30 Haziran 2013 Pazar

Gölge Oyunu, Ray Bradbury Anısına


Gölge Oyunu, usta yazar Bradbury anısına toplanmış ve derlenmiş öykülerden oluşan bir saygı duruşu.

Her öykü sonunda öykü sahibi yazarın düşüncelerinin yer aldığı pasajlarda Bradbury öykülerine yapılan atıflar, öyküler altındaki dipnotlarla da desteklenmiş. Usta yazarın, öyküleri kaleme alanlar için ne anlama geldiği, metinlerinin onları nasıl etkilediği, tekniklerini nasıl şekillendirdiğine dair paylaştıkları düşünceler samimi ve saygı dolu. Kitabın sonundaki ekte tüm yazarların kısa öz geçmişleri belirtilmiş. 

Öyküler klasik Bradbury tarifleriyle yazılmış. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman karanlık ama her zaman insana dair, eleştirel ve uyumculuk karşıtı, varoluşçu esintiler içeren metinler güçlü kurgu oyunları ve insan doğasını sorgulayan motiflerle birlikte akıcı, yoğun, duygusal yumruklar savuran öykülerin her biri farklı bir tat ve dokuya sahip. Bazı öykülerde Brabdury'nin en tanınmış eserlerindeki karakterle özdeşleşen  yazarlar farklı bakış açılarından bunları yorumlamışlar. Aralarındaki en etkili yorum olarak ise "Resimli Adam" 'a atıfta bulunan " Dövme" öyküsü göze çarpıyor.

En çarpıcı öykü olarak ise Mort Castle'nin "Işık" adlı öyküsü, ritmi ve kelimelerinden sızan hüzünle sarhoş edici bir etki bırakıyor. " Telefon Görüşmesi", zamanda atlamalar yapan kurgu oyunuyla varoluşçu çıkarımlarda bulunuyor, sert sonu ile okuru şaşırtmayı başarıyor. Öykülerin doğası sıradan roman ve öykülerde bulunmayan "garip" soruları cevaplamaya çalışan yazarların kollektif bir çabasını andırıyor: Hayatınızın aşkıyla o öldükten sonra tanışsaydınız ne olurdu? Hayatınızı mahveden  ailedeki ölümün dolaylı sorumluluğu sizde olsaydı? Hayatın kendisinden çok hikayelere aşık olsaydınız? Teninizde bitmeyen matineler oynasaydı? Yazarlar bunlar gibi ve daha pek çok soruya öykülerinde cevap aramışlar.

Eser, korku, gizem, fantezi, bilim kurgu ekollerinden çıkmış olan öykülerin toplamı. Bu ekollerden kitap okumayı seven kimseleri ve Bradbury'nin  ekollere katkısını merak eden tüm okurlara seslenecektir. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

26 Haziran 2013 Çarşamba

Beyin Ve İç Dünya, Mark Solms & Oliver Turnbull


Psikanaliz ve nörofizyolojiyi sentezleme yönünde cesur bir çaba, güzel bir çalışma.Yazarlar anatomi bilgileri ve tanımları vererek metinlerine giriş yapmışlar. Verilen basit grafikler kavramların algılanmasına yardımcı olmakta. Nörofizyoloji ile devam etmiş en önemli nöral taşıyıcıları ve modülatörleri açıklamışlar. Zihin - beden sorununa değinen bilincin eşbağıntılarını arayan metin, materyalizm ve idealizmin bilek güreşine sahne olmuş. Zihnin, sinir hücrelerinin daha yüksek düzeyde örgütlenmesi olduğu belirtilmiş, zihinle ilgili tüm görüş bildiren felsefe ekollerinin açılımları yapılmış.

Charcot ve Broca'ya saygı duruşu içeren pasajlardan sonra karşıt kutuplu 2 görüşü sentezlemeye çabalayan ilk uzmanın Freud olduğu ifade edilmiş. Onun Mirasını devralan Luria'dan da sıkça alıntı yaparak zekanın tanımlanmasındaki zorluklar açıklanmış. Turing Testi ve yapay zeka sorunsalı üzerinde durulup, karşıaktarımın empatinin  temeli olduğu belirtilmiş. Zihnin algılanmasının önündeki öznellik engelinden detaylı bir şekilde bahsedildikten sonra nörolojik hasarlar ve ünlü Phineas Gage,  Broca'nın " Tan- Tan" vakası ele alınıyor. Körgörü ve amnezi gibi hasarlanmalar açıklandıktan sonra bilindışı görüp hatırladığımızı ifade eden metin, görsel deneyimler üzerinden bilinçli düşünmek için bu deneyimlerin sözcükler olarak kodlanması gerekliliğine dikkat çekiyor.

Damasio'nun çalışmalarından övgüyle bahsedilirken " çekirdek bilinç" kuramını alıntılıyor, evrimselci görüşü pekiştiren "tüm memelilerde çekirdek bilinç bulunur" gibi çıkarımları okurla paylaşıyorlar. Bilinçli farkındalığın zeminin duygusal farkındalık olduğunu ifade edip ilginç vaka özetleri ile metin süsleniyor. Psikiyatri de kabul edilen bilindışının fizyolojik değerlendirilmesini incelikli bir şekilde ele alıp bir duygu hissedildiğinde olayın kendisini değil öznel yanıtımızı hissettiğimiz belirtiliyor. Duyu modalitesi ayrımları, sanal bedenler, algı ve beyin haritalarına girip 4 temel duygu kumanda sistemi olduğu ifade ediliyor: Arayış, Öfke, Korku, Panik.

Özellikle bebekli dönemindeki hafızanın durumuyla ilgili yorumlarda Bowlby atıfları gözden kaçmıyor. Anlamsal ,epizodik, işlemsel bellek tanımları yapıldıktan sonra ayrımları ve deja vu gibi fenomenlerin nasıl oluştukları belirtildikten sonra hipokampus'un önemine değiniliyor. REM aralığının düşlere denk olmadığı ifade eden yazarlar, arayış sisteminin aşırı çalışmasının şizofreniye, yapay yollarla uyarılmasının ise psikozlara neden olduğunu belirtiyor. Beyin dahil insanın varsayılan planının dişil olduğu belirtilirken, cinsiyet kimliğinin beyin kimyası ile olan ilişkisi tartışılmış.

Son bölümleri Freud'un çalışmalarına ve psikanaliz, psikiyatriye bir güzelleme olarak ele alan yazarlar, her iki ekolün eksiklerini ve yapabileceği katkıları son derece tarafsız bir gözle tartışmayı başarmışlar. Kimi kuramlar yıkılmış, kimi yanlış bilgiler literatürden kaldırılmış da olsa kitabın genelinde Psikanaliz ekolünün çoğu çıkarımı ve kuramı fizyolojik olarak da kanıtlanmış. Detaycı yapısı, incelikli tartışmaları, tarafsız yaklaşımı ile okunmayı kesinlikle hak ediyor. Dili çoksatar kıvamı basitlikte değil, dolayısıyla nörofizyolojiye giriş için uygun bir kitap olma özelliği taşımıyor; ancak konuyla ilgilenen kişilere çok şey sunuyor. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

20 Haziran 2013 Perşembe

Yürüyen Kentler Serisi, Philip Reeve


YÜRÜYEN KENTLER

Günümüzden binlerce yıl sonrası... Dünya tanınmayacak durumdadır. Kaynaklar kısıtlı olduğu için ünlü bir bilim adamının bulduğu "Yürüyen Kent" fikri, yerleşim alanlarını harekete geçirmiş; av peşinde dolanan veya büyük kentlerden saklanan yerleşim yerlerini içeren yapay bir ekoloji oluşmasına neden olmuştur. Londra'da 3. seviye bir çırak olan Tom Natsworthy, genç bir hayalperesttir. Çocukluk kahramanını suikastten kurtarması onu vahşi Çorak Topraklarda sürecek olan bir kovalamacanın içine itecek, hayatını korumaya çalışırken tüm kabullerini sorgulayacaktır. 

"Kentsel darwinizm" olarak ifade edilen dini inanca yakın olarak algılanan görüş, aslında sosyal darwinizmin bir uyarlaması. Yazar, "kentin kenti yediği" bir dünyayı anlatırken Hobbes göndermesi yapmakta. Kentsel darwinizm, teknokratik bir oligarşinin iplerini elinde tuttuğu sert bir kast sistemiyle destekleniyor. Mühendisler en güçlü sosyal klanlar olarak okurun karşısına çıkarken Mobillik Karşıtı bir yapılanma yürüyen kentlerin ulaşamayacağı yerlerde sabitlenmiş yerleşim yerlerinde yaşayan insanlar da okurun tamamen futurist bir tema içinde kaybolmasını engelliyor. Mobillik karşıtları terörist ve marjinal olarak algılansalar da tüm kentler arasında havacılar sayesinde dolaylı bir ilişki kurulmuş.

Kıyamet sonrası bir dünyada sıklıkla çevreye verilen hasar güzel tasvirlerle aktarılıyor, üstün kast olan Mühendisler Loncası'nın yanlış seçim ve kibri üzerinden elitizm ; mekanize zombiler yaratan, kıyamet silahları icat eden bilim adamları üzerinden doğal olana tahakküm arzusu eleştirilmiş. Hester karakterinin davranış bozuklukları ve tepkileri sıkça kayıtsızlık uyarısı olarak okurun karşısına çıkıyor. Altta yatan sosyal darwinizm teması faşizm esintileri içeren algılar içermekte.

Kurgu sürükleyici ve akıcı ancak bazı motifler üzerinde yazarın biraz daha çalışması gerektiği izlenimi uyandırıyor. Romantik ilişki motifi biraz kuru kalmış. Karakterler genel olarak inandırıcı ve yapay durmuyorlar ancak belli stereotiplerin de dışına taşmıyorlar. Dengeli bir kitap ve keyifli bir okuma sunuyor.  Kıyamet sonrası ve "steampunk" öğelerini birleştiren eser yeni kapak tasarımlarıyla daha atmosferik duruyorlar. Tüm bilim kurgu hayranları ve yeni bir şeyler okumak isteyenler için iyi bir seçim olacaktır.


İHANET ALTINI

Hester ve Tom, şehirler arası ticarette çalışmaktadırlar. Hava gemileri sayesinde hiçbir şehirde uzun süre kalmadan sıklıkla seyahat etmekte,ilişkilerinin tadını çıkarmaktadırlar. Ancak Ünlü bir yazarın gemilerini kiralamasıyla Eski Dünya'nın efsanelerinin için dalacaklar ve geleneklerine fazlasıyla saplanmış Anchorage şehrinin kaderini belirleyecek bir maceraya sürükleneceklerdir. Arkhangel Şehri, havacılara bulundukları şehrin koordinat ve rotalarını satmaları karşılığında altın önermektedir. Bu avcı şehrin dahil olacağı bir kovalamaca Yüksek Buz'u temelinden sarsacak olaylara başlamasına neden olacaktır... Anchorage ve Arkangel arasındaki kovalamacaya dahil olacak olan Mobillik Karşıtlarının aşırı ucu, Yeşil Fırtına yeni bir çağa öncülük etmek adına korkunç deneyler düzenlemektedir. Eski Dünya'ya Yarış bitmeden Dünya tamamen değişecektir...

Kurgu özellikle "ihanet" teması üzerinde yoğunlaşıyor. Şehirlere hakim olan güvensizlik okura son derece iyi aktarılmış. Gelenekselcilik ve yenilik arasındaki mücadele, kurgu oyunlarında kullanılan yeni grup ve fraksiyonların oluşmasına mantıklı bir taban sağlamış. Bir aşk üçgeni içerisinde sıkışıp kalmış olan kurgu, Yüksek Buz'daki farklı fraksiyonların ava katılması sayesinde hareket kazanıyor. Eski Kıta ile ilgili efsaneler ve kaşifler göndermeleri merak öğesini iyi kullanan yazarın okura akıcı bir okuma sunmasını sağlıyor. Yazar Mobillik Karşıtları ve yürüyen kentler arasında bir savaşın tohumlarını ekecek kurgu oyunları kullanırken şehirlerden beslenen "parazitler" bu yapay ekolojiye taze kan olan yeni bir fraksiyonu oluşturmuş. Monarşik düzenine fazlasıyla bağlı olan şehir motifi, çürüyen statüko göndermesi olarak kullanılmış. Mekanik zombiler öncekinden daha korkunç ve deforme şekilde okurun karşısına çıkarken doğaya tahakküm ve yapay ekoloji hissi verilen detaylı şehir tasvirleriyle desteklenmiş. Aşk üçgeni kuru ve yalın bir motif olarak üzerinde çalışılması gereken bir öğe hissi uyandırıyor.

Geneli itibariyle ilk kitabın performansının altına düşmeyen ama üzerine de fazla çıkamayan bir eser, tıpkı ilk kitap gibi keyifli bir okuma sunuyor. Rahatlıkla öneriyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

NOT: Son dönemlerdeki toplumsal olaylara aktif desteği ve duruşu ile takdiri hak eden yayın evi bu taze yayını ile bilim kurgu hayranlarını tatmin edecektir. Redaksiyon ve çeviri hatasına rastlanmıyor ve okuma zevki  kesilmiyor.










8 Haziran 2013 Cumartesi

Kıyamet Sonrası Günlükleri

Kıyamet Okulu, Scott K. Andrews

Lee Keagan, 15 yaşında bir lise öğrencisidir. Dünyayı kasıp kavuran salgın sonunda 0 Rh (-) kan grubuna sahip olmayan herkesin yaşamını kaybettiği bir dünyada tek başınadır. Annesini gömdükten sonra, babasının onu bulabileceğinden emin olduğu tek yere gitmek için yola koyulur: St. Mark lisesi... İngiltere'nin yarısını tek başına kat eder. Okuluna ulaştığında henüz masumiyetini ve çocukluğunu yitirmemiştir. Ancak kabile dönemine dönüş yaşayan dünyada; güvensiz topluluklar, sapkınlıklarını ifade edebilmek için dini metinlere sarılan deliler, modern toplumun yıkımıyla tüm sosyopatlıklarını sergileme şansına kavuşan zorbalar bulunmaktadır. Lee, önce katil sonra bir hain ve lider olmayı en zor yollardan öğrenmek zorunda kalacaktır.

1. tekil üzerinden yazılan eser, inandırıcı ve samimi. Kimi yerlerde kurgunun inandırıcılığına darbe vuran hatalar göze çarpsa da yazar örgüsünü sıkı tutmayı başarmış. Akıcı ve merak uyandırıcı öykü örgüsü okuru içine çekmekte zorlanmıyor. tasvirlerde son derece başarılı olan yazar, özellikle şiddet kareografilerinde elini sakınmamış. Okul motifi, yeni bir yaşam tarzını öğrenme vurgusunu yapmakta başarılı olmuş. Cinayet psikozunu sıkça irdeleyen eser; çocuksu bir tınıyı, ufak da olsa bir masumiyet hissini korumaya çalışan karakteri ön plana sürüp bolca gri alanla dolu olan yeni dünyayla okuru ve karakteri sınamaktan çekinmiyor.

Boş zaferlerin bulunduğu, her an yitebilecek akıl sağlığı ve dikkatsizliğin kesin ölüm anlamına geldiği bir dünyada hayatta kalmaya çalışan çocuklar üzerinden basit grup dinamikleri ve modern toplumun otopsisi yapılırken, Makyavellist algı tartışılıyor. Yazar, özellikle grup dinamikleri ve liderlik modelleri üzerine kurguladığı bir pasajda gerçekten  sağlam tespit ve ifadelerle kurgusunu destekliyor. Kalbi zayıf kimselere ağır gelebilecek bir eser. Kıyamet sonrası ve bilim kurgu seven herkesin keyifle okuyabileceği bir eser olmasına karşın redaksiyondaki hatalar dikkatli gözlerden kaçmayacak ve can sıkacaktır: Mota mot çeviri yüzünden anlamsızlaşan ve dipnotla desteklenmeyen pasajlar mevcut...

Ok Diyarı, Paul Kane


Robert, Salgın sonrası İngiltere'de bir efsane haline gelmiştir. Kolluk kuvveti olan Korucular geri teknoloji ürünü olan silahlarda uzmanlaşmış güvenliği sağlamaya çalışan bir örgüttür. Notingham Şerifi ve Çar adlı tiranları deviren Korucular sınırlarını genişletmiş hizmet ve güvenliği Galler ve İskoçya'ya taşımaya çabalamaktadır. Robert, Halk arasındaki ismiyle Robin, yeni ortaya çıkan düşmanlarını bu kez hafife mi almıştır? Kuzeyde yeni bir güç odağı olan Karadul, Güneyde ise Ejderha Korucuları sıkıştırmakta sınırları ve tüccarları taciz etmektedirler. Robin öncelikle kuzeydeki tehdide yönelir, bilmediği şey ise düşmanlarını geçmişinden gelen başka bir gücün desteklediğidir. Robin mücadelesini bitirmeden geçmişin günahlarıyla da yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Robin Hood, karakteriyle özdeşleşen Robert stereotipin dışına çıkamıyor. Gerçeküstü motifleri bolca kullanan yazar, metnin inandırıcılığını zedeleyen çok kurgu oyunu kullanmış. Yan karakter ve düşman tiplemeleri de kuru ve boyutsuz kalan öğeler olarak okurun karşısına çıkıyor. Mümkün olduğunca zengin bir kültür dokusu kurmaya çalışmak adına geçmişin kabuslarını dirilten yazar, "Çarlık Rusyası", "Nazi Almanyası" gibi motifler kullanıyor ancak farklılıklara vurgu yapılmadığından dolayı tüm karakterler birbirine benzemekte. Sadece akıl sağlığı açısından farklılıklar bulunan karakterlerin yönsüz oluşu kurguyu baltalarken redaksiyondaki gülünç hatalar okuru kitaptan soğutuyor. Kimi yerlerde inandırıcılığı hepten bırakan yazar, aksiyonla dolu pasajlarda kurgusunun ucunu açıkça kaçırıyor, mantık hatalarından kaçınamıyor.

Kıyamet sonrası ve bilim kurgu fanatiği değilseniz zevk almanız zor olan bir eser. Başka incelemelerde görüşmek üzere.




İktidarın Mahkumları, Arkadi& Boris Ştrugastki


Maxim Kammemer, genç bir öncüdür. Dünyaları gezip örnekler toplayan, toplumları inceleyen Maxim, son yolculuğunda nükleer felaketle kavrulmuş, savaş yüzünden kanla sürekli ıslanan bir gezegene iniş yapar. Aracının yok edilmesi onu bu hırçın gezegende mahsur bırakır. Altı parmaklı, ön yargılı ve savaşa susamış geri kalmış bu tolumda modern bir Robinson Crusoe haline gelen Maxim, toplumu ve gezegeni mahveden sorunlarla tek başına savaşmaya karar verir. Öncelikle bir mahsur, ardından asker, militan olan bu genç insan acaba kurtarıcı olabilecek midir?

Açıkça bir Sovyetler eleştirisi olan Gezegenin bir adı yok. Yazarlar bürokratlara ve tüm dünyayı yöneten süper elit grup olan Yaratıcı Efendiler üzerinden sosyal adalet ve elitizm tartışması yürütmüşler. Anti militarist yaklaşımları her 2 taraftan da ele alan yazarlar, " bitmeyen savaş" motifini toplum üzerinde bir kontrol mekanizması olarak kullanmış. Devlet, her  gün 2 kez radyoaktif dalgalar aracılığıyla toplumun içindeki vahşi yanları ortaya çıkarmakta bu hırçınlaşmayı "dışarıdaki" düşmanlara yönelterek uysal ve emir almaya açık bir toplumu desteklemektedir. Ancak bu yayınlara dayanamayan "hala sorgulayan" bir "dejenere" takımı mevcuttur. Degen ler bu yayınlar esnasında korkunç acılar çekmektedirler. Teknoloji seviyesi düşük olan bu toplum dışarıdan gelebilecek bir saldırı korkusuyla yaşamaktadır.

Ana karakter olan Maxim, devletin radyoaktif yayınlarına bağışık, fiziksel açıdan görülmemiş dayanıklığa sahip, dövüş sanatları ustası bir dahi... Çizilen karakter profili elle tutulur bir inandırıcılığa sahip olmadığı gibi ve yazarlar ona eksiklik bulmakta zorlanmış gibi gözükmekte. Ana karakterin zayıf yanı, çocuksu kaçacak bir saflığa sahip olması. Bu çok ciddi bir mantık hatası olarak okurun karşısına çıkıyor. Maxim, en ileri mühendislik, fizik, kimya, astronomi, toplum bilimleri gibi konularda saatler içinde ustalaşmasına rağmen, içinde yaşamak zorunda kaldığı toplumun dinamiklerini algılamaktan aciz. Kurgu oyunları bir gerçeklik sorgusuna dayanıp K.Dick vari bir altyapı kurmaya yaklaşmışken yolundan saparak hem ana karakteri hemde kurguyu boşlukta bırakıyor. Yazarlar arasındaki geçişler son derece bariz. Yalın ve sürprizlerden uzak olan kurgu, "aniden", "bir anda" gibi bağlaçlarla okuru eserden soğutma konusunda ( ortalama 12 cümlede bir kullanılmakta ) son derece başarılı. Karakterler kuru ve arka planları zayıf.

Elitizm ve bürokrasi mekanizmasını kitap boyunca yerden yere vuran yazarlar, bir kurgu oyununda okuru şaşırtmak amacıyla tüm eleştirileri ve çıkarımlarını yıkıyorlar. Doğu bilim kurgusuyla özellikle ilgilenmiyorsanız donuk ve zayıf kurgusu sizi itecektir. Başka incelemelerde görüşmek üzere.