Hippokrates ve Galenos’un yolundan giden 18. yy doktorları
doğal olmayan etmenlerin, doğa yasalarını çiğnemesi sonucu vücut sıvılarının
alt üst ederek hastalığı yol açtığını düşünüyordu diyerek metnini açan ve
geçmişin tıbbi yaklaşımına ışık tutan yazar, tıbbın sahip olduğu kusturucu,
idrar söktürücü ve müshil cephaneliğinin nedenini vücut sıvılarının
dengelenmesi dogmasından çıktığını açıklıyor okurlarına. Dönem doktorlarının
insan vücudunu hidrolik bir makine gibi gördüğünü bu yüzden enflamasyona savaş
açmanın önemine inandıklarını vurguluyor. Doktorların farklı tıbbi geçmiş ve
yaşam tarzına sahip hastalarında dahi etmeni içeride değil dışarıda arıyordu
dolayısıyla her hastaya özel bir tıbbi neden uydurulduğunu belirten yazar, aynı
zamanda aşağılık kompleksiyle desteklenen doktorların hasta ziyareti yapması,
zengin hastaların başucunda saatler harcamaları ve sadece bir hastaya
bakmaları gibi nedenlerden ötürü ortaya çıkan hastalığı fark edemediklerini ve koşulları bireyselleştirdiklerini
belirtiyor.
Zehirli inorganik parçacıkları “miasma” olarak tanımlayan
tıbbın hala bulaşma kavramına uzak olduğunu ancak “Kara Veba” dan sonra bulaşma
algısının oluştuğunu belirten yazar, Avrupa’da bilinen ilk bilinçli aşının 1721’de
çiçek hastalığına karşı İstanbul’da öğrendiklerini uygulayan bir İngiliz
aristokrat tarafından yapıldığını da eklemiş. 1700’lerde morgdan önceki son
durak olan hastaneler, hastaların ölmeyi bekledikleri lağım çukurlarından
farksız olduğunun ve Fransız Devrimi’nde varlıklı hastalar da can verdiği için
doktorların hastane ziyareti yapmaya fırsat bulduğunu söyleyen yazar, modern
tıbba okurun şükretmesini sağlıyor.
Hastaya gösterilen itaatin azalmasıyla toplumsal nezaket
kurallarının aşındığını ve böylece fiziksel muayenenin ortaya çıktığını
belirten yazar, her yıl yüzlerce kadavrayı kesip biçme lüksüne kavuşan
doktorların hastalıkları daha yakından incelemesinin mümkün olduğunu ifade
etmiş. Bulaşma savının kaydını tutan ve savunan ilk doktorun İskoçyalı
Alexander Gordon ( 1789) olduğunu ekleyen yazar, İgnaz Sammelweis’in
karşılaştırmalı araştırma yaparak loğusa hummasının ( kendi hastanesinde )
neden kaynaklandığını bularak bir adım daha ileri gitti diyen yazar, doğumların
otopsi odasından doğruca doğumhaneye giden tıp öğrencileri tarafından
yapıldığını da eklemiş. John Snow’un modern epidemiyolojinin temellerini atan çalışmasını
açıklayıp Liebig ve Pasteur arasındaki yarışmaya geçmiş.
Isının kontrol edilmesiyle ve mayalanmanın organik bir süreç
olduğunun ortaya çıkmasıyla üne kavuşan Pasteur’ün , ipekböceklerinin
hastalığını incelerken sekonder
zararlanma ve eradikasyonu da keşfettiğini belirten yazar; 1870’lerin
sonlarında doktor ve cerrahların bugün aşina olduğumuz sterilizasyon ve
güvenlik önelmlerini kulanmaya başladığını ifade etmiş. John Lister’in karbolik
asidi keşfetmesi, Robert Koch’un belirli mikroorganizmların belirli
hastalıklara yol açtığını kanıtlamasıyla ağır darbeler alan “miasma” algısının
parçalanmasının yakın olduğunu, Pasteur’ün şarbon aşısını Roux ( yardımcısı) ve
Touissant( rakibi ) yardımıyla bulmasıyla iyice gözden düştüğünü belirtmiş. Koch’un ünlü 4 postülatını aktaran
yazar, lab kültürlerinin geliştirilmesi ve verem mikrobunun izole edilmesi gibi
sıçrama noktalarını okuruyla paylaştıktan sonra, bir çok ölümcül hastalığın
toplumun fakir kesiminde daha çok görülmesinin seçkin sınıfların hastalıkları
tembellik ve kişilik zaaflarına yormasına bunların ahlaki bir ceza olarak
görmesine neden olduğunu eklemiş. (“İnce hastalık” son derece zarif seçkin ve
soylu insanları da hedef aldığı için bu görüş de aynı zamanda darbeler almış.)
Pasteur’ü yaşamını okuruyla paylaşan yazar, tifo
araştırmaları sırasında bağışıklık proteinlerinin keşfedildiğini, birçok
doktorun vücudun bağışıklık mekanizmasının ancak yaşayan bir mikropla aktive
olacağı düşüncesine saplandığını ancak Richard Pfeiffer’ın bu görüşü yıktığını
da ekleyen yazar, 20 yıl içinde ( 1879-1899) tıbbın hiç bu kadar derinden ve
hızlı bir değişim geçirmediğini vurgulayarak tıbbın artık bir sanat değil bir
bilim halini almasıyla değişim ve gelişmelere daha açk olduğunu ifade etmiş. Yazar, günümüzün tuvalet , sanitasyon, mikrop korkusu gibi konularına değinerek
metnini kapatmış.
Bilim tarihiyle ilgilenen okurlar için tam bir şölen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder