İktidarı sorgulayan değil, ona destek olan, fon ne kadar
fantastik olursa olsun aşk ve aile ilişkilerinde bir kalıbı sağlamlaştırmanın
ötesine geçmeyen, cinsiyetçi masalların daha fazla yayılmış ve kemikleşmiş
olduğunu vurgulayarak metnini açan yazar, klasik masalın halk kültürünün
billurlaşmış hali olduğunu belirtiyor. Otto Rank’ı alıntılayıp entellektüeller
için bile eleştirel dikkatten uzak kalan masalın, hoşça vakit geçirme anlamıyla
sınırlandırılıp çocukça ve bazen de niteliksiz bir sahtekarlık olarak
nitelendirildiğini oysa masalın bilinç dışının simgeleriyle görünür yüzeyin
altına karmaşık labirentler kurarak ikincil bir hikaye işlettiğini ifade ediyor.
“Bir zamanlar, ülkenin birinde, bir padişah yaşarmış...”
söylemindeki “yer,zaman ve kişi belirsizliği” nin eleştirileri cezadan muaf
tutma görevi aldığını, toplumun kadının mağdur olanını yücelttiği için,
masallardaki iyi kadınların genelde zor durumda bulunduğunu, doğrudan savunma
yapamadıklarını, koruma edinmek için hikayesinin sahiplenilmesini sağladığını
böylece mağdur olarak yönettiğini, yüceltilip ve onandığını ifade eden yazar,
Kadınların mağdur olması motifinin erkekte gizli kalmış bir arzuyu ortaya
çıkardığını vurguluyor: Kahraman olma. Bataktan kurtarılan güçsüz, saf genç
kıza hayatı öğretmek motifini de “önemli olma arzusuna” bağlıyor. Propp’u
alıntılayan yazar, masallarda kişilerin adları ve niteliklerinin değiştiğini
ancak eylemleri yada işlevlerinin sabit kaldığını belirtirken bu sayede
masalların hem olağanüstü bir çeşitlilik hem de aynı ölçüde bir tekdüzelik
sunduğunu okuruyla paylaşmış.
Masalların ödüllerini ancak bağımlı kadın tiplerine
sunduğunu, bağımsız kadınları ise olağanüstü sınırlarına çektiğini ( cadılar,
dev anaları, büyücü,peri kızı... ) , erkeğin temel değerlilik ölçütü olan kahramanlığın iki getiriye
sahip olduğunu ( ödül-kadın, sosyal statünün yükselmesi ) vurgulayan yazar,
cinsiyetçi değerlilik ölçütlerine uyan karakterlerin nihai ödülleri evlenerek
kazandıklarını, bağımlılık ve bağımsızlık dayatmalarına aynı anda maruz kalıp
bocalayan kadının masalın “kurtuluş mitlerine” ( beyaz atlı prens vs. )
yaslanma ihtiyacı duyduğunu belirten metin klasik psikanalitik açılımlamalara
sırtını dayamış. Metin; geleneksel masalda ilk öpüşmenin büyüsünün, çirkini
güzele, yaratığı prense, ölümü hayata, kötüyü iyiye çeviren bir dönüşüm
sağladığının altını çizip erkeğin evlenince kadına güzel geleceği ya da
değişeceği ama bunun karısının sevgisine sabrına kadınlık başarısına bağlı olduğuna
bağlandığını ifade edip “Güzel ve Çirkin, Pamuk Prenses” açılımlamaları yapmış.
Libido ve Thanatos kavramlarına fazlasıyla yüklenen metin, masallarda bir ölünün öpülmesinin normal
koşullarda dehşet verici olabilecekken dikkat bile çekmemesi, evrensel
bilinçaltında yerli yerinde
anlaşılmasından kaynaklandığını belirtirken Jung atfı yapıyor. Yeni Freudçular
kadar Avusturya ekolünün vurguları net bir şekilde görünürken prensesi ancak
prensin öpebildiğini böylece sınıf düzeninin korunduğunu ifade eden yazar, ilk
öpüşmenin pek çok anlatıda kadının uysallaşmasını sağlayan en keskin araç
olarak kullanıldığını belirtiyor. Masumluğuyla tanınan Batı masallarının ilk
metinlerinde öpüşme yerine “tecavüz” ün yer aldığını reddetmeyi nazla
karıştıran pek çok tecavüzcü benzer söylemleri, tecavüzün kadının fantezisi
olduğu kabulüyle tekrarlandığının altını çizen metin son derece cesur
açılımlamalarda bulunuyor.
Ana hedefi çocuğu yetişkin yaşamına hazırlamak olan
masalların, ağırlıklı olarak ergenliğin sona eriş sürecini konu edindiğini, insanlığın
temel ancak kabullenilmesi güç itkilerini şık kurgular içinde arzu gibi
masumluktan da vazgeçmeyi gerektirmeyen kurnaz bir zarafetle doyuma
ulaştırdığını ifade eden yazar, Aşağılamanın dişilik özellikleri üzerinden
yapıldığını belirtirken cadıların ya çok güzel ya da çok çirkin olduğunu
aşağılama ve yüceltmenin bu yöntemle yapıldığını örnekliyor.Çocuk oyunlarının da
kıza kalmanın, erkeğe gitmenin simgelerini aşılamak için dizayn edildiğini,
kadının kahraman olduğu hikayelerde yolculuğa erkek elbiseleriyle çıkılmasının
dışsal alanın ( evin, sarayın vs nin ) eril olana ait olduğunun açık bir kabulü
olduğunu ekleyen yazar, erkeğin kötü dişi tiplemelerini çoğu zaman hileyle
yendiğini, dev anasının memesinin emilmesinin ( oral fiksasyon vurgusu hariç )
tıpkı ilk öpücük gibi teslimiyete neden olduğunu belirterek cinsiyetçi alt metni
okuruna sunmuş. Adler göndermesi ve açılımlamaları ile metnine devam ederken
masalların görkem ihtiyacını zirvede bulunan tamlamalarla tatmin ettiğini
örnekliyor : en güzel kız, en cesur, en güçlü, en yüce gönüllü kişi vs...
Metin, başkaldıramayan çocuğun kahramanın zaferine ortak çıkarak doyum
sağladığını, kahraman aracılığıyla ruhsal,sosyal, ve fiziki koşullarla mücadele
yöntemleri hakkında bilgi edinmesine rağmen cinsiyetçi, kadını kadını ödül-nesne
olarak gören, acımasızca, intikam ve iyi-kötü nün kolayca ayrılabilir olduğuna
dair söylemlerin başarı için düşünmeye değil fiziksel gücün ve alt etmenin
fethin önemli olduğu vurguları da metinle beraber düş dünyasına aldığının
altını çizmiş.
Yazar, masalların genellikle mutlu sonu bahşedeceği kızın
bunu hangi özellikleriyle hak edeceğinin açıklamasıyla başladığını, her kurban
rolünü üstlenen karakterin de başına gelen felaketlerde ilahi bir yan arayarak
teselli olduğunu ( kumarbazın yanılgısı ), erkeği aşırı yüceltmenin
sorumluluktan kaçmanın mantıksallaştırılmış bir yöntemi olduğunu ifade ederken
toplumsal cinsiyet dair söylemlerin ne kadar cinsiyetçi olduğunu net bir
şekilde sergiliyor. “Sindirella Kompleksi” ni irdeleyen yazar, Beauvoir
alıntısı yaptıktan sonra, esas olarak kadını denetim altında tutmanın politik
aracı olan tecavüzün, kadını hem erkeğin karşısında temkinli olmaya hem bir
erkeğin korumasına muhtaçlığa; genellikle de evlilik kurumu içine hapsolmaya
ittiğini savunmuş. Masallarda yalnızca aşka hayranlık onay kapsamında verilir,
aşk ne kadar yüceltilirse yüceltilsin bu aşkın doğal sonucu olan erotizm göz
ardı edilmeye mahkumdur, bunun yakışık kalmadığı simgesi işlenecektir diyen yazar, ilk aşkın unutulmaz olduğu ideolojisiyle ve ikinci kadını kötüleyerek
ilk evliliğin kutsanmasını savunduğunu bu şekilde aile geleneğini koruma altına
alır ve en ufak değişimin azap verici olacağı özdeşlemesini yaptığını
belirtiyor.
Masalın nihai ödülün anlamının değiştirebileceği ancak ödül
alınacağına dair inancın sabit kaldığı fikrini oluşturduğunu, güzel kızların
çocukluktan çıkar çıkmaz korunaklı bir evliliğe geçtiğini, böylece güzelliğin cinsel
anlam edinmesinin yaratacağı sorunların ortadan kaldırılacağını ifade eden
metin, erkeği dünyayı katlanabileceği bir forma sokmak adına, herkes tarafından
arzu edilecek bir kadın hayal eder ancak kadının herkes tarafından
arzulanmasına tahammülü olmadığı için algıları ayrıştırdığını ileri sürmüş: Sevilecek/yatılacak,
evlenilecek/eğlenilecek, azize/fahişe, iyi/kötü, ev/ meyhane... Görüldüğü üzere
Oedipal kompleksi açılımında fazlasıyla kullanan ve düalizmle süsleyen metin,
varlığını cinsellikte bulabilen kişiler tarafından arzulanan cinsel obje
kendilerinden uzaklaştıkça hınç duygusunun geliştiğini ve bunun şiddet olarak
dayağa ve lince dönüşebileceğinin uyarısında bulunurken tüm gücüyle bir “catharsis”
aramakta olduğu izlenimi veriyor. Kadın cinselliğinin sadece gençliğe
sıkıştırılmasının gençlikte umutsuzca güzelliğe koşmaya ve sonunda yanlış
yönlendirilmiş bir yaşlılığa sürüklenmesine neden olduğunu, esasında masalın
her derde bir deva içerdiğini ve evliliğin sınıf atlamanın en hızlı ve en keskin
sonuç veren yöntemi olarak kullandığını ifade eden yazar, irdelediği ünlü
masalları kitabının en sonunda açılımlayarak metnini kapatmış. Toplumsal cinsiyet
kavramını masalların alt metinlerinde kovalayan metin son derece güçlü bir
inceleme olduğunu her sayfasında belli ediyor. Cinsiyetçi söylem ve alt
metinlere açıkça saldıran kitap ve yazarı takdiri hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder