31 Ocak 2015 Cumartesi

Görevimiz Uzay Boşluğu, Frank Herbert



Tau Ceti’ye yapılacak zorlu yolculuk için kullanılan klonlar ilk 4 yolculukta başarısız olmuştur. 5 Dünyalı adlı gemi, “Otomatik Akıl Merkezi”'ni öldürüp komutayı ele geçiren mürettebatı sayesinde yolculuğa devam etme şansı bulmuştur. Bickel, başarısız kaptan Tim’in yerine yönetimi ele alıp yolculuğu tamamlayabilmeleri için biyolojik parçası olmayan tamamen mekanik bir zeka yaratma çabasına girişmiştir. Klonların yolculuğu tamamlayabilmek için mekanik, fiziksel ve psikolojik zorlukların üzerinden gelmeleri gerekecektir...


Yumurta şeklindeki uzay gemisi, “Koza”, demirden bir rahim temsili olarak okurun karşısına çıkarken, cam rahimlerde büyümüş klonlar üzerinden bolca Freudyen ima yürütülüyor. Klonların mal olarak kabul edildiği ve dikte edildiği kurguda klonlarla herhangi bir ilişki kurulmasını engellemek adına Ay üssü çalışanları tüm diyalogları camlar veya monitörler ardından gerçekleştiriyorlar. OAM’ın çıldırıp mürettebatı öldürmeye başlamasını yüce bilim adamlarının öngörememesi veya önemsememesi motifi klonların harcanabilir olduğu düşüncesini vurguluyor. OAM’lar bilgisayar arayüzüne bağlanmış kavanoz içindeki beyinler olarak Broca’nın beyni atfında bulunurken, Damasio’yu doğrular biçimde bedensizliğin şizofreni, yabancılaşma ve deliliğe neden olduğu vurgusu aynı zamanda mekanik bilinç yaratmanın önündeki güçlüklerden birini de işaret etmekte.



Bilincin ne olduğu ve tam olarak nerede başladığı sorguları çok sayıda metafizik ve nörofizyolojik irdelemenin geçtiği romanda sıklıkla geçmekte. Shakespeare atfı yapan yazar, yaşamanın tanımı konusundaki tartışmaları da inceleyerek metnini zenginleştirmiş. “Klonların ruhu var mı? Kopyalandıkları kişiyle tamamen aynılar ve aynı hafızaya sahipler mi?” gibi sorulardan metin boyunca genellikle uzak duran yazar, hipnoz ve klasik şartlanma gibi bilim adamlarının cephaneliklerini klonların üzerine boşaltarak buna benzer irdelemeleri boş bırakmış. Bickel karakteri, sınırları olmayan bilim adamı olarak sağlam ateist argümanlar yürütüyor; Prue, Descartesçi bir tahakküm unsuru olarak kendi bedeni üzerinden insan ruhu ve zihnine hükmetmenin yollarını arıyor, Flattery hem sosyal hem de tıbbi iktidar olarak ( papaz / rahip ) varoluşlarını sorgulayan klonları dini nutuklarla uyuytup görevlerinden başka şeyler düşünememelerini sağlamak rolünü üstleniyor. Bickel modern bir Dr. Frankestein iken Flattery karşı ağrılığı gibi davranıyor ve metafizik açılımlamacı ve dini fanatik olarak göz dolduruyor. Timberlake yaşamın kutsallığını vurgulamaktan başka boyutu olmayan zayıf ve tek boyutlu bir karakter olarak kurgulanmış, yolculuğun askeri yönünü temsil etmekte.




Yazım hataları sıklıkla göze çarparken, gerilimi son derece yüksek tutan metin okuru kendine bağlamayı başarıyor.Bilinci biyolojik süreçlerden ayırma çabası, algısal perspektifleri bilgi felsefesi ışığında ele alınmış. Huxley atfı yapan yazar, bilincin tersine mühendisliğine giriştiği zaman metin teknik bir kullanma kılavuzuna dönüşüyor ve elektronik mühendisi, yazılımcı veya çılgın bilim adamı olmayan tüm okurlar için salyangoz hızında gelişen bir laf kalabalığı oluyor. İnsan merkezcilikten son derece uzak olan roman ağırlaşan temposu ve fazlasıyla teknik dili ile okurunu kendinden soğutabilir. Roman HARD ( gerçekten ) SF türüne dahil ve Makineden Tanrı ( deus ex machina ) motifine fazlasıyla bel bağlamış durumda. Yolculuğun sonunda ortaya çıkan yapay bilinç klonların kendisine tapınmasını talep ederek metni kapatırken ortaya çıkan tutarsızlık metnin tümünü ve kurguyu tehlikeye düşürüyor. Klonların yapay bir bilinç yaratıp yaşanmaz olduğu iddia edilen bir gezegende ( ki yolculuğun 400 yıl süreceği sürekli belirtildiği halde sürmüyor.. ) medeniyet kurmalarının insan ırkına veya bilimin ilerlemesine ne gibi bir katkıda bulunacağı soruları havada bırakılıyor. Çok başarılı bilinç, din ve sosyolojik sorgulamalar dışında zayıf kalan, ortalamanın çok az üzerinde bir hard SF.