dönüşür.Daha sonra egzantrik bir kabilenin yaşadığı asteroide çarpar ve o baygınken aralarına kabul töreninden geçer.Yüzünde artık kaplan çizgilerini andıran şeritler vardır:Öfkesine her yenildiğinde çizgiler kan kırmızı yanarlar yüzünde,nasıl bir canavar olduğunu ortaya çıkarırlar.(Bu ikonik dövmeler iç çatışmayı net bir şekilde yansıtır)Normal koşullarda belli olmayan dövmeler Gully'e zorla kendini kontrol etmesini öğretecektir.

Av başlar...

Gully,kendini yıkar ve baştan yapar,tüm zorluklara intikam güdüsüyle katlanır.O zaten bir kez kırılmıştır,bir daha kırılması mümkün değildir.Sosyal kastın basamaklarını atlayarak çıkar,onu hedefinden alıkoyacak güçte bir şey yoktur.Büyük zorluklardan sonra hedefine ulaşır ancak ödediği bedel çok ağır olur.Gully toplumun üzerinde bir seviyeye ulaşır.Hastalıklı toplumu ve bireyleri yerer,onlara mücadele sunar.Kendi özgürlüklerini söküp almaları gerektiğini haykırır,insanları ve koşulları sarsar:

"Sizi domuzlar!Hepiniz domuzlar gibi çürüyorsunuz.İçinizde çoğu var ama azını kullanıyorsunuz..Düşünmeniz için engellenmeniz gerek.Büyümeniz içinde bir meydan okuma.Kalan zamanınızda yerinizde sayıyorsunuz.İşte size meydan okuyorum!Ölün ya da yaşayıp büyük olun,nalları dikin ya da bana gelin!Ölün kahrolasılar ya da gelip beni,Gully Foyle'u bulun!Sizi büyük yapayım.Size yıldızları vereyim.Sizi adam edeyim!"

Gully Foyle,postmodern bir Monte Kristo Kontudur.Benzer aşamalardan geçer ve sonunda büyük biri olur.Toplumun dışladığı bomboş ve ruhsuz bir adam,"170 gündür ölen ancak henüz ölmemiş olan" o adam skalaları altüst eder:Toplumu kırar ve seçenekleri,olasılıkları aşağıladığı insanlara bırakır.

Bester,gördüğüm en iyi bilimkurgu yazarlarından biri:Kurgusu çok güçlü,akıcı ve sürükleyici.Ele yapışan kitaplardan biri bu.En az bir kez okunmayı talep ediyor.Umarım siz de okumaktan benim aldığım zevki alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Tyger! Tyger! burning bright 
In the forests of the night, 
What immortal hand or eye 
Could frame thy fearful symmetry?"

12 Eylül 2012 Çarşamba

Hulk İnceleme


Başlamadan önce belirtmeliyim ki Hulk en beğendiğim karakterlerden biridir.Bu yüzden çok tarafsız bir inceleme olmayacağını önceden söylemek istedim.Öncelikle ilham kaynaklarını açıklayacağım ardından detaylı karakter profillerine ve psikolojik arkaplanlarına değineceğim…Öyleyse başlayalım.

Hulk,soğuk savaşın nükleer paranoyasının vucüt bulmuş halidir:Normal bombalardan farklı olarak bu gamma radyasyonuyla yüklü yıkım makinesi bir kez değil defalarca patlar ve patlamaya devam eder.İnsan eliyle yaratılan yıkım konsepti burada kelimenin tam anlamıyla <insan> elinden çıkar:Hulk 100 tonun üzerinde kuvvet uygulayabilmekte,tektonik plakaları çıplak elleriyle tutabilmektedir.Sinirlendikçe güçlenen Hulk insanüstü bir yenilenme yeteneğine sahiptir.Sanırım yaratıcılarının yürüyen bir gamma bombasından bekledikleri de bu tarz imkansıza yakın güç gösterileridir.Nükleer bombaların dehşet verici gücü,bu durdurulması nerdeyse imkansız “canavar” olarak aktarılır okuyucularına.

Canavar demişken;bilimin yarattığı canavarlara değinmemek,Mary Shelley’i  ve unutulmaz eserini es geçmek?Bunu düşünemeyiz bile…Frankenstein, Viktoryan dönemin en güzel korku ve bilimkurgu romanlarından biridir.Bazı tarihçiler bilimkurgunun annesi olarak kabul etmektedirler Mary Shelley’i.Peki neden?Frankenstein’da bu kadar etkilyeci olan nedir?Dr.Frankenstein hastalıklara çare arayan bir bilim adamıdır,üstün insanı yaratmak ve ölümsüzlük gibi fikirler onda saplantı olmuştur.Bu yüzden bilimsel etiğin yasakladığı yerlere gider ve bir “canavar” yaratır.Aslında yarattığı bir canavar değildir,bir çocuk kadar bilgiye ve rehberliğe aç yeni bir canlıdır.Ancak Frankenstein’in bir Tanrı veya baba olarak yaratımına ihtiyaç duyduğu şeyleri veremesi,bu yeni canlıyı bir canavara dönüştürür.Bu yeni insan Tanrısını sorgulamıştır ve onu suçlu bulmuştur.Dr. Frankenstein bilimsel kibiri ve Tanrı rolüne soyunması yüzünden cezalandırılır.İnsanın elinde tutmaya hazır olmadığı bir gücü elde etmesinin getirebileceği sonuçlar üzerine ciddi bir eleştiridir.Modern çağa ve rasyonel mantığa da başkaldırı özellikleri taşımaktadır.

Hulk,nükleer korkusunun yarattığı bir Frankenstein’dır:Ve daha fazlası…

Hulk,aynı zamanda Robert Louis Stevenson’un Dr.Jekyll ve Mr.Hyde’ından da ilham alır.Kişilik bölünmesi konseptini inceleyen roman;iyi huylu,nazik ve saygın bir doktor ve altbenliği olan itkilerine düşkün,bencil ve acımasız başka bir adamın hikayesidir.İnsan ruhunun ikiliğini inceleyen roman önemli eserlerden biridir.
Hulk,kısaca modern çağın yarattığı bir canavardır.İnsanın kontrol edemediği güçleri eline almaya çalışmasının acı bir sonucudur.Bence Nagazaki ve Hiroşima’nın yarattığı suçluluk can vermiştir bu karaktere. Aynı zamanda insan ruhunun ikiliğini de inceleyen bir eserdir:Bir tarafta sakin iyi huylu bir bilimadamı vardır,diğer yanda ise küçük bir çocuğun zeka ve isteklerine sahip bir canavar…

HULK’IN DOĞUŞU
Karakterimiz olan Dr.Bruce Banner deneysel fizik alanında çalışan başarılı bir bilimadamıdır.Ordu için kitlesel imha silahları tasarlayan Bruce,ünlü gamma bombasının da mucididir.Patronu olan General Ross’un kızı olan Betty Ross’a aşıktır,pek arkadaşı yoktur;sessiz ve çekingen bir adamdır.Gamma bombasının saha testinde arkadaşlarıyla iddiaya tutuşmuş olan genç Rick Jones test alanına motorsikletiyle dalar ve kaza yapar.Bruce kendini hiçe sayarak genci kurtarır,ancak güvenli mesafeye kendisi ulaşamadan gamma bombası patlar ve karakterimizi öfke dolu,Dünya’nın daha önce görmediği güçte bir canavara dönüştürür.Hulk bu koşullar altında doğar…
ARKAPLAN
Hulk,Banner’ın dünyaya olan öfkesini yansıtır.Banner’ın  altbenliğidir.5 yaşında bir çocuğun zekasına sahiptir,rehberlik ve sevgiye muhtaçtır.Bu sevgiyi ona Betty Ross sunar.Dağları devirebilen bir canavar,nükleer patlamalara sarılan bir dev…Bir kadının sevgisi karşısında küçülür,sakinleşir.Bence burada işlenen tema nükleer bombaları sevdiğimiz zaman patlamayacakları değil,toplumda katılma şansı verilmemiş tüm sorunlu ruhların yeterli sevgi ve rehberlikle güzel şeyler yapabileceğidir.
Hulk yıkım yaratır doğru,ancak öldürmez.Sadece yener.Canavarlarla canavarlar savaşır sonuçta.Nietzsche’nin de dediği gibi:”Canavarlarla savaşırken dikkatli olun,onlardan birine dönüşebilirsiniz.”Ancak Hulk karakteri sadece kontrolsüzken canavardır,tüm insanlar gibi…

Gri Hulk ise,Banner’ın kendine yansıttığı öfkenin dışavurumudur.Gri Hulk,Banner’dan ölümüne nefret eder,ve bedenin kontrolünü kazanmak için sürekli mücadele ederler.Gri Hulk,Hulk’ın aksine zekidir.Bir bilimadamı değildir elbette ama zevklerine düşkün itkileriyle hareket eden ve ortalama zekanın üzerindeki herkes kadar zekidir.Banner’ın hayatını mahvetmek için elinden ne geliyorsa yapar.

Banner’ın çok sayıda altbenliği vardır.Bunun sebebi şiddet dolu bir ailevi geçmişi olması ve normal koşullarda yetişmemesinin yanında babasının onayını başarılı bir biliminsanı olarak kazanmak için kendini harap etmesidir.Banner’ın babası tıpkı onun gibi ordu adına çalışan bir bilimadamıdır.Genetik açıdan üstün askerler yetiştirmek için gen terapilerini araştırmaktadır.Zaman kısıtlamaları ve generallerin anlayışsızlığı sonucunda bir bilimadamına yakışmayacak şeyler yapar:Kendi ve çocuğu üzerinde deneyler yapar.Bunları öğrenen karısı onunla yüzleşir..Başarısızlık karşısında öfkeli ve zil zurna sarhoş olan Dr.Banner’ın elinden bir kaza çıkar ve karısını öldürür.Küçük Bruce bunlara şahit olmuş ancak bastırmıştır.Yıllar sonra bu acıların bir devin bedeninde geri döneceğini bilmemektedir.Ordu olayı örtbas eder ve Bruce uzak akrabalarının yanına yollanır.
“Psychwar” döngüsünde ortaya çıkan tüm personalar bu arkaplanın ürünüdür.

Son yıllarda Dr.Banner psyche’sine hakim olabilmek için nefes ve öfke kontrol antremanları yapmaya başlar.Bunun sonucunda personalar erir ve Banner’a katılırlar.Ortaya çıkan şey 55 kg ağırlığında 100 ton basabilen bir adamdır.Ancak Hulk’ın döngüsü durmaz hiçbir tedavi veya çözüm şansı Banner’ı Hulk’tan kurtaramaz.Her seferinde aynı hüzünlü sona ulaşılır…Herşeyini kaybetmiş bir adam yeni hayatlara tutunmaya ve iyileşmeye çalışır ancak başarılı olamaz.Hulk hep yalnız kalmak istediğini haykırır ancak esas arzusu kabul edilmektir.Kabul edilmek için fazla tehlikelidir.Marvel dünyasının kahramanları ondan kurtulmaya çalışırlar,ancak o hep geri döner.

Hulk serisi Greg Pak’ın eline geçtiğinde vizyonsuzdu ve “Civil War” yaklaşıyordu.Hulk,Civil War içerisinde yer alamazdı fazla güçlüydü koşulları alt üst edebilirdi.Bu yüzden yazar Hulk’ı uzayda sürgüne gönderdi ve hayal gibi bir döngü başladı:”Planet Hulk”.

Hulk’ın içinden geçtiği –solucandeliği- onun güçlerini çekmiş onu yaralara açık bırakmıştır.Sürgün edildiği gezegen de acımasız canavar ve tiranlarla dolu,her köşe başında yeni bir mücadelenin ve kavganın beklediği bir yerdir.Hulk,evini bulmuştur.Canavarlar dostları olur,her geçen gün mutluluğa biraz daha yaklaşır.Bu döngü içerisinde Hulk ve Banner birleşirler.

Hulk,sonsuz bir arayışın…Huzur ve mutluluk idealleri peşinde koşan bir canavarın ve tedavi olup hayatına geri dönmek isteyen bir adamın öyküsüdür.Bu bölümü burada bitirecek ve 2 bölümde açıklayacağım Hulk’ı.Umarım okumaktan keyif almışsınızdır.

9 Eylül 2012 Pazar

Neden Bilimkurgu 2


Ütopya yunanca kökenli bir kelimedir.2 anlam taşır:Olmayan ülke veya mükemmel ülke.Bunun karşıtı ise distopyalardır yada kara ütopya da denilebilir.Ben ütopyanın fantezi veya bilimkurgu ekolüne dahil olması gerektiğini düşünüyorum(nedenlerini açıklayacağım).Öncelikle ütopyalar mekan veya zamanla ayrık olan bölgelerdir.Ya gelecekte geçerler veya insanın ulaşması mümkün olmayan zorlu ortam koşullarıyla içinde bulunulan statükodan ayrılmışlardır.Teknik ayrıntılar ve bilimsel gelişmelerin daha güzel toplumlar yaratmak için kullanıldığı kurgular ütopya,bu toplumları baskılamak için kullanıldıkları ise distopyalardır.
Herkesin sahip olduğu bu bilgileri geçersek,Platon’un Devlet’i bile ütopya ekolüne sokulabilir bence;varolmayan ve mükemmel bir toplumdan bahsettiği için.”Ütopyalar imkansızdır,ama yazılabilir.” demiştir büyük usta Ursula K. Le Guin.Bence burada kastettiği “İmkansız olması hayal edilemeyeceği anlamı gelmez.”di.Eksiklikler bizi hayal kurmaya iter diye düşünüyorum.Nasıl olabilir? Ne kadar olabilir? Gibi düşünceler.

Sanırsam yeterince iyi açıklayamadım.Şöyle anlatayım…Tamamlanmış olan şeyler benim hayal gücümü pek fazla tetiklemiyor.Bir harabeyi ele alalım:Yıkık,terkedilmiş bir bina…Ne zaman yıkıldı?Ne zaman terkedildi?İçinde kaç kişi yaşadı?Kaç aile?Mutlu muydular?Bu yapı,bu yuva onlara ne ifade etti?Şu an kime ait?Bir gün restore edilecek mi? Vs vs..Tamamlanmamış şeyler :İnsanlar,yapılar,toplumlar,fikirler,teoremler ve bunun gibi şeyler hayalgücünü ateşler.Zihin eksikliklerden hoşlanmaz;bu yüzden kayalar üzerindeki gölge oyunlarını insan yüzlerine benzetiriz,İlk ve son harfi yerinde olan geri kalanı anlam ima etmeyecek harflerle doldurulmuş kelimeleri anlayabiliriz.Zihin eksiklikleri hayalgücüyle doldurur,ve bu muhteşem bir şeydir.Sadece yazarların hayalgüçleriyle neler yarattıklarını görmek için bile fantezi/bilimkurgu okunabilir.Alın benim en sevdiğim nedenlerden biri.

Bu yüzden yazarlar genelde eksik gördükleri toplumları,organizasyonları eleştirmek için veya yüceltmek için bu ekolde bir ömür boyunca okunsa bitirilemeyecek kadar çok eser çıkarmışlardır.Çin’in politikasını eleştirmeden eleştirebilirler böylelikle,veya  göze batmadan ateizmi savunabilir,homoseksüel ilişkileri onaylayabilirler…İsim ve zamanların değiştirilmesi,ekolün yazarlarını her zaman korumuştur.Çok ciddi eleştiriler varsa “bu eserde geçen hiçbir kurum veya kişi gerçek değildir “diyebilirler.Bu bence yazarlar için mutlak özgürlüktür.Özgür düşünceler,güzel düşüncelerdir.

Distopik olduğu için itici gelebilecek bir konsept olan “kıyamet sonrası” en sevdiğim konsepttir.Kıyamet alkol gibidir,insanların içinde ne varsa onu açığa çıkarır.İnsanlar sosyal evrimleri boyunca otoriteye ihtiyaç duymuşlardır.Gelişim psikologları ödül-ceza sistemi olmadan öğrenme gerçekleşmeyeceğini yıllar boyunca savunmuş aksi kanıtlanınca da şaşırmışlardır.Bunun nedeni otoriteye genetik bir yatkınlığımız olmasıdır:Sosyal etiketler takarız,ima edilen rolleri kabul ederiz,çalışır ve itaat ederiz…Bunları beceremesek emin olun düzenli ordu,insan kültürü için bir fantezi nesnesi olurdu.Kıyamet ise bunları siler…

Sosyal etiketler kaybolur,inanç sitemleri çöker(çünkü kıyamet gelmiştir geçmiştir ve insanlar ne cennete ne cehenneme gitmemişlerdir?);yenileri kurulur,erken kabile toplumuna geri dönülür(sosyo-kültürel açıdan),çoğu kavramın yeniden tanımlanması gerekir.

Bu koşullar altında insanların da yeniden tanımlanmaları gerekir,kimlik krizleri görülür.Devasa bir Rorschach testinin içinde yaşamak gibidir bu durum.İnsanlar verdikleri kararlarla sonsuza dek yaşamak zorundadır,hikayelerdeki karakterler de farklı değildir.Onlar kendini tanıdıkça biz de tanırız.Ursula K Le Guin der ki:”Biz kitapları kim olduğumuzu bulmak için okuruz.Diğer insanlar-hayali veya gerçek-ne hissediyor ne düşünüyor…Bu bizim kendimize ve olacağımız kişiye ait anlayışımıza çok önemli bir rehberdir.”Bu yüzden ben,kıyamet sonrası eserlerin daha aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum.Konsept adından anlaşıldığı kadar karanlık veya acımasız değil bence.İnsan kültürüne temiz bir sayfa;bu kez doğrusunu yapabilmek için ikinci bir şans olarak gördüğüm doğru.Yeni başlangıçlar ve getirdiği imalar her zaman çok çekicidir.
Kıyamet sonrası eserler,toplumsal ve etik açıdan yaptığımız en büyük hataları yüzümüze vururlar.En sert eleştiriler bu eserlerde bulunur.Aynı zamanda bu yıkım olasığının kendisi bile,insan kültürünün korunması ve aktarılması için devasa bir uyarıdır.Toplumun ve insanın tekrar tanımlanması için bir şans,kültürün getirilerini tartmak ve elemek için bir ima,yeniden doğmak içinse bir umut…
Alın bir neden daha.

Hayal kurmaktan korkmayın:Hayal kuramayan insanlar ölü insanlardır,sadece bunu onlara kimse söylememiştir.
Umarım okumaktan benim yazmaktan aldığım kadar keyif almışsınızdır.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"War...War never changes.Men do,through the roads they walk."-Fallout

Hep yuvaya dönmek # 1

"Bir şeyin yarısı ve başka bir şeyin yarısı olmak,tam bir şey olamamak:Çocukluğumun acısı buydu.Büyüdükten sonra yaşamımın güçlü ve yararlı yanı da bu oldu." Ursula K.Le Guin

7 Eylül 2012 Cuma

Walking Dead İnceleme


Kirkman’ın yıllardır yazdığı,popülaritesini hiç kaybetmemiş çizgi roman.5 sene ardarda En iyi devam eden seri ödülünü kimselere bırakmadığını belirtmeliyim.Geçen sene yayınlanmaya başlayan dizisiyle hayran kitlesini daha da arttırdı.

Kirkman çok zeki bir adam; ekollerin açıklarını bulmakta ve düzeltmekte tanıdığım birçok yazardan daha iyi.Aynı zamanda trendlere olan hakimiyeti  de hayranlık uyandırıcı.2000’lerin başından beri yükselen zombi trendi-geçmişte de önemli bir konseptti ancak bu kadar ateşli bir izleyici kitlesine sahip değildi- sonunda onu hakettiği yerlere taşıyacak bir yazara kavuşmuş oldu.Nedenlerini şimdi açıklayacağım.
Kirkman korku unsurunun ölülerin serbest dolaşımından kaynaklanmadığını kattı zombi konseptine.Tehdit oldukları açık zombilerin ancak esas tehlikeli olanlar onlar değil:Çünkü hareketleri tahmin edilebilir ve stratejik düşünme fonksiyonuna sahip değiller.Sadece itkisel güdülenmeleri var bu da onları kolay avlar yapıyor.Ancak yaşayanlar,daha doğrusu hayatta kalanlar esas tehdit.Bilinen her kurumun çökmesiyle(din de dahil…neden? Ölüler yürüyor daha açıklamaya gerek var mı?)insanların üzerinde hiçbir otorite kalmamıştır,çoğu grup hayatta kalmak için işbirliği yapmaktadır.Kime güvenilip kime güvenilmeyeceği kesinlikle belli değildir.Normal hayatın ortadan kalkmasıyla kabile dönemlerinin şiddet ve açık rekabet ortamına dönüş yaşanmış,insanlar yaşamlarına devam etmek için tüm etiketleri ve etik değerleri çöpe atmıştır.Esas korku unsuru;Kirkman’ın romanında,budur.

Ana karakterimiz Rick Grimes,bir polis memurudur ve Atlanta’da yaşamaktadır.Bir çatışmada yaralanan Rick aylarca komada kalır.Uyandığında hastanenin terkedildiğini görür ve hastanenin yeni sahipleri olan ölülerle tanışır.Karısı ve çocuğunu aramasıyla macerası başlar.Rick’in geçirdiği değişimler hikayenin ana unsuru olacaktır.Gördükleri onu acımasız ve kimi zaman kanun kavramından uzak seçimler yapmaya zorlayacaktır.Kıyametin insanların içinde ne varsa onu ortaya döktüğünü öğretecektir.Bu esnada kendini gerçekten tanıyacaktır.
Kirkman,hayatta kalma ve yaşama konseptlerini son derece başarılı bir şekilde işlemiştir.Serinin adı da buradan gelmektedir.Yürüyen ölüler,dışarıda çürümekte olan talihsiz ruhlar değil her gün yaşadıklarıyla sınanarak içeriden çürüyen “yaşayan” insanlara göndermedir.İnsanca erdemler rafa kalkmıştır.İlişkiler çıkarcı değiş tokuşlarla yürümekte,çocuklar masumiyetin ne olduğunu bile bilmemektedir.İnsanlar yararlılıklara göre sınıflandırılmakta ve ona göre değer biçilmektedir.

Zombi kıyameti ortamında kimin beklentisinin ne olduğunu tam bilemem ama çizgi roman zayıf kalplere göre değil.Aynı zamanda dizisi güvenli oynamak adına esas eseri feci kırpmış,karakterleri rezil etmiş kimi yerlerde.Arada ki sertlik farkını şöyle açıklayayım dizi,eserin 10’da biri bile değil.Kirkman’ın kanı donduran zincire vurulmamış karakterleri çok daha canlı çizgi romanda.
Yürüyen ölülerin dünyası zayıf kalplere göre değil.Artık genç yok,yaşlı yok,güzel yok,çirkin yok…tüm kavramlar,tüm sıfatlar 2 tane:Yaşayanlar ve ölüler…Yaşayanların hızlı olması gerek,zeki olması gerek.Eğer yaşayan olarak kalmak istiyorlarsa tabi.
Akıl sağlığı kavramı sürekli irdelenir.Artık sağlıklı insanlar yoktur.Karakterlerin çoğu,bol bol travma yaşarlar,kaygı bozuklukları göze çarpar.Travma sonrası stres bozukluğu ise Kirkman’ın imzası gibidir.Çocuklar bu tarz bozukluklara daha açıktır ve yazar bunları göstermekten dirhem çekinmez.Kimi zaman karakterler şiddete aşık olurlar,artık onları durduracak bir şey yoktur.Sonuçta hem otorite yoktur hem de şiddet uygulanan acı çekme kapasitesinden(ölüler…çoğu zaman) yoksundur.Bu biraz da koşullara bağlanır.Sağlıklı birinin bu ortamda hayatta kalması çok zordur.Bu yüzden sağlıksız ya da daha doğrusu geçmiş Dünya’nın sosyal etiketlerini geride bırakabilmiş tüm karakterler,hayatta kalırlar ve yönetirler:Rick bunlardan biridir.

Seri okunmayı haketmiyor,talep ediyor.En son çıkan sayısı 101.Siz de yürüyen ölüler enfeksiyonundan payınızı alacaksınız o konuda endişeniz olmasın.Eğer kıyamet sonrası veya korku romanları sizi çekiyorsa,henüz okumamış olmanız ciddi bir kayıp.
“Dead don’t kill their own,İt’s the living you should be afraid of..”(Ölüler kendilerinden olanı öldürmez,esas yaşayanlardan korkun)
Yeni incelemelerde görüşmek üzere.

4 Eylül 2012 Salı

Gümüş Çekirgeler İnceleme


Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury’nin Mars üzerine yazdığı kronolojik hikayelerinden oluşan kitabı.Genel itibariyle başarılı bir yapıt,her bilimkurgu hayranının okuması gereken kitaplardan birisi.
Bradbury,kitabın genelinde ufak hikayeleri kronolojik sıraya göre düzenlemiş;her bir hikaye farklı bir doku farklı bir konsept sunuyor.Bu açıdan Ben,robot’a benzetilebilir.İnsan kültürü,doğası incelenmiş hikayelerde;karanlık da olsa çarpıcı tespitler ve tatlı kurgu oyunlarıyla süslenmişler.İnsan doğasının yıkıcılığı sıkça eleştirilmiş,bahane ve yalanlarını yeni “dünya”lara taşıyan insanların hüsran dolu sonları sıkça betimlenmiş.Psikolojik derinlik verdiği karakterlerin çoğu kendimizden bir parça bulup çok da hoşlanmayacağımız özelliklere sahip.Zaten kitabın esas vurucu yanı da burası…Fazla dürüst.İnsanların kendine yıkıcı doğası,çekirge sürüsü anlamına gelen “locust” ile betimlenmiş,bu kavram bilimden güç alan açgözlülüğün ve tahakküm arzusunun doğaya atfı olarak gözüküyor kitapta.İnsanlar,insanlıktan çıkarılmış ve doğanın yıkıcı bir gücü olarak tasvir edilmiş.
Yazarın gücü anlattığı hikayelerin içerisindeki insanların bugün bile çevremizde gördüğümüz zayıflıklarını açığa vurmasında yatıyor bence.
En çok okumaktan keyif aldığım hikaye ise insanlar çoktan terk etmiş olsa dahi günlük işlerini aksatmadan sürdüren otomatik bir evin anlatıldığıydı.Ben o hikayeyi açıkçası,günlük rutinleri arasında robot gibi yaşayan insanlara çok sert ve merhamet yoksunu bir gönderme olarak algıladım.
Sözün özü kitap,son derece başarılı ve kütüphanesindeki sıcak yuvayı açıkça hak ediyor.Ancak eleştirmeden yapamayacağım tek yanı,kurgu oyunlarında kullandığı psikoloji teoremlerinin çoğunun yanlış olduğu…Yazıldığı döneme bakılırsa yazarın bunu bilmesi pek mümkün değil,ancak benim gözüme battı.Benim açımdan zevkli bir molaydı,umarım sizlerde okumaktan keyif alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.