Tau Ceti’ye yapılacak zorlu yolculuk için kullanılan klonlar
ilk 4 yolculukta başarısız olmuştur. 5 Dünyalı adlı gemi, “Otomatik Akıl
Merkezi”'ni öldürüp komutayı ele geçiren mürettebatı sayesinde yolculuğa devam
etme şansı bulmuştur. Bickel, başarısız kaptan Tim’in yerine yönetimi ele alıp
yolculuğu tamamlayabilmeleri için biyolojik parçası olmayan tamamen mekanik bir
zeka yaratma çabasına girişmiştir. Klonların yolculuğu tamamlayabilmek için
mekanik, fiziksel ve psikolojik zorlukların üzerinden gelmeleri gerekecektir...
Yumurta şeklindeki uzay gemisi, “Koza”, demirden bir rahim
temsili olarak okurun karşısına çıkarken, cam rahimlerde büyümüş klonlar
üzerinden bolca Freudyen ima yürütülüyor. Klonların mal olarak kabul edildiği
ve dikte edildiği kurguda klonlarla herhangi bir ilişki kurulmasını engellemek
adına Ay üssü çalışanları tüm diyalogları camlar veya monitörler ardından
gerçekleştiriyorlar. OAM’ın çıldırıp mürettebatı öldürmeye başlamasını yüce
bilim adamlarının öngörememesi veya önemsememesi motifi klonların harcanabilir
olduğu düşüncesini vurguluyor. OAM’lar bilgisayar arayüzüne bağlanmış kavanoz
içindeki beyinler olarak Broca’nın beyni atfında bulunurken, Damasio’yu
doğrular biçimde bedensizliğin şizofreni, yabancılaşma ve deliliğe neden olduğu
vurgusu aynı zamanda mekanik bilinç yaratmanın önündeki güçlüklerden birini de
işaret etmekte.
Bilincin ne olduğu ve tam olarak nerede başladığı sorguları
çok sayıda metafizik ve nörofizyolojik irdelemenin geçtiği romanda sıklıkla
geçmekte. Shakespeare atfı yapan yazar, yaşamanın tanımı konusundaki
tartışmaları da inceleyerek metnini zenginleştirmiş. “Klonların ruhu var mı?
Kopyalandıkları kişiyle tamamen aynılar ve aynı hafızaya sahipler mi?” gibi
sorulardan metin boyunca genellikle uzak duran yazar, hipnoz ve klasik
şartlanma gibi bilim adamlarının cephaneliklerini klonların üzerine boşaltarak
buna benzer irdelemeleri boş bırakmış. Bickel karakteri, sınırları olmayan
bilim adamı olarak sağlam ateist argümanlar yürütüyor; Prue, Descartesçi bir
tahakküm unsuru olarak kendi bedeni üzerinden insan ruhu ve zihnine hükmetmenin
yollarını arıyor, Flattery hem sosyal hem de tıbbi iktidar olarak ( papaz /
rahip ) varoluşlarını sorgulayan klonları dini nutuklarla uyuytup görevlerinden
başka şeyler düşünememelerini sağlamak rolünü üstleniyor. Bickel modern bir Dr.
Frankestein iken Flattery karşı ağrılığı gibi davranıyor ve metafizik
açılımlamacı ve dini fanatik olarak göz dolduruyor. Timberlake yaşamın
kutsallığını vurgulamaktan başka boyutu olmayan zayıf ve tek boyutlu bir karakter
olarak kurgulanmış, yolculuğun askeri yönünü temsil etmekte.
Yazım hataları sıklıkla göze çarparken, gerilimi son derece
yüksek tutan metin okuru kendine bağlamayı başarıyor.Bilinci biyolojik
süreçlerden ayırma çabası, algısal perspektifleri bilgi felsefesi ışığında ele
alınmış. Huxley atfı yapan yazar, bilincin tersine mühendisliğine giriştiği
zaman metin teknik bir kullanma kılavuzuna dönüşüyor ve elektronik mühendisi,
yazılımcı veya çılgın bilim adamı olmayan tüm okurlar için salyangoz hızında gelişen
bir laf kalabalığı oluyor. İnsan merkezcilikten son derece uzak olan roman
ağırlaşan temposu ve fazlasıyla teknik dili ile okurunu kendinden soğutabilir.
Roman HARD ( gerçekten ) SF türüne dahil ve Makineden Tanrı ( deus ex machina )
motifine fazlasıyla bel bağlamış durumda. Yolculuğun sonunda ortaya çıkan yapay
bilinç klonların kendisine tapınmasını talep ederek metni kapatırken ortaya
çıkan tutarsızlık metnin tümünü ve kurguyu tehlikeye düşürüyor. Klonların yapay
bir bilinç yaratıp yaşanmaz olduğu iddia edilen bir gezegende ( ki yolculuğun
400 yıl süreceği sürekli belirtildiği halde sürmüyor.. ) medeniyet kurmalarının
insan ırkına veya bilimin ilerlemesine ne gibi bir katkıda bulunacağı soruları
havada bırakılıyor. Çok başarılı bilinç, din ve sosyolojik sorgulamalar dışında
zayıf kalan, ortalamanın çok az üzerinde bir hard SF.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder