29 Kasım 2012 Perşembe

Uzayın Sınırları, İsaac Asimov




Usta bilim-kurgu yazarı ve aynı zamanda bilim insanı olan Asimov'un gazetelerde yayınlanan makalelerinden seçmelerinin toplandığı kitabı. Kitap İnkılap yayınlarının bestseller'larından biri olmuştur.

Asimov, öncelikle insanın geçmişini sorguluyor ve bilim ışığında bizleri evrimimizin ilk günlerine götürüyor.Daha sonra teknoloji ve bilimin geldiği son noktaları aktarıp bizi uzaklara simsiyah denizlere taşıyor. Son sınırda, bugüne kadar edinilen bilgileri paylaşıyor.Tartışmalı konulara açıklama getiriyor ve uyarılarda bulunuyor.

Daha 88'de küresel ısınma, ozondaki delik gibi ciddi küresel sorunların aşılması için insanlığı kibar biçimde uyaran yazar aynı zamanda Sovyet ve Amerikan rekabetinin sona ermesi gerektiğini savunuyor. Uzlaşmaları tarafsız bir konuda yapmanın önemine parmak basıyor. "Eğer bilim adına hep beraber çalışırsak farklılıklar o kadar da önemli olmayacaktır" çıkarımını yapan yazar, Ay ve Mars'taki kolonilerden ve bunların tıpkı Antarktika gibi serbest bilimin icra edileceği vahalar olacağından da bahsediyor.

İnsanların gözünü korkutan konuları, lisede öğrendiğimiz temel bilgilerin dışına çıkmadan kuram ve isimlerle bulandırmadan anlaşılır ve sohbet tarzındaki üslubu ile rahatça aktarıyor. Şaşkınlık uyandırıcı gelişme ve hiç duymadığımız konulardan bahsederken bile akıcılığını kaybetmiyor. Meraklı bir yapınız varsa yeni bir başucu kitabı buldunuz diyebilirim. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere

23 Kasım 2012 Cuma

Source Code



Colter, bir trende uyanır. En son hatırladığı şey Afganistan'da helikopter pilotu olarak göreve çıktığıdır ancak Chicago'ya giden bir trenin içindedir. Trendeki bomba patlayacak ve Colter'ın yerine geçtiği Sean Fentress ve diğer tüm yolcuları öldürecektir. Ancak Colter bombayı koyan şahsı bulana kadar trene dönmeye devam edecektir. her seferinde faili tanımlaması için 8 dakika süresi vardır. Acaba Colter felaketi önleyebilecek midir?

 

Colter, arada gerçek dünyaya çağrılır... Uslu bir asker gibi direktiflerini alır ve görevini yerine getirmeye çalışır. Onun dış dünyayla bağlantısı Goodwin'dir. Kafa karışıklığı ve bocalamalardan sonra kendi kaderini de merak eden Colter'ı tatsız süprizler beklemektedir. Sean'ın rolüne alıştıktan sonra trendeki yolcularla da bağ kuran Colter, felaketi önlemeye çalışırken çevresindeki insanları da tanımaya çalışır. Programın sorumlusu ve icadın babası olan Ruthledge onu son noktasına dek zorlayacak, tıbbi iktidar olarak rolünü kişisel hırslarının arkasına saklanıp yerine getirecektir. Boş yere mi uğraşmaktadır? trendeki herkes çoktan ölmüş geri döndürülemez bir alt rutin bir program matriksi midir? Yoksa daha fazlası mümkün müdür?

 

Film efektleri ve yüksek temposuyla keyifle izleniyor. 2012 en iyi senaryo ödülünü almış olan film döngülerini ve geçişlerini ustaca kullanıyor. Süprizlerle ve kurgu oyunlarıyla sürüklüyor. Ancak bir yerde korkunç bir mantık hatası var, onu göz ardı ediyorum çünkü film gerçekten başarılı. Tıbbi iktidarı yerdiği bölümler, sevimli flört senkronlarıyla bir çok duyguya hitap ediyor. Başarılı bir bilimkurgu.

 

Colter rolünde,Jake Gyllenhaal son derece güçlü bir oyunculuk sergilemiş, Christina  rolünde Michelle Monaghan sempatik jestleri ve sevimli haliyle kurtarılacak kızı iyi sunmuş. Ruthledge rolünde Jeffrey Wright, tıbbı iktidarın soğuk ve analitik vurdumduymazlığını simgeleştirmiş güzel aktarmış. Goodwin olarak Vera Farmiga, emir kulu olmanın zorluğunu ve askerler arasındaki sözsüz saygıyı sunmakta başarılı. Oyunculuk gerçekten üst kalitede. Keyifle izlenim sunuyor ve akıcı yapısıyla hiç sıkmıyor. Keyifli seyirler dilerim. Başka İncelemelerde görüşmek üzere.


Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis, Philip K. Dick




Jason Taverner, ünlü bir şarkıcı ve Tv şovu sunucusudur. 30 milyon insanın hayran olduğu bir fenomen, aynı zamanda  elitist bir genetik mühendisliği ürünüdür. "Altılar" diye bilinen bu üstün insanlardan olan Taverner'in dokunulmazlığı eski flörtlerinden birinin intikam almasıyla kalkar. Başka bir gerçekliğe uyanan şovmen gene aynı polis devletindedir, zaman kayması da yoktur... Amam kimliksizdir, hiç doğmamış hiç işlenmemiştir. Artık dokunulmaz değildir, ünlü değildir. O hiç kimsedir, artık sıradandır: Herhangi bir muhbirin polislere satacağı isimsiz bir kanun kaçağı...Kendi gerçekliğine,ününe ve hayatına kavuşabilecek midir?

Ustanın kurduğu dünyada ırkçı, baskıcı bir düzen hüküm sürmektedir. Öğrenci ve öğretmenler üniversitelerde karantina altına alınmış, bodrumlarda kurdukları kibubtz'larda hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Polis devleti temellerini bürokrasiyle sağlamlaştırmış, medya desteğiyle güçlendirmiş ve mahremiyete her an tecavüzle perçinlemiştir. Burası öyle bir dünya ki, kimliksiz olmak zorunlu-işçi-kamplarına tek seferlik bilet anlamına geliyor. Paranoyak ve güven yoksunu ortam, muhbir kaynayan sokaklarla pekişiyor. Benjamin Franklin göndermesiyle pekiştirilen tersine bir toplum mühendisliğinin ürünü olan bu dünya, dehşet verici bir distopya.

Ana karakter, hedonist, bencil, ırkçı, hırslı ve sadakatsiz bir adam. Spot ışıklarının altına dönmek dışında bir gayesi yok. Bu herkesin birbirini kullandığı dünyada o sıradan bir adam, herkes gibi kullanıyor ve kullanılıyor. Elitizmi ve şöhret imalarını bu karakter üzerinden eleştiren yazar, polisleri, "sistemin koruyucularını" da boş bırakmıyor. Takım elbiseli avcı-katiller değil onlar, her insan gibi günah ve sırları var...Polisler bile bilinçaltlarında sistemi desteklemiyorlar. Nostaljik hobilere sahip olan karakterler, geçmişe özlemin elit kimselerin tekelinde olduğu çıkarımıyla desteklenirken sisteme karşı duruş iması da taşıyor. Polislerde medyayı ustaca kullanıyorlar; aslında kaçan da kovalayan da şov dünyasına ait. Her iktidarın ıslak rüyası olan "ölüm-şalterleri" ( kill-switch) 'e sahip olan polislerden kaçış yok burada.

Dünyanın dayattığı yalnızlık ve güvensizliğe kalkan olsun diye üretilen küçük telepat oyuncaklar, çoğu zaman insanlardan daha dürüstler. Tıp tarihinin en ilginç vakalarına el atmaya devam eden yazar, nörofizyolojik bozukluğu, psikoz ve nevrozları yetkin bir şekilde kullanmış. Kaçan ve koyavlayan arasındaki dansı güzel aktaran yazar, geçişleri düalist bir dengede vermiş okurlara. Empati ve sempati gibi kavramları bulundurmayan karaktere, bu kavramlara en uzak kişiler yardım etmeye çalışıyor ( tıbbi iktidar olarak aldım yergiyi ) Sübyancılık, homoseksüellik, ensest, psikozlar, sanal seks, cinsel esaret gibi çok cesur motifler ören usta, çok güzel bir esrar halüsinasyon senkronu kurgulamış. Freudyen sürçmeleri kıvrak kullanmış ve kelime oyunlarıyla oyulmuş zekice bir kara mizah katmış kitabına.Karakterlerini samimi ve yersiz itiraflarla detaylandırmış, çok güçlü tasvir, çıkarım ve fikirlerle pekiştirmiş.

Ustanın en güçlü eserlerinden biri olan bu kitabı türün ve yazarın tüm hayranlarına, ve yeni şeyler okumak isteyen herkese gönül rahatlığıyla öneriyorum. keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere..

21 Kasım 2012 Çarşamba

Hitchhiker's Guide To The Galaxy



Arthur Dent, sıradan biridir. Sıradan bir perşembe sabahı uyanır ve evini yıkmak için bekleyen buldozerlerle karşılaşır. Ancak Arthur'un sorunları yeni başlamaktadır. Dünya hiperuzay otobanı için yapılacak kestirmenin yolu üzerindedir ve Vogon inşa filosu tarafından yıkılmak üzeredir. Arthur'un yakın arkadaşı Ford, ona hayatını borçludur ve ödemek adına Arthur'u nihai sonundan kurtarır. Otostop çekerek kaçan kahramanlarımızı Vogon şiir dinletisi, galaksi başkanı Zaphod'un çılgınlıkları ve hiperzeki pan-boyutsal farelerin komploları beklemektedir...

 

Esere bağlı kaldığı yerler bol bulunsa da , yapım ekibinde zamanından önce aramızdan ayrılan Adams'ın yokluğu hissediliyor. Filmin senaryosu üzerinden çalışırken hayata gözlerini yuman Adams'a güzel bir saygı duruşu olmuş. Esprilerin çoğu esere atıflardan gelmekte ve filmin absürd dokusuna uyumlu. eseri okumadan yıllar önce izlediğim bu filme daha önce ısınamadığımı, içine girmekte zorlandığımı belirtmeliyim. Tebessümü eksik etmeyen, arada kahkahalara neden olan bir seyir sunsa da kitabı okumamış herkes için cıvık kaçacağını sanıyorum.

 

Açıkçası karakterler eserle uyumlu gözükseler de ufak farklılıklar göze çarpmakta. Buna rağmen son derece başarılı bir uyarlama ve eserin hakkı verilmiş. Efektler esprileri vurgulamakta başarılı. En çok yapılan atıflar ilk kitaba dair olmuş. Oyunculuklar fena sayılmaz ve absürd arka plana uyumlu duruyorlar. Sam Rockwell, Zapho rolünde muhteşem ve alkışı hak ediyor, Arthur Dent olarak yanlışlıklar komedisinin göbeğinde olan Martin Freeman da mizahı son derece iyi sırtlamış. Trillan ve Ford'un biraz sönük kaçtığını düşünmeme rağmen, Marvin olarak Warwick Davis, kara mizahı ve en sevilen karakteri son derece güçlü canlandırmış.

 

Eserle bağlantıları iyi kurmuş olmasına rağmen ustasının dokunuşunun eksikliği hissediliyor. Ancak keyifli seyir sunan absürd bir film izlemek istiyorsanız sizi güldürecek ve eğlendirecektir. Keyifli seyirler dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.


Hayat, Evren Ve Herşey, Douglas Adams




Sürekli evreni ( gönülsüz de olsa ) kurtaran kahramanlarımız, çok uç bir ihtimalsizlik sebebiyle birbirlerinden ayrı düşer. Arthur ve Ford, tarih öncesi Yerküre'de mahsur kalırlar. Büyük bir ihtimalsizlik sayesinde bu kısa ve eğitici tatili yarıda kesen kahramanlarımız, evreni yok etmeyi saplantı haline getirmiş bir ırkla uğraşmak zorunda kalacak, Evrenin anahtarlarının çalınmasını önlemeye çalışacaklardır. Arada kriket de izleyeceklerdir...

Adams güldürü şöleninin bu bölümünde komployu derinleştirirken bilim kurgu klişelerini gene eğlenceli ve esprili bir şekilde aktarmayı sürdürüyor. Ayrımcılık ve ırkçılıkla feci dalga geçen Adams, sıradan, sakin, kendi halinde bir gezegeni kana susamış neonazilere dönüştürürken tezatın gücünü sergiliyor. Savaşın teknolojik ilerlemenin ardındaki itici güç olmasını eleştiren yazar, reenkarnasyonun zararlarından da bahsetmeyi unutmamış. Philip K. Dick'e atıfta bulunan Adams, dalga geçtiği meslek grupları ve kurumlara yenilerini de eklemiş: Yargıçlar, halı temizleme şirketleri vs...

Akıcı dili ve eğlendirici kurgusuyla keyifle okunan bu kitap neler içeriyor? Ebedi- Dumurauğratıcı, uçma sanatı, zürafanın evriminin ardındaki gizem, Başkasının Sorunu Alanı, Rehber'in Kuruluşu, çok da zeki olmayan yıldırım tanrıları, arada sırada tatile çıkan yerçekimi, Kaliteli Aldebaran şarapları... ve niceleri sizi bu güldürü şöleninde bekliyor. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

20 Kasım 2012 Salı

Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, Ursula K. Le Guin




Guin'in eleştiri ve irdelemelerinin yer aldığı kitabı. Ünlü yazar, Batı toplumunun okuyucu modellerini irdeleyerek başlıyor eleştirmeye. Bize diyor ki: " Yaratıcı kişi, hayatta kalmış olan çocuktur." Nasıl hayatta kalmış? Ne derdi var ki modern insanın? Sahte gerçekliklerle kendi doğası ve arzularına, hayalgücüne aç bırakılmış olmasının telafisi var sonuçta: Yarışma programları var, mısır gevrekleri kutusu reklamları, sonra bestseller'lar var. Para ve başarı üzerinden yürüyen hayatlara dokunabilen tek edebiyat kırıntısı bu.

Yazar hayalin iç benliğin dili olduğu söyledikten sonra, Tolkien'in " basitleştirmeci" tavrını eleştiren kişilere, Taoizm ve Jung ekolü üzerinden saldırıyor,can yakıyor. Kelimelerle müzik yapmanın önemine değiniyor. Eril şiiri yeriyor ve alternatifler sunuyor, sözlü metinlerin önemine parmak basıyor. Yazarın okurla ilişkisini, hikayelerin oluşum ve gelişim süreçlerini, önemli öğelerini paylaşıyor. Tecrübelerini sunmuş ve öğüt vermiş, azarlamış ve kimi yerde şefkatle uyarmış genç yazarları. modern çağın ezdiği bireyselliği ve öznelliği aramış yazınlarda. Mit ve simge kullanım alanlarından bahsetmiş. Simge arayışının edebi zevki baltaladığına, gösterişçi yazının ruhsuzluğuna çatmış. Yazarın bilinç ve bilinçdışı arasında bir aracı olduğunu belirtmiş, Sansür ve piyasa kaygılarına değinmiş. Amerikan bilim kurgusunu yermiş, yerinde ve düzgün eleştirilere; eleştirmen ve ciddi okurlara olan ihtiyaçtan bahsetmiş.

Kadının hem toplumdaki yerini ( yazar olarak ) hem de metinlerdeki,romanlardaki karakterler olarak irdeleyen yazar bize farklı bir tarih sunmuş. Tarihin bile fallik öğelerle eril-toplum ve tarihçiler tarafından çarpıtıldığını açıklamış alıntılarıyla: Kalın ve etkileyici sopalar,keskin dehşet verici mızraklar gibi fallik çağrışımlara sahip öğelerden önce toplanan yiyeceklerin taşınması gereken uydurulan nesnelerin önemine dikkat çekmiş. "Doğurursan yaratamazsın ( yazamazsın ) veya tam  tersi..." mitosuna saldırmış, kıymık kıymık doğramış Guin. Kadının fizyolojik evrimini menopozla tamamladıktan sonra, kendine gebe kalması gerektiğini savunmuş. Kocakarıların ima ve önemine parmak basmış.

Eleştirel edebiyatı, çocuk raflarından modern edebiyat raflarına çıkmasının, fantezinin ve bilim kurguya olan algının değişmesinin nedenlerinden biri olan bu bilge kocakarı çok konuşmuş, güzel konuşmuş. Ustanın sırlarını kapıp kulağınıza küpe edebileceğiniz bu güzel kitabı, TÜM KADINLARA öneriyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Erkeği insan, kadını öteki kabul eden kültür, kadını sanatçı olarak kabul edemez." Ursula K. Le Guin

19 Kasım 2012 Pazartesi

Evrenin Sonundaki Restoran, Douglas Adams




Nihai sorunun cevabını bulmak için dizayn edilmiş devasa organik bir bilgisayar olan Yerküre'nin kestirme yol  yapmak amacıyla yıkılmasından sonra, bu küçük ve önemsiz gezegen üzerinde yaşayan maymunsulardan sadece iki tanesi hayatta kalmıştır: Arthur Dent ve Trillan. Nihai cevabın peşinde koşmamaya çabalayan ama bu konuda pek söz hakkı tanınmayan Altınkalp tayfasına dahil olan maymunsular, Galaksi başkanı Zaphod, kuzeni Ford ve depresif robot Marvin'le beraber birbirinden ilginç belalara bulaşacaklardır...Peşlerinden gelen Vogon inşaat filosu ise yıktıkları gezegenden geriye görgü tanığı kalmaması konusunda takıntılı olduklarından kahramanlarımızı takip etmektedirler.Hikaye pek karıştı,belki bir mola verip evrenin sonundaki restoranda bir şeyler yemeliyiz?

Güldürü yuvasının ikinci kitabında Adams, bürokrasi, psikiyatri, medya, teknik servisler, havayolu şirketleriyle dalga geçerken bilim kurgunun en sık kullanılan kavramlarını da esprili bir dilde kurgusuna dahil etmiş. Felaket tellalarını yeren, İsa'nın ikinci gelişiyle feci dalga geçen Adams, züppe ve elitistlere de sataşmayı unutmamış. Kurgu gittikçe dallanıp budaklanırken eğlenceli geçişler ve zekice çıkarımlarla süslenmiş hikaye, doğaya karşı acımasız davranışlarımızı da eleştirmiş. Komplo derinleşirken, politikacılarda Adams'ın elinden kaçmamış.

Akıcı ve sürükleyici dili, tebessümle okutan ritmiyle elinize yapışıyor bu kitap. Tüm evreni yöneten güç odakları nerede? Gölgeler ardından işlerini gören bu kişiler kim? Arthur nihai sorunun cevabını bulabilecek mi? Zaphod'u kim lobotomi etti? Bir fincan çay yapmak ne kadar zor olabilir ki? Konudan saptım afedersiniz.... Şimdi birikimlerimizi yatırsak evrenin sonuna kadar faizden ne kazanırız? Evrenin sonundaki restoranda vejetaryen menüsü yok mu?

Bu kitapta neler var? Bir bakalım... Kahin ve varoluşçu asansörler, Ayakkabı Olay Sınırı, boşanmaya giden bir ruh-beden evliği, Total Perspektif Girdabı, ceket cebine sığan uzay gemileri, Zaman Yolcusu İçin 1001 Kip Çekimi El Kitabı, yıldız sörfçüleri, merhum galaktik rock yıldızları, Cinen-toniksler, Scrabble oynamaya çalışan mağara adamları, Evrenin sonunu izleyebileceğiniz  lüks restoranlar... ve niceleri. Kahkaha tufanına kaldığı yerden devam etmek isteyen herkesi bekleriz, Milliways'de  masalar rezervedir, kitabı gösterip girebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

17 Kasım 2012 Cumartesi

Evrenin Sonundaki Restoran # 1, Douglas Adams

"Bu da benim seçimim. kimsenin kuklası olmayacağım,özellikle de kendimin."

Zaphod, üzerine çektiği afallamış bakışların farkına bile varmadan yumruğunu hırsla konsola indirdi.

"Eski ben öldü!" diye haykırdı. "Kendini öldürdü! Ölüler öyle ortalıkta dolaşıp yaşayanların işine karışmamalı!"

Otostopçunun Galaksi Rehberi, Douglas Adams




Richard Dawkins'in "Tanrı Yanılgısı" adlı kitabını ithaf ettiği dostu, Douglas Adams'ın kült eserini tanıtmaya çalışacağım. Dr. Who adlı ünlü dizide editör olarak çalışan yazar bilim kurgu ve mizahı harmanlayacak eğlenceli bir eser yaratmak amacıyla kolları sıvamış, öncelikle BBC radyo oyunu olarak geliştirdiği eserini daha sonra kitaba dönüştürmüştür. Giriş yazınında fikrin nasıl geliştiğini bize esprili bir dille anlatan yazar, sağolsun gezegenden ayrılmak için yapmamız gereken şeyleri ve NASA'nın telefon numarasını da bize vermiştir.

Arthur Dent, akşamdan kalma olarak uyanır. Sıradan bir perşembe sabahıdır onun için bu. Evini yıkmak için buldozerleri fark eden Dent, her mantıklı insan gibi buldozerlerin yolu üzerine çamura uzanır. Onu çiğneyip evini yıkamazlar sonuçta. Bu sıradan sabahta ( haber verilmediği için ) itiraz etmediği imar planları yüzünden evinin yıkılması can sıkıcı bir durumdur. Gezeneninin de hiperuzay otobanı inşası için yıkılacağını öğrendiğinde Murphy'nin yardımcı pilot koltuğunda oturduğu komik macerası yeni başlamaktadır. Sağolsun uzaylı arkadaşı Ford Prefect, otostop çekerek onu nihai yıkımdan kurtarır. Ardından gelecekler ise şu ana kadar olanlar kadar mantık dışı ve komiktir...

Kitap tam bir kahkaha yuvası. Yanlışlıklar komedisi ve tezatla harmanlanmış mizah, kara mizahtan ince çizgilerle ayrılıyor ve yazarın göndermeleri arasında okuyucuyu samimi diliyle gülümsetiyor.Tatlı kurgu oyunları nda, K. Dick'in akıl oyunlarının mizahi versiyonları, Asimov'un mantık düellolarının tezatlarını kullanan yazar, kimi zaman mantığı tatile çıkarıyor ve güldürüyor. Belli akım,kurum ve görüşleri esprili bir dille yeren kitap akıcı ve eğlenceli bir okuma sunuyor. Neden kült olduğunu her sayfasında kanıtlıyor.Yazıldığı yıllarda hakkında çok az şey bilinen kuram ve motifleri başarılı kullanması da cabası.

Kitapta neler mi var? Saniyenin hiçtebirinde oluşan gerçeklik yırtıkları, akşamdan kalma olay ufukları, balık fırtınaları, koşan dev bisküviler, dijital saatler, ihtimalsizlik motorları, evrensel çevirmen Babil balıkları, evrimin yarı yolda bıraktığı şiirle işkence üstadı Vogonlar, havlu taşımanın önemi, petunyalar ve ispermeçet balinaları, filozofları işlerinden eden mega-bilgisayarlar, Klinik seviyede manik depresif robot Marvin, Pan Galaktik Gargara Bombası... ve daha niceleri sizi güldürmek için bekliyor. Bir kült, bir okuma ve güldürü şöleni, en beğendiğim kitaplardan birisi, umarım sizde aynı keyfi alırsınız. Bir kaç uyarıyla ve alıntıyla bitireceğim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

1- Asla bir Vogon'un size şiir okumasına izin vermeyin.

2- Havlunuzu yanınızdan hiç ayırmayın.

3- En önemlisi: Panik Yapmayın!
....

"Hayat,Evren ve Herşeye Dair Büyük Sorunun cevabı..." dedi Derin Düşünce.

"Evet...!!!...?"

"42," dedi Derin Düşünce, sonsuz ihtişam ve sakinlikle.

Treasure Planet



James Hawkins, asi bir gençtir. Babası yıldızlara açılıp geri dönmediğinden bu yana annesinin üzerinden yük almak adına pek bir şey yapamamıştır. İşlettikleri küçük inin yakınına düşen bir bir araçtan kurtardığı yaşlı denizci hazinesini Jim'e bırakır. Ancak incelemeye fırsat bulamadan çocukken hayranı olduğu korsanlar ini basarlar. Annesinin tüm emeği alevler içinde yiter gider. Yaşlı denizcinin emaneti aslında Jim'in hayran olduğu uzay korsanı Flint'in hazinesinin anahtarıdır, aynı zamanda haritası... Binlerce gezegenin hazinesi bir yıldız yolculuğu ötededir. Annesine yardımcı olmak ve içindeki macera aşkıyla yola çıkmayı kafaya koyar Jim. aile dostları astrofizikçi ve sakar kaşif  Doppler, yolculuğu finanse eder ve Jim'e göz kulak olacağına söz verir. R.S.S. Legacy  tayfasına katılan ikili hayatlarının macerasına çıkacaklardır....


 


Jim açısından macerası heyecanlı değildir. Basit bir miço olarak görevlendirilen Jim, aşçı Silver'la beraber ayak işlerine koşmakta, başını kaşıyacak fırsat bile bulamamaktadır. Silver,Yaşlı denizcinin Jim'i uyardığı acımasız cyborgtur ve genci ayak altından uzaklaştırmak için başına iş yıkmaktadır. Kaptan Silver ve tayfası zamanı gelince isyan edecek, gemiyi ele geçirip hazineye konacaklardır. Ancak yaşlı deniz kurdunun hesap etmediği bir şey olur: Jim'le yakınlaşırlar. Jim, Silver'ı onu terk eden babasının yerine koyar, Silver ise bu genç miçodaki azim ve zekaya hayran kalır, ve onu korur; kimi zaman kendisinden bile. Zamanı gelince herşey plana uygun gidecek midir? Binlerce gezegenin hazinesi kimin olacaktır?

 

Çizimler akıcı ve doğal olarak Disney kalitesinde. Kaşifler çağının giyim ve teknolojisini, gemi dizaynlarını yıldızlara taşıyan çizerler tezatı tatlı bir gerçeküstülükle sunmuşlar: Yıldız rüzgarlarıyla şişen yelkenler, uzayda geminin yanından geçen balina benzeri canlılar imkansızlar... Ama onları bu kadar masalsı ve güzel kılan yanı da bu zaten. Denizlerde gemicilerin ( eskiden tabi ) korkulu rüyası olan girdaplar, bu animasyonda bize kara delikler olarak aktarılmış. Esprili dilini ve denizci argosunu, esere saygısızlık etmeden yıldızlara taşıyan film, Steampunk teknoloji ve arka planı yıldızlar arası seyahatin gemi yolculukları kadar rahat olduğu bir geleceğe taşıyarak ve fanteziden de biraz beslenerek çok güzel bir melez yaratmış. Keyifli bir macera sunmuş.

 

Ses oyuncuları genel olarak başarılı ve aksanlar, argo üzerinde hakimler. Ancak bazıları gerçekten ön plana çıkıyor. Örneğin genç Jim'i seslendiren Joseph-Gordon Levitt ( en son Looper'da genç Joe olarak izledik ), Kaptan Silver rolünde göz kamaştıran, ünlü dizilerden tanıyabileceğimiz Brian Murray, Kaptan Amelia rolünde Emma Thompson ( en son Brave'de Elinor'u seslendirdi ), ve Doppler rolünde Frasier dizisinden tanıdığımız David Hyde Pierce, gerçekten çok başarılılar. Bu Heyecan dolu macerayı 7'den 70'e tüm izleyicilere tavsiye ederim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"You're gonna rattle the stars, you're." Kaptan Silver

16 Kasım 2012 Cuma

İçdeniz Balıkçısı, Ursula K. Le Guin




Bilim kurgu ve fantezinin taçsız kraliçesi Guin'in 8 öyküsünün toplandığı kitabı. Girişte Guin'in "Bilimkurgu Okumamak Üzerine" adlı kısa bir eleştirisinin bulunduğunu belirtmeliyim ki sadece bu kısa yazı için bile alınıp okunabilir. Bu eleştiride Guin steril bilim kurgu yazarlarına ve diğer ekolleri yücelten eleştirmenlere iki çift laf etmiş. Baltayı gömdüğünü ama yerini unutmadığını  görebiliyoruz bu yazıda.

Her ne kadar Guin "altında bir mana yok bunlar öykü sadece" dese de tanıtmak için bahsetmem gerek.

Guin eleştirisinde bahsettiği tüm konulara kısa öykülerinde bir bir değinmiş. Bilimi tekeline alıp yazında kitlesini soğutacak karmaşıklıkta kullanan yazarlarla ve kendisiyle dalga geçmiş. Kendi kurgusundaki hataları bulup onlar üzerinden eğlenmiş. Yeni teoremler geliştirmiş bu esnada; örneğin "Çörtme teorisi".

Şiirsel ve akıcı dilini kurgusuna ustaca yediren yazar, çokbilmişlere, steril toplumculara, ayrımcı ve ırkçılara çatmış. Cinsiyet imalarına saldırmış ve bazı öykülerde ensest ve poligami gibi çok cesur motiflerle örmüş. Yeni toplumlar kurmuş ve yıkmış. Tanıdık kavramlara rastlayıp selam vermemizi istemiş olacak ki, kurguladığı en geniş evren modelinde ( Hain merkezli olan ) diğer kitaplarına göndermeler yapmış. Gethen'li çift cinsiyetliler ( Karanlığın Sol Eli ), Anarres ve Urras'lı uzay-zaman mühendisleri ( Mülksüzler ) basit çiftçi ve yerliler ( Hep Yuvaya Dönmek ) ve daha niceleri hayran ve okurlarını beklemekte. Kitabın ismi zaten "Hep Yuvaya Dönmek" te kurguladığı ütopyaya açık bir gönderme. Kitabın adını aldığı hikayesinde kurgu mühendisliğini son noktalarına kadar zorlayan yazar, imgelem kurarken 3 farklı hikayeden bahsediyor; Rip Van Winkle'a bir uyarlama olarak başladığı kurgusu zaman ve uzayı içine katlayarak şaşırtıyor, çarpıcı ve güçlü bir öykü sunuyor.

En beğendiğim kitaplardan biri olarak gönül rahatlığıyla kütüphaneme yerleştiriyor, kısa öykü konusunda derslerde işlenebilecek kalitedeki kitabı rahatlıkla öykü seven veya yazara aşina olan herkese öneriyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Not : Nasıl denk geldi bilmiyorum uzun süredir kalitesiz kitap okumadım, örüntü bozulmadı, şansımın devam etmesi dileğiyle...

"Ben gerçekten de gittiğimiz her yere biraz çamur taşımamız gerektiğini düşünüyorum. Biz çamuruz. Biz dünyayız." Ursula K. Le Guin

İçdeniz Balıkçısı # 2, Ursula K. Le Guin

"Yani biz de bir çeşit ayin hayvanıyız," dedi Betton.
"Gönüllü," dedi Tai.
"Deney yapanlarız,"dedi Lidi.
"Deneyenleriz,"dedi Shan.
"Kaşifleriz," dedi Oreth.
"Kumarbazlarız," dedi Karth.

İçdeniz Balıkçısı # 1, Ursula K. Le Guin

"Ben gerçekten de gittiğimiz her yere kendi çamurumuzu da götürmemiz gerektiğine inanıyorum. Biz çamuruz. Biz Dünyayız."

14 Kasım 2012 Çarşamba

Robots




Rodney Copperbottom, endüstri devi Bigweld'in tv şovları ve idealleriyle büyür. Düşük gelirli ailesi ona yedek parçalar hariç çok şey katamaz, ancak ona bunlardan daha büyük bir şey verirler: Bir hayal. "İhtiyacı gör ve karşıla.": Rodney'in ilkesidir tıpkı rol modeli olan Bigweld gibi. Babasını ağır iş yükünden kurtarmak için icatlar yapan Rodney, büyük şehre gidip bir mucit olmak için yola çıkar ve macera başlar.

 

Büyük şehir pek beklediği gibi çıkmaz. Eski modellerin yedek parçaları artık bulunmamakta, Bigweld şirketi robotları yeni yükseltmeleri almak için mecbur bırakmaktadır. İşin kötü yanı çoğu robotun bu yükseltmeleri karşılayacak geliri bulunmamakta ve bu durum hurdalığa tek yönlü gidiş biletleri olmaktadır. Bigweld nerededir? Tüm çocukluğunu, hayallerini üzerine kurduğu adam tüm robotlara sırtını mı dönmüştür? Robotlara ihtiyaçları bile olmayan yükseltmeler için piyasayı yeniden düzenlemek doğru mu? Rodney bu keşmekeşin içine düşmüştür bir kere... İhtiyacı görür ve karşılamaya çalışır.

 

Film göndermelerini çok etkili kullanmış, Sinatra'nın New York, New York'u, "Singing in the Rain " uyarlaması, robot dansı gibi incelikli detaylarla süslemiş. Komedi unsurları çoğu zaman robotların zarar görmez olma özelliği üzerinden kurulmuş, el sıkışılırken kopan kollar gibi... ya da uyumsuz parçalarla. Örneğin erkek bir robotun etek içeren alt takım giymesi gibi. Kelime oyunları o kadar ince ki hayranlık duymamak elde değil, komedinin en güçlü yanı o bu filmde.
  

O kadar ciddi eleştirileri var ki... Robotlara ihtiyaçları bile olmayan parçaların medya desteğiyle pazarlanması, eski yedek parçaların çok ciddi sonuçlara neden olacağı bilindiği halde üretim ve satışlarının durdurulması, ağır çalışma şartları ve işçi haklarının olmaması bile esprili bir dilde aktarılmış. "Yeni" olabilecekken neden "Siz" olasınız? Bireyselliğe ve konformizme değinen kurgu, acımasız yeni yönetimi yırtıcılarla ilişkilendirebilmemiz için Ratchet  karakterinin  ?saç? ( robotlar için ne geçerliyse ) modelini bir köpekbalığının yüzgeci olarak aktarmış. Baskıcı annesi yüzünden kendisi olamayan karakterin eline güç geçince tüm toplumu kendi varoluş düzlemine çekmeye, bir başkası olmaya zorlaması ise muhteşem bir motif...

 

Ses oyuncularının çoğu gerçekten çok başarılı ama aralarında açık ara tüm komedi yükünü rahatlıkla sırtlayan Robin Williams ( Fender ), en çok alkış alması gerekeni. Piper rolünde Amanda Bynes, Bigweld olarak Mel Brooks, Aunt Fanny rolünde Jennifer Coolidge, Rodney rolünde Ewan McGregor ve Ratchet rolünde Greg Kinnear gerçekten dublajın, ses aktörlüğünün nasıl yapılması gerektiğini çok güzel gösteriyorlar. Esprili, akıcı ve çok katmanlı olan bu animasyon keyifli bir seyir sunuyor.

 

Rodney, Piper, Cappy, Fender, Ratchet, Bigweld, Aunt Fanny... ve daha niceleri bu dişliler, yaylar ve yağla dolu maceraya sizi davet ediyor. Acele edin "Robot Şehri Ekspresi" kalkıyor... Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"You can shine no matter what you are made of ..." Mr. Bigweld