6 Şubat 2015 Cuma

Masallar ve Toplumsal Cinsiyet, Özlem Melek Sezer


İktidarı sorgulayan değil, ona destek olan, fon ne kadar fantastik olursa olsun aşk ve aile ilişkilerinde bir kalıbı sağlamlaştırmanın ötesine geçmeyen, cinsiyetçi masalların daha fazla yayılmış ve kemikleşmiş olduğunu vurgulayarak metnini açan yazar, klasik masalın halk kültürünün billurlaşmış hali olduğunu belirtiyor. Otto Rank’ı alıntılayıp entellektüeller için bile eleştirel dikkatten uzak kalan masalın, hoşça vakit geçirme anlamıyla sınırlandırılıp çocukça ve bazen de niteliksiz bir sahtekarlık olarak nitelendirildiğini oysa masalın bilinç dışının simgeleriyle görünür yüzeyin altına karmaşık labirentler kurarak ikincil bir hikaye işlettiğini ifade ediyor.

“Bir zamanlar, ülkenin birinde, bir padişah yaşarmış...” söylemindeki “yer,zaman ve kişi belirsizliği” nin eleştirileri cezadan muaf tutma görevi aldığını, toplumun kadının mağdur olanını yücelttiği için, masallardaki iyi kadınların genelde zor durumda bulunduğunu, doğrudan savunma yapamadıklarını, koruma edinmek için hikayesinin sahiplenilmesini sağladığını böylece mağdur olarak yönettiğini, yüceltilip ve onandığını ifade eden yazar, Kadınların mağdur olması motifinin erkekte gizli kalmış bir arzuyu ortaya çıkardığını vurguluyor: Kahraman olma. Bataktan kurtarılan güçsüz, saf genç kıza hayatı öğretmek motifini de “önemli olma arzusuna” bağlıyor. Propp’u alıntılayan yazar, masallarda kişilerin adları ve niteliklerinin değiştiğini ancak eylemleri yada işlevlerinin sabit kaldığını belirtirken bu sayede masalların hem olağanüstü bir çeşitlilik hem de aynı ölçüde bir tekdüzelik sunduğunu okuruyla paylaşmış.



Masalların ödüllerini ancak bağımlı kadın tiplerine sunduğunu, bağımsız kadınları ise olağanüstü sınırlarına çektiğini ( cadılar, dev anaları, büyücü,peri kızı... ) , erkeğin temel  değerlilik ölçütü olan kahramanlığın iki getiriye sahip olduğunu ( ödül-kadın, sosyal statünün yükselmesi ) vurgulayan yazar, cinsiyetçi değerlilik ölçütlerine uyan karakterlerin nihai ödülleri evlenerek kazandıklarını, bağımlılık ve bağımsızlık dayatmalarına aynı anda maruz kalıp bocalayan kadının masalın “kurtuluş mitlerine” ( beyaz atlı prens vs. ) yaslanma ihtiyacı duyduğunu belirten metin klasik psikanalitik açılımlamalara sırtını dayamış. Metin; geleneksel masalda ilk öpüşmenin büyüsünün, çirkini güzele, yaratığı prense, ölümü hayata, kötüyü iyiye çeviren bir dönüşüm sağladığının altını çizip erkeğin evlenince kadına güzel geleceği ya da değişeceği ama bunun karısının sevgisine sabrına kadınlık başarısına bağlı olduğuna bağlandığını ifade edip “Güzel ve Çirkin, Pamuk Prenses” açılımlamaları yapmış.

Libido ve Thanatos kavramlarına fazlasıyla yüklenen metin,  masallarda bir ölünün öpülmesinin normal koşullarda dehşet verici olabilecekken dikkat bile çekmemesi, evrensel bilinçaltında  yerli yerinde anlaşılmasından kaynaklandığını belirtirken Jung atfı yapıyor. Yeni Freudçular kadar Avusturya ekolünün vurguları net bir şekilde görünürken prensesi ancak prensin öpebildiğini böylece sınıf düzeninin korunduğunu ifade eden yazar, ilk öpüşmenin pek çok anlatıda kadının uysallaşmasını sağlayan en keskin araç olarak kullanıldığını belirtiyor. Masumluğuyla tanınan Batı masallarının ilk metinlerinde öpüşme yerine “tecavüz” ün yer aldığını reddetmeyi nazla karıştıran pek çok tecavüzcü benzer söylemleri, tecavüzün kadının fantezisi olduğu kabulüyle tekrarlandığının altını çizen metin son derece cesur açılımlamalarda bulunuyor.



Ana hedefi çocuğu yetişkin yaşamına hazırlamak olan masalların, ağırlıklı olarak ergenliğin sona eriş sürecini konu edindiğini, insanlığın temel ancak kabullenilmesi güç itkilerini şık kurgular içinde arzu gibi masumluktan da vazgeçmeyi gerektirmeyen kurnaz bir zarafetle doyuma ulaştırdığını ifade eden yazar, Aşağılamanın dişilik özellikleri üzerinden yapıldığını belirtirken cadıların ya çok güzel ya da çok çirkin olduğunu aşağılama ve yüceltmenin bu yöntemle yapıldığını örnekliyor.Çocuk oyunlarının da kıza kalmanın, erkeğe gitmenin simgelerini aşılamak için dizayn edildiğini, kadının kahraman olduğu hikayelerde yolculuğa erkek elbiseleriyle çıkılmasının dışsal alanın ( evin, sarayın vs nin ) eril olana ait olduğunun açık bir kabulü olduğunu ekleyen yazar, erkeğin kötü dişi tiplemelerini çoğu zaman hileyle yendiğini, dev anasının memesinin emilmesinin ( oral fiksasyon vurgusu hariç ) tıpkı ilk öpücük gibi teslimiyete neden olduğunu belirterek cinsiyetçi alt metni okuruna sunmuş. Adler göndermesi ve açılımlamaları ile metnine devam ederken masalların görkem ihtiyacını zirvede bulunan tamlamalarla tatmin ettiğini örnekliyor : en güzel kız, en cesur, en güçlü, en yüce gönüllü kişi vs... Metin, başkaldıramayan çocuğun kahramanın zaferine ortak çıkarak doyum sağladığını, kahraman aracılığıyla ruhsal,sosyal, ve fiziki koşullarla mücadele yöntemleri hakkında bilgi edinmesine rağmen cinsiyetçi, kadını kadını ödül-nesne olarak gören, acımasızca, intikam ve iyi-kötü nün kolayca ayrılabilir olduğuna dair söylemlerin başarı için düşünmeye değil fiziksel gücün ve alt etmenin fethin önemli olduğu vurguları da metinle beraber düş dünyasına aldığının altını çizmiş.



Yazar, masalların genellikle mutlu sonu bahşedeceği kızın bunu hangi özellikleriyle hak edeceğinin açıklamasıyla başladığını, her kurban rolünü üstlenen karakterin de başına gelen felaketlerde ilahi bir yan arayarak teselli olduğunu ( kumarbazın yanılgısı ), erkeği aşırı yüceltmenin sorumluluktan kaçmanın mantıksallaştırılmış bir yöntemi olduğunu ifade ederken toplumsal cinsiyet dair söylemlerin ne kadar cinsiyetçi olduğunu net bir şekilde sergiliyor. “Sindirella Kompleksi” ni irdeleyen yazar, Beauvoir alıntısı yaptıktan sonra, esas olarak kadını denetim altında tutmanın politik aracı olan tecavüzün, kadını hem erkeğin karşısında temkinli olmaya hem bir erkeğin korumasına muhtaçlığa; genellikle de evlilik kurumu içine hapsolmaya ittiğini savunmuş. Masallarda yalnızca aşka hayranlık onay kapsamında verilir, aşk ne kadar yüceltilirse yüceltilsin bu aşkın doğal sonucu olan erotizm göz ardı edilmeye mahkumdur, bunun yakışık kalmadığı simgesi işlenecektir diyen yazar, ilk aşkın unutulmaz olduğu ideolojisiyle ve ikinci kadını kötüleyerek ilk evliliğin kutsanmasını savunduğunu bu şekilde aile geleneğini koruma altına alır ve en ufak değişimin azap verici olacağı özdeşlemesini yaptığını belirtiyor.




Masalın nihai ödülün anlamının değiştirebileceği ancak ödül alınacağına dair inancın sabit kaldığı fikrini oluşturduğunu, güzel kızların çocukluktan çıkar çıkmaz korunaklı bir evliliğe geçtiğini, böylece güzelliğin cinsel anlam edinmesinin yaratacağı sorunların ortadan kaldırılacağını ifade eden metin, erkeği dünyayı katlanabileceği bir forma sokmak adına, herkes tarafından arzu edilecek bir kadın hayal eder ancak kadının herkes tarafından arzulanmasına tahammülü olmadığı için algıları ayrıştırdığını ileri sürmüş: Sevilecek/yatılacak, evlenilecek/eğlenilecek, azize/fahişe, iyi/kötü, ev/ meyhane... Görüldüğü üzere Oedipal kompleksi açılımında fazlasıyla kullanan ve düalizmle süsleyen metin, varlığını cinsellikte bulabilen kişiler tarafından arzulanan cinsel obje kendilerinden uzaklaştıkça hınç duygusunun geliştiğini ve bunun şiddet olarak dayağa ve lince dönüşebileceğinin uyarısında bulunurken tüm gücüyle bir “catharsis” aramakta olduğu izlenimi veriyor. Kadın cinselliğinin sadece gençliğe sıkıştırılmasının gençlikte umutsuzca güzelliğe koşmaya ve sonunda yanlış yönlendirilmiş bir yaşlılığa sürüklenmesine neden olduğunu, esasında masalın her derde bir deva içerdiğini ve evliliğin sınıf atlamanın en hızlı ve en keskin sonuç veren yöntemi olarak kullandığını ifade eden yazar, irdelediği ünlü masalları kitabının en sonunda açılımlayarak metnini kapatmış. Toplumsal cinsiyet kavramını masalların alt metinlerinde kovalayan metin son derece güçlü bir inceleme olduğunu her sayfasında belli ediyor. Cinsiyetçi söylem ve alt metinlere açıkça saldıran kitap ve yazarı takdiri hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder