30 Eylül 2012 Pazar
Şimdi ve Daima,Ray Bradbury
Yazarın 2 kısa romanının toplandığı kitabı.İlk kısa romanın konusu uzay boşluğunda dev beyaz kuyruklu yıldızı avlamaya niyetli kaptanın ve tayfasının öyküsü.Uzayda geçen bir Moby Dick kısaca.Melville'in Moby Dick'inin filminin senaryosunu yazarken çok etkilendiğini itiraf ediyor yazar.Açıkcası Melville'in eseriyle karşılaştırılmamalı çünkü çok hoş oturmuş bir konsept.Ben okumaktan çok keyif aldım.Bilimkurguyu ve önceki eserin göndermelerini çok etkili harmanlamış bu hikayede.
Diğer kısa roman ise,hiçliğin ortasındaki bir kasabaya yolu düşen genç bir gazeteciyi anlatıyor.Bu hikayede fantastik öğeler daha yaygın,bilimkurgu ekolüne dahil değil.Ancak şiirsel üslubu,saran yazım tarzıyla okuması son derece keyifli bir hikaye olmuş.Bu hikayeyi yazar hayranı olduğu Katharine Hepburn'e ithaf etmiş.Hikayedeki ana karakterlerden birini şiirsel dokunuşlarla anlatıyor olması,hayranlığının boyutların göz önüne açıkça seriyor.
İki kısa romandan da çok keyif aldım.Eğer akıcı,şiirsel öğelerle süslenmiş,rahat okunacak bir kitap arıyorsanız onu buldunuz.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Şimdi ve Daima # 3,Ray Bradbury
"Buna inanayım mı?"
İnanırsanız bir de bakmışsınız ki gerçek olmuş."dedi kadın.
İnanırsanız bir de bakmışsınız ki gerçek olmuş."dedi kadın.
Şimdi ve Daima # 2,Ray Bradbury
"Nedenini soracak olursanız inanın bende bilmiyorum."
"İnsan içgüdülerini sorgulamamalı..."dedi istasyon şefi.
"İnsan içgüdülerini sorgulamamalı..."dedi istasyon şefi.
Şimdi ve Daima # 1,Ray Bradbury
Önceki gece uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken,gözkapaklarının içine bir şeyler yazılı olduğu hissine kapılmıştı...
23 Eylül 2012 Pazar
Resimli Adam,Ray Bradbury
Ray bradbury’nin Mars Yıllıkları’ndan sonra yazdığı
kitap.1951 tarihinde basıldı.Tıpkı Mars Yıllıkları(Gümüş Çekirgeler) gibi kısa
hikayelerin toplandığı bir eser.Hikayelerin hepsinin dokusu ve tadı
farklı,teknoloji ve insan psikolojisi üzerine çok sayıda çıkarım ve varsayım
bulunduruyor.Bu hikayeler bize kasaba kasaba dolaşan bir adamın bedenindeki
dövmeler olarak aktarılıyor.Resimli adam,hiçbir yerde uzun süre kalmaz,hep
hareket halindedir.İnsanlar onun bedenindeki sanata hayran kalırlar ve merak
ederler. O,onlarca serbest hikayenin aktığı bir çerçevedir insanlar için.Ancak
onun bedenindeki resimler sıradan dövmeler değillerdir.Resimli adamın
gelecekten geldiğine inandığı yaşlı bir kadın yapmıştır dövmeleri ve hepsi
birer sanat eseridir.Yeterince uzun süre bakarsanız resimler size bir hikaye
anlatırlar,hepsinin hikayesi farklıdır.İnsanlar bu hikayeleri öğrendikten sonra
ondan uzaklaşır ve korkarlar…
Ölümden,inançlara,ırkçılıktan,nükleer kıyamete,insanın
yalnzılığına ve yıkıcı doğasına,teknolojinin karanlık yanlarına bir çok konuda
kesitler sunar yazar.Bizi bize anlatır,hikayeleri karanlık ve genelde hüzün
doludur.İnsanın eksiklikleri ve korkuları son derece ince dokunmuştur
hikayelerde.Bazı hikayeler ortalama,bazıları saçma gelebilir belki;ancak
yazıldığı yıllara baktığınız zaman hayalgücüne hayran kalmamak elde değil.Bazı
hikayeler sahiden sarsıcı:Açıkçası benim favorim “Kuklalar A.Ş.” oldu.Bu
hikayede Bradbury,insanın sevmekte bile
ne kadar aciz kaldığını güzel yermiş.
Kitabın eksikleri elbette var,bir şaheser değil.Ancak
dürüst,cesur ve samimi çoğu yerde.Ben
okumaktan gerçekten keyif aldım,eğer kısa bilim kurgu öyküleri sizi çekiyorsa
veya yazarın daha önce bir eserini okuduysanız(Fahrenheit 451 vs.)yabancılık
çekmeyeceksiniz.Bir spoiler vermeden geçemeyeceğim,”Resimli Adam” motifini yazar çok beğenir ve bir diğer
kitabında tekrar kullanır;bu kez antagonist olarak…”Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu
Yana”’da tekrar karşılarız Resimli Adam’la.Umarım okumaktan sizde keyif alırsınız,başka
incelemelerde görüşmek üzere.
“Her resim ufak birer hikayedir.Onları seyredersen birkaç
dakika içinde sana bir öykü anlatırlar.”
22 Eylül 2012 Cumartesi
Resimli Adam # 4,Ray Bradbury
"Hepimiz aptalız,"dedi Clemens,"hemde her zaman.Sadece her gün farklı türden aptallarız.Sanıyoruz ki bugün aptal değiliz,dersimizi aldık.Dün aptaldım ama bu sabah değildim.Ertesi gün anlıyoruz ki,evet,o gün de aptaldık.Bence bu dünyada büyümenin ve ilerlemenin yolu,mükemmel olmadığımızı kabul edip buna göre yaşamaktan geçiyor."
Resimli Adam # 3,Ray Bradbury
"Zihnimi canlı tutuyorum,Peder.Canlı tutmak için o kadar."
"Aklın hep bir şeyleri atıp tutuyor değil mi?Aynalar,meşaleler,tabaklar..."
"Aklın hep bir şeyleri atıp tutuyor değil mi?Aynalar,meşaleler,tabaklar..."
Resimli Adam # 2,Ray Bradbury
"Darwin'den beri yok,değil mi?İnandığımız her şey bir kenara atıldığından beri.İlahi güç ve bunun gibi şeyler.Belki bu yüzden yıldızlara gittiğimizi düşünüyorsun,öyle mi,Martin?Kaybolan ruhlarımızı mı arıyoruz,bu mudur?Kötülükle çevrili gezegenimizden uzaklaşıp iyiliğin olduğu bir gezegen mi arıyoruz?"
"Belki de efendim.Bir şeyleri aradığımız muhakkak."
"Belki de efendim.Bir şeyleri aradığımız muhakkak."
21 Eylül 2012 Cuma
Yıldız Gemisi Askerleri,Robert A.Heinlein
Kitap 1959 yılında basıldı,ertesi sene Hugo ödülünü aldı.Robert A.Heinlein'ın 1. tekilde yazdığı ana karakteri Juan Rico'nun "Mobile İnfantry"'e katılması ve ardından yaşadıklarını anlatan roman.Baştan belirteyim ben Türkçesini bulamadım Pdf veya Word'de okumayı sevmediğim için Audiobook olarak dinledim.
Hala gözünüz korkmuyorsa başlayalım...
Juan Rico,zengin bir ailenin tek çocuğudur,okulda başarılı değildir ve olmasına gerek de yoktur.Ancak sınıf arkadaşı olan Carmen'e duyduğu aşk yüzünden (onu cehennemin dibine dek takip etmeye kararlıdır) derslerine asılır.Onunla beraber askeri akademiye girmeye kararlıdır.Ancak işler beklediği gibi gitmez,Carmen yüksek puanlar alır ve pilot olur,Rico ise Kıyma Makinesine(fresh meat for the grinder) atılacak basit piyadelerden biri olmasına yetecek kadar puan çıkarır.Yolları ayrılır,ancak Rico umudundan vazgeçmez;bir gün tekrar görüşeceklerine olan inancı,ailesine baş kaldırmasına,mirastan olmasına ve basit piyade yaşamını seçmesine neden olur.Daha sonra Rico askeri yaşamla özdeşleşecek ve Carmen'i unutacaktır.İyi bir asker olacaktır...
Rico'nun ağzından hikayesini dinleriz onun çektiği zorluklar ve zaferlerini paylaşırız.Heinlein detayları ve klişeleri o kadar yerinde ve etkili kullanır ki;askeri yaşamla ilgili bilmediğiniz en ufak ayrıntı kalmaz ve bu esnada sıkılmazsınız.Heinlein'ın bu kadar ayrıntıya nasıl girebildiğini ise şöyle açıklamak yerinde olacaktır:Amerika Birleşik Devletleri Deniz Harb Okulu'ndan mezun olduktan sonra USS Lexington ve USS Roper'de teğmen olarak 5 sene görev yapmıştır yazar...
Kurduğu totaliter ve militarist toplum "Gaziler" denen askeri bir yaşlılar meclisi tarafından yönetilir.İnsanlar ikiye ayrılır:"Siviller" ve "Vatandaşlar".Sivillerin toplumsal hak ve özgürlükleri kısıtlıdır,çocuk yapma izni için dahi vatandaş olma gerekliliği vardır.Vatandaş olmak için en az 2 sene askerlik yapma yükümlülüğü bulunmaktadır(tanıdık geldi mi?).Ancak "Böcekler"'le olan savaş çoğu askerin geri dönmemesine neden olmaktadır.Bu bitmeyen savaşın ne kadardır sürdüğü belirtilmez,askeri jargondaki karşılığı "Kıyma Makinesi"'dir.Geri dönebilenler,ileride Gazi dahi olma şansına erişirler;tüm kapılar açılır onlara.Yazar savaşın yıkıcılığını,militarist toplumun korkunçluğunu anlatırken o kadar iyi savunur ki o militarist toplumun değerlerini,çağın eleştirmenleri onu "pis bir faşist" olmakla suçlarlar...Ki bu çok komiktir.
Filmiyle benzer yanları olmasına rağmen,üzgünüm kitap çok çok ama çok daha iyi.Türün hayranlarındansanız mutlaka okumalısınız.Ben vatani görevime başlamadan önce okudum...İyi ki okumuşum bana beklemem gereken herşeyi önceden gösterdi.Güçlü kurgusu,samimi karakteri ve merak uyandırıcı gelişmeleriyle,Heinlein sizi esir ediyor...Sizi asker ediyor...Umarım benim yazmaktan aldığım keyfi sizde okurken alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
"Come on you apes! You wanna live forever?" Lt.Rasczak
20 Eylül 2012 Perşembe
Resimli Adam # 1,Ray Bradbury
"Kızgın mısın Hollis?"
"Hayır."Kızgın değildi.Kayıtsızlık geri dönmüştü ve Hollis sonsuza kadar hiçliğe düşen hissiz,betondan bir varlıktı artık.
"Hayır."Kızgın değildi.Kayıtsızlık geri dönmüştü ve Hollis sonsuza kadar hiçliğe düşen hissiz,betondan bir varlıktı artık.
Kaplan!Kaplan!,Alfred Bester
Alfred Bester'in 1956 çıkış tarihli,cyberpunk Monte Kristo Kontu konseptli romanı.Roman çıktığı tarihte adı "Hedefim Yıldızlar" (The Stars My Destination)'dı.Ancak sonraki baskılarında William Blake'in "Kaplan!Kaplan!" (Tyger,Tyger) şiirinin ilk sayfaya eklenmesiyle adı değiştirildi.
Gully Foyle,hikayenin ana karakteridir.Okuma yazması yoktur,iyi para kazanmaz,düşüncesiz kimi yerde aptal,potansiyeli olan ama motivasyonu olmayan bir serseri,tecavüzcü,eğitimsiz aşağılık bir adamdır.Karakter bizi uzayda geçirdiği kazadan sonra içinde bulunduğu gemi enkazının içinde hayatta kalmaya çabalarken karşılar.Yalnızdır,ona yardım edecek kimse yoktur,havası ve yiyecekleri tükenmektedir,ancak ölümü reddeder.Zaten çok iyi durumda olmayan küçücük akıl sağlığını korumak için kendine sürekli bir tekerleme tekrarlar:
"Gully Foyle is my name
Terra is my nation
Deep space is my dwelling place
The stars my destination"
Gully Foyle,onda eksik olan şeyi bulmuştur:Motivasyon.Öfkeyle ve intikam ateşiyle yanmaktadır.Bu yoğun duygular onu kırar,yeni bir insana gebe bırakır.Gully Foyle,onu bu çaresizliğe ve kesin ölüme mahkum eden uzay gemisinden(çok zeki olmadığını belirtmiştim),Vorga'dan intikam alabilmek için yaşamaya ve gelişmeye açar kendini.Enkazdan gemiyi onararak kurtarır hayatını.Artık yeni bir insandır.İnsandan çok daha fazlasıdır:Bir avcı,bir cellattır artık.Gully Foyle böylece bir kaplana dönüşür.Daha sonra egzantrik bir kabilenin yaşadığı asteroide çarpar ve o baygınken aralarına kabul töreninden geçer.Yüzünde artık kaplan çizgilerini andıran şeritler vardır:Öfkesine her yenildiğinde çizgiler kan kırmızı yanarlar yüzünde,nasıl bir canavar olduğunu ortaya çıkarırlar.(Bu ikonik dövmeler iç çatışmayı net bir şekilde yansıtır)Normal koşullarda belli olmayan dövmeler Gully'e zorla kendini kontrol etmesini öğretecektir.
Av başlar...
Gully,kendini yıkar ve baştan yapar,tüm zorluklara intikam güdüsüyle katlanır.O zaten bir kez kırılmıştır,bir daha kırılması mümkün değildir.Sosyal kastın basamaklarını atlayarak çıkar,onu hedefinden alıkoyacak güçte bir şey yoktur.Büyük zorluklardan sonra hedefine ulaşır ancak ödediği bedel çok ağır olur.Gully toplumun üzerinde bir seviyeye ulaşır.Hastalıklı toplumu ve bireyleri yerer,onlara mücadele sunar.Kendi özgürlüklerini söküp almaları gerektiğini haykırır,insanları ve koşulları sarsar:
"Sizi domuzlar!Hepiniz domuzlar gibi çürüyorsunuz.İçinizde çoğu var ama azını kullanıyorsunuz..Düşünmeniz için engellenmeniz gerek.Büyümeniz içinde bir meydan okuma.Kalan zamanınızda yerinizde sayıyorsunuz.İşte size meydan okuyorum!Ölün ya da yaşayıp büyük olun,nalları dikin ya da bana gelin!Ölün kahrolasılar ya da gelip beni,Gully Foyle'u bulun!Sizi büyük yapayım.Size yıldızları vereyim.Sizi adam edeyim!"
Gully Foyle,postmodern bir Monte Kristo Kontudur.Benzer aşamalardan geçer ve sonunda büyük biri olur.Toplumun dışladığı bomboş ve ruhsuz bir adam,"170 gündür ölen ancak henüz ölmemiş olan" o adam skalaları altüst eder:Toplumu kırar ve seçenekleri,olasılıkları aşağıladığı insanlara bırakır.
Bester,gördüğüm en iyi bilimkurgu yazarlarından biri:Kurgusu çok güçlü,akıcı ve sürükleyici.Ele yapışan kitaplardan biri bu.En az bir kez okunmayı talep ediyor.Umarım siz de okumaktan benim aldığım zevki alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
"Tyger! Tyger! burning bright
In the forests of the night,
What immortal hand or eye
Could frame thy fearful symmetry?"
In the forests of the night,
What immortal hand or eye
Could frame thy fearful symmetry?"
12 Eylül 2012 Çarşamba
Hulk İnceleme
Başlamadan önce belirtmeliyim ki Hulk en beğendiğim
karakterlerden biridir.Bu yüzden çok tarafsız bir inceleme olmayacağını önceden
söylemek istedim.Öncelikle ilham kaynaklarını açıklayacağım ardından detaylı
karakter profillerine ve psikolojik arkaplanlarına değineceğim…Öyleyse
başlayalım.
Hulk,soğuk savaşın nükleer paranoyasının vucüt bulmuş
halidir:Normal bombalardan farklı olarak bu gamma radyasyonuyla yüklü yıkım
makinesi bir kez değil defalarca patlar ve patlamaya devam eder.İnsan eliyle yaratılan
yıkım konsepti burada kelimenin tam anlamıyla <insan> elinden çıkar:Hulk
100 tonun üzerinde kuvvet uygulayabilmekte,tektonik plakaları çıplak elleriyle
tutabilmektedir.Sinirlendikçe güçlenen Hulk insanüstü bir yenilenme yeteneğine
sahiptir.Sanırım yaratıcılarının yürüyen bir gamma bombasından bekledikleri de
bu tarz imkansıza yakın güç gösterileridir.Nükleer bombaların dehşet verici
gücü,bu durdurulması nerdeyse imkansız “canavar” olarak aktarılır
okuyucularına.
Canavar demişken;bilimin yarattığı canavarlara
değinmemek,Mary Shelley’i ve unutulmaz
eserini es geçmek?Bunu düşünemeyiz bile…Frankenstein, Viktoryan dönemin en
güzel korku ve bilimkurgu romanlarından biridir.Bazı tarihçiler bilimkurgunun
annesi olarak kabul etmektedirler Mary Shelley’i.Peki neden?Frankenstein’da bu
kadar etkilyeci olan nedir?Dr.Frankenstein hastalıklara çare arayan bir bilim
adamıdır,üstün insanı yaratmak ve ölümsüzlük gibi fikirler onda saplantı
olmuştur.Bu yüzden bilimsel etiğin yasakladığı yerlere gider ve bir “canavar” yaratır.Aslında
yarattığı bir canavar değildir,bir çocuk kadar bilgiye ve rehberliğe aç yeni
bir canlıdır.Ancak Frankenstein’in bir Tanrı veya baba olarak yaratımına
ihtiyaç duyduğu şeyleri veremesi,bu yeni canlıyı bir canavara dönüştürür.Bu
yeni insan Tanrısını sorgulamıştır ve onu suçlu bulmuştur.Dr. Frankenstein
bilimsel kibiri ve Tanrı rolüne soyunması yüzünden cezalandırılır.İnsanın
elinde tutmaya hazır olmadığı bir gücü elde etmesinin getirebileceği sonuçlar
üzerine ciddi bir eleştiridir.Modern çağa ve rasyonel mantığa da başkaldırı
özellikleri taşımaktadır.
Hulk,nükleer korkusunun yarattığı bir Frankenstein’dır:Ve
daha fazlası…
Hulk,aynı zamanda Robert Louis Stevenson’un Dr.Jekyll ve
Mr.Hyde’ından da ilham alır.Kişilik bölünmesi konseptini inceleyen roman;iyi
huylu,nazik ve saygın bir doktor ve altbenliği olan itkilerine düşkün,bencil ve
acımasız başka bir adamın hikayesidir.İnsan ruhunun ikiliğini inceleyen roman
önemli eserlerden biridir.
Hulk,kısaca modern çağın yarattığı bir canavardır.İnsanın
kontrol edemediği güçleri eline almaya çalışmasının acı bir sonucudur.Bence
Nagazaki ve Hiroşima’nın yarattığı suçluluk can vermiştir bu karaktere. Aynı
zamanda insan ruhunun ikiliğini de inceleyen bir eserdir:Bir tarafta sakin iyi
huylu bir bilimadamı vardır,diğer yanda ise küçük bir çocuğun zeka ve
isteklerine sahip bir canavar…
HULK’IN DOĞUŞU
Karakterimiz olan Dr.Bruce Banner deneysel fizik alanında
çalışan başarılı bir bilimadamıdır.Ordu için kitlesel imha silahları tasarlayan
Bruce,ünlü gamma bombasının da mucididir.Patronu olan General Ross’un kızı olan
Betty Ross’a aşıktır,pek arkadaşı yoktur;sessiz ve çekingen bir adamdır.Gamma
bombasının saha testinde arkadaşlarıyla iddiaya tutuşmuş olan genç Rick Jones
test alanına motorsikletiyle dalar ve kaza yapar.Bruce kendini hiçe sayarak
genci kurtarır,ancak güvenli mesafeye kendisi ulaşamadan gamma bombası patlar
ve karakterimizi öfke dolu,Dünya’nın daha önce görmediği güçte bir canavara
dönüştürür.Hulk bu koşullar altında doğar…
ARKAPLAN
Hulk,Banner’ın dünyaya olan öfkesini yansıtır.Banner’ın altbenliğidir.5 yaşında bir çocuğun zekasına
sahiptir,rehberlik ve sevgiye muhtaçtır.Bu sevgiyi ona Betty Ross sunar.Dağları
devirebilen bir canavar,nükleer patlamalara sarılan bir dev…Bir kadının sevgisi
karşısında küçülür,sakinleşir.Bence burada işlenen tema nükleer bombaları
sevdiğimiz zaman patlamayacakları değil,toplumda katılma şansı verilmemiş tüm
sorunlu ruhların yeterli sevgi ve rehberlikle güzel şeyler yapabileceğidir.
Hulk yıkım yaratır doğru,ancak öldürmez.Sadece
yener.Canavarlarla canavarlar savaşır sonuçta.Nietzsche’nin de dediği gibi:”Canavarlarla savaşırken dikkatli olun,onlardan birine dönüşebilirsiniz.”Ancak Hulk karakteri
sadece kontrolsüzken canavardır,tüm insanlar gibi…
Gri Hulk ise,Banner’ın kendine yansıttığı öfkenin
dışavurumudur.Gri Hulk,Banner’dan ölümüne nefret eder,ve bedenin kontrolünü
kazanmak için sürekli mücadele ederler.Gri Hulk,Hulk’ın aksine zekidir.Bir
bilimadamı değildir elbette ama zevklerine düşkün itkileriyle hareket eden ve
ortalama zekanın üzerindeki herkes kadar zekidir.Banner’ın hayatını mahvetmek
için elinden ne geliyorsa yapar.
Banner’ın çok sayıda altbenliği vardır.Bunun sebebi şiddet
dolu bir ailevi geçmişi olması ve normal koşullarda yetişmemesinin yanında
babasının onayını başarılı bir biliminsanı olarak kazanmak için kendini harap
etmesidir.Banner’ın babası tıpkı onun gibi ordu adına çalışan bir
bilimadamıdır.Genetik açıdan üstün askerler yetiştirmek için gen terapilerini
araştırmaktadır.Zaman kısıtlamaları ve generallerin anlayışsızlığı sonucunda
bir bilimadamına yakışmayacak şeyler yapar:Kendi ve çocuğu üzerinde deneyler
yapar.Bunları öğrenen karısı onunla yüzleşir..Başarısızlık karşısında öfkeli ve
zil zurna sarhoş olan Dr.Banner’ın elinden bir kaza çıkar ve karısını
öldürür.Küçük Bruce bunlara şahit olmuş ancak bastırmıştır.Yıllar sonra bu
acıların bir devin bedeninde geri döneceğini bilmemektedir.Ordu olayı örtbas
eder ve Bruce uzak akrabalarının yanına yollanır.
“Psychwar” döngüsünde ortaya çıkan tüm personalar bu
arkaplanın ürünüdür.
Son yıllarda Dr.Banner psyche’sine hakim olabilmek için
nefes ve öfke kontrol antremanları yapmaya başlar.Bunun sonucunda personalar
erir ve Banner’a katılırlar.Ortaya çıkan şey 55 kg ağırlığında 100 ton
basabilen bir adamdır.Ancak Hulk’ın döngüsü durmaz hiçbir tedavi veya çözüm
şansı Banner’ı Hulk’tan kurtaramaz.Her seferinde aynı hüzünlü sona ulaşılır…Herşeyini
kaybetmiş bir adam yeni hayatlara tutunmaya ve iyileşmeye çalışır ancak
başarılı olamaz.Hulk hep yalnız kalmak istediğini haykırır ancak esas arzusu
kabul edilmektir.Kabul edilmek için fazla tehlikelidir.Marvel dünyasının
kahramanları ondan kurtulmaya çalışırlar,ancak o hep geri döner.
Hulk serisi Greg Pak’ın eline geçtiğinde vizyonsuzdu ve “Civil
War” yaklaşıyordu.Hulk,Civil War içerisinde yer alamazdı fazla güçlüydü
koşulları alt üst edebilirdi.Bu yüzden yazar Hulk’ı uzayda sürgüne gönderdi ve
hayal gibi bir döngü başladı:”Planet Hulk”.
Hulk’ın içinden geçtiği –solucandeliği- onun güçlerini
çekmiş onu yaralara açık bırakmıştır.Sürgün edildiği gezegen de acımasız
canavar ve tiranlarla dolu,her köşe başında yeni bir mücadelenin ve kavganın
beklediği bir yerdir.Hulk,evini bulmuştur.Canavarlar dostları olur,her geçen
gün mutluluğa biraz daha yaklaşır.Bu döngü içerisinde Hulk ve Banner
birleşirler.
Hulk,sonsuz bir arayışın…Huzur ve mutluluk idealleri peşinde
koşan bir canavarın ve tedavi olup hayatına geri dönmek isteyen bir adamın
öyküsüdür.Bu bölümü burada bitirecek ve 2 bölümde açıklayacağım Hulk’ı.Umarım
okumaktan keyif almışsınızdır.
9 Eylül 2012 Pazar
Neden Bilimkurgu 2
Ütopya yunanca kökenli bir kelimedir.2 anlam taşır:Olmayan
ülke veya mükemmel ülke.Bunun karşıtı ise distopyalardır yada kara ütopya da
denilebilir.Ben ütopyanın fantezi veya bilimkurgu ekolüne dahil olması
gerektiğini düşünüyorum(nedenlerini açıklayacağım).Öncelikle ütopyalar mekan
veya zamanla ayrık olan bölgelerdir.Ya gelecekte geçerler veya insanın ulaşması
mümkün olmayan zorlu ortam koşullarıyla içinde bulunulan statükodan
ayrılmışlardır.Teknik ayrıntılar ve bilimsel gelişmelerin daha güzel toplumlar
yaratmak için kullanıldığı kurgular ütopya,bu toplumları baskılamak için
kullanıldıkları ise distopyalardır.
Herkesin sahip olduğu bu bilgileri geçersek,Platon’un
Devlet’i bile ütopya ekolüne sokulabilir bence;varolmayan ve mükemmel bir
toplumdan bahsettiği için.”Ütopyalar imkansızdır,ama yazılabilir.” demiştir
büyük usta Ursula K. Le Guin.Bence burada kastettiği “İmkansız olması hayal
edilemeyeceği anlamı gelmez.”di.Eksiklikler bizi hayal kurmaya iter diye
düşünüyorum.Nasıl olabilir? Ne kadar olabilir? Gibi düşünceler.
Sanırsam yeterince iyi açıklayamadım.Şöyle
anlatayım…Tamamlanmış olan şeyler benim hayal gücümü pek fazla tetiklemiyor.Bir
harabeyi ele alalım:Yıkık,terkedilmiş bir bina…Ne zaman yıkıldı?Ne zaman
terkedildi?İçinde kaç kişi yaşadı?Kaç aile?Mutlu muydular?Bu yapı,bu yuva
onlara ne ifade etti?Şu an kime ait?Bir gün restore edilecek mi? Vs
vs..Tamamlanmamış şeyler :İnsanlar,yapılar,toplumlar,fikirler,teoremler ve
bunun gibi şeyler hayalgücünü ateşler.Zihin eksikliklerden hoşlanmaz;bu yüzden
kayalar üzerindeki gölge oyunlarını insan yüzlerine benzetiriz,İlk ve son harfi
yerinde olan geri kalanı anlam ima etmeyecek harflerle doldurulmuş kelimeleri
anlayabiliriz.Zihin eksiklikleri hayalgücüyle doldurur,ve bu muhteşem bir
şeydir.Sadece yazarların hayalgüçleriyle neler yarattıklarını görmek için bile
fantezi/bilimkurgu okunabilir.Alın benim en sevdiğim nedenlerden biri.
Bu yüzden yazarlar genelde eksik gördükleri
toplumları,organizasyonları eleştirmek için veya yüceltmek için bu ekolde bir
ömür boyunca okunsa bitirilemeyecek kadar çok eser çıkarmışlardır.Çin’in
politikasını eleştirmeden eleştirebilirler böylelikle,veya göze batmadan ateizmi savunabilir,homoseksüel
ilişkileri onaylayabilirler…İsim ve zamanların değiştirilmesi,ekolün yazarlarını
her zaman korumuştur.Çok ciddi eleştiriler varsa “bu eserde geçen hiçbir kurum
veya kişi gerçek değildir “diyebilirler.Bu bence yazarlar için mutlak
özgürlüktür.Özgür düşünceler,güzel düşüncelerdir.
Distopik olduğu için itici gelebilecek bir konsept olan
“kıyamet sonrası” en sevdiğim konsepttir.Kıyamet alkol gibidir,insanların
içinde ne varsa onu açığa çıkarır.İnsanlar sosyal evrimleri boyunca otoriteye
ihtiyaç duymuşlardır.Gelişim psikologları ödül-ceza sistemi olmadan öğrenme
gerçekleşmeyeceğini yıllar boyunca savunmuş aksi kanıtlanınca da
şaşırmışlardır.Bunun nedeni otoriteye genetik bir yatkınlığımız
olmasıdır:Sosyal etiketler takarız,ima edilen rolleri kabul ederiz,çalışır ve
itaat ederiz…Bunları beceremesek emin olun düzenli ordu,insan kültürü için bir
fantezi nesnesi olurdu.Kıyamet ise bunları siler…
Sosyal etiketler
kaybolur,inanç sitemleri çöker(çünkü kıyamet gelmiştir geçmiştir ve insanlar ne
cennete ne cehenneme gitmemişlerdir?);yenileri kurulur,erken kabile toplumuna
geri dönülür(sosyo-kültürel açıdan),çoğu kavramın yeniden tanımlanması gerekir.
Bu koşullar altında insanların da yeniden tanımlanmaları
gerekir,kimlik krizleri görülür.Devasa bir Rorschach testinin içinde yaşamak
gibidir bu durum.İnsanlar verdikleri kararlarla sonsuza dek yaşamak zorundadır,hikayelerdeki
karakterler de farklı değildir.Onlar kendini tanıdıkça biz de tanırız.Ursula K
Le Guin der ki:”Biz kitapları kim olduğumuzu bulmak için okuruz.Diğer
insanlar-hayali veya gerçek-ne hissediyor ne düşünüyor…Bu bizim kendimize ve
olacağımız kişiye ait anlayışımıza çok önemli bir rehberdir.”Bu yüzden ben,kıyamet
sonrası eserlerin daha aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum.Konsept adından
anlaşıldığı kadar karanlık veya acımasız değil bence.İnsan kültürüne temiz bir
sayfa;bu kez doğrusunu yapabilmek için ikinci bir şans olarak gördüğüm
doğru.Yeni başlangıçlar ve getirdiği imalar her zaman çok çekicidir.
Kıyamet sonrası eserler,toplumsal ve etik açıdan yaptığımız
en büyük hataları yüzümüze vururlar.En sert eleştiriler bu eserlerde
bulunur.Aynı zamanda bu yıkım olasığının kendisi bile,insan kültürünün
korunması ve aktarılması için devasa bir uyarıdır.Toplumun ve insanın tekrar
tanımlanması için bir şans,kültürün getirilerini tartmak ve elemek için bir
ima,yeniden doğmak içinse bir umut…
Alın bir neden daha.
Hayal kurmaktan korkmayın:Hayal kuramayan insanlar ölü
insanlardır,sadece bunu onlara kimse söylememiştir.
Umarım okumaktan benim yazmaktan aldığım kadar keyif
almışsınızdır.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
"War...War never changes.Men do,through the roads they walk."-Fallout
"War...War never changes.Men do,through the roads they walk."-Fallout
Hep yuvaya dönmek # 1
"Bir şeyin yarısı ve başka bir şeyin yarısı olmak,tam bir şey olamamak:Çocukluğumun acısı buydu.Büyüdükten sonra yaşamımın güçlü ve yararlı yanı da bu oldu." Ursula K.Le Guin
7 Eylül 2012 Cuma
Walking Dead İnceleme
Kirkman’ın yıllardır yazdığı,popülaritesini hiç kaybetmemiş
çizgi roman.5 sene ardarda En iyi devam eden seri ödülünü kimselere
bırakmadığını belirtmeliyim.Geçen sene yayınlanmaya başlayan dizisiyle hayran
kitlesini daha da arttırdı.
Kirkman çok zeki bir adam; ekollerin açıklarını bulmakta ve
düzeltmekte tanıdığım birçok yazardan daha iyi.Aynı zamanda trendlere olan
hakimiyeti de hayranlık
uyandırıcı.2000’lerin başından beri yükselen zombi trendi-geçmişte de önemli bir
konseptti ancak bu kadar ateşli bir izleyici kitlesine sahip değildi- sonunda
onu hakettiği yerlere taşıyacak bir yazara kavuşmuş oldu.Nedenlerini şimdi
açıklayacağım.
Kirkman korku unsurunun ölülerin serbest dolaşımından
kaynaklanmadığını kattı zombi konseptine.Tehdit oldukları açık zombilerin ancak
esas tehlikeli olanlar onlar değil:Çünkü hareketleri tahmin edilebilir ve
stratejik düşünme fonksiyonuna sahip değiller.Sadece itkisel güdülenmeleri var
bu da onları kolay avlar yapıyor.Ancak yaşayanlar,daha doğrusu hayatta kalanlar
esas tehdit.Bilinen her kurumun çökmesiyle(din de dahil…neden? Ölüler yürüyor
daha açıklamaya gerek var mı?)insanların üzerinde hiçbir otorite
kalmamıştır,çoğu grup hayatta kalmak için işbirliği yapmaktadır.Kime güvenilip
kime güvenilmeyeceği kesinlikle belli değildir.Normal hayatın ortadan
kalkmasıyla kabile dönemlerinin şiddet ve açık rekabet ortamına dönüş yaşanmış,insanlar yaşamlarına devam etmek için tüm etiketleri ve etik değerleri çöpe
atmıştır.Esas korku unsuru;Kirkman’ın romanında,budur.
Ana karakterimiz Rick Grimes,bir polis memurudur ve
Atlanta’da yaşamaktadır.Bir çatışmada yaralanan Rick aylarca komada
kalır.Uyandığında hastanenin terkedildiğini görür ve hastanenin yeni sahipleri
olan ölülerle tanışır.Karısı ve çocuğunu aramasıyla macerası başlar.Rick’in
geçirdiği değişimler hikayenin ana unsuru olacaktır.Gördükleri onu acımasız ve
kimi zaman kanun kavramından uzak seçimler yapmaya zorlayacaktır.Kıyametin
insanların içinde ne varsa onu ortaya döktüğünü öğretecektir.Bu esnada kendini
gerçekten tanıyacaktır.
Kirkman,hayatta kalma ve yaşama konseptlerini son derece
başarılı bir şekilde işlemiştir.Serinin adı da buradan gelmektedir.Yürüyen
ölüler,dışarıda çürümekte olan talihsiz ruhlar değil her gün yaşadıklarıyla
sınanarak içeriden çürüyen “yaşayan” insanlara göndermedir.İnsanca erdemler
rafa kalkmıştır.İlişkiler çıkarcı değiş tokuşlarla yürümekte,çocuklar
masumiyetin ne olduğunu bile bilmemektedir.İnsanlar yararlılıklara göre
sınıflandırılmakta ve ona göre değer biçilmektedir.
Zombi kıyameti ortamında kimin beklentisinin ne olduğunu tam
bilemem ama çizgi roman zayıf kalplere göre değil.Aynı zamanda dizisi güvenli
oynamak adına esas eseri feci kırpmış,karakterleri rezil etmiş kimi
yerlerde.Arada ki sertlik farkını şöyle açıklayayım dizi,eserin 10’da biri bile
değil.Kirkman’ın kanı donduran zincire vurulmamış karakterleri çok daha canlı
çizgi romanda.
Yürüyen ölülerin dünyası zayıf kalplere göre değil.Artık
genç yok,yaşlı yok,güzel yok,çirkin yok…tüm kavramlar,tüm sıfatlar 2
tane:Yaşayanlar ve ölüler…Yaşayanların hızlı olması gerek,zeki olması
gerek.Eğer yaşayan olarak kalmak istiyorlarsa tabi.
Akıl sağlığı kavramı sürekli irdelenir.Artık sağlıklı
insanlar yoktur.Karakterlerin çoğu,bol bol travma yaşarlar,kaygı bozuklukları
göze çarpar.Travma sonrası stres bozukluğu ise Kirkman’ın imzası
gibidir.Çocuklar bu tarz bozukluklara daha açıktır ve yazar bunları
göstermekten dirhem çekinmez.Kimi zaman karakterler şiddete aşık olurlar,artık
onları durduracak bir şey yoktur.Sonuçta hem otorite yoktur hem de şiddet
uygulanan acı çekme kapasitesinden(ölüler…çoğu zaman) yoksundur.Bu biraz da
koşullara bağlanır.Sağlıklı birinin bu ortamda hayatta kalması çok zordur.Bu
yüzden sağlıksız ya da daha doğrusu geçmiş Dünya’nın sosyal etiketlerini geride
bırakabilmiş tüm karakterler,hayatta kalırlar ve yönetirler:Rick bunlardan
biridir.
Seri okunmayı haketmiyor,talep ediyor.En son çıkan sayısı
101.Siz de yürüyen ölüler enfeksiyonundan payınızı alacaksınız o konuda endişeniz
olmasın.Eğer kıyamet sonrası veya korku romanları sizi çekiyorsa,henüz okumamış
olmanız ciddi bir kayıp.
“Dead don’t kill their own,İt’s the living you should be
afraid of..”(Ölüler kendilerinden olanı öldürmez,esas yaşayanlardan korkun)
Yeni incelemelerde görüşmek üzere.
4 Eylül 2012 Salı
Gümüş Çekirgeler İnceleme
Fahrenheit 451’in yazarı Ray Bradbury’nin Mars üzerine yazdığı
kronolojik hikayelerinden oluşan kitabı.Genel itibariyle başarılı bir yapıt,her
bilimkurgu hayranının okuması gereken kitaplardan birisi.
Bradbury,kitabın genelinde ufak hikayeleri kronolojik sıraya
göre düzenlemiş;her bir hikaye farklı bir doku farklı bir konsept sunuyor.Bu açıdan
Ben,robot’a benzetilebilir.İnsan kültürü,doğası incelenmiş hikayelerde;karanlık
da olsa çarpıcı tespitler ve tatlı kurgu oyunlarıyla süslenmişler.İnsan
doğasının yıkıcılığı sıkça eleştirilmiş,bahane ve yalanlarını yeni “dünya”lara
taşıyan insanların hüsran dolu sonları sıkça betimlenmiş.Psikolojik derinlik
verdiği karakterlerin çoğu kendimizden bir parça bulup çok da hoşlanmayacağımız
özelliklere sahip.Zaten kitabın esas vurucu yanı da burası…Fazla dürüst.İnsanların
kendine yıkıcı doğası,çekirge sürüsü anlamına gelen “locust” ile betimlenmiş,bu
kavram bilimden güç alan açgözlülüğün ve tahakküm arzusunun doğaya atfı olarak
gözüküyor kitapta.İnsanlar,insanlıktan çıkarılmış ve doğanın yıkıcı bir gücü
olarak tasvir edilmiş.
Yazarın gücü anlattığı hikayelerin içerisindeki insanların
bugün bile çevremizde gördüğümüz zayıflıklarını açığa vurmasında yatıyor bence.
En çok okumaktan keyif aldığım hikaye ise insanlar çoktan
terk etmiş olsa dahi günlük işlerini aksatmadan sürdüren otomatik bir evin anlatıldığıydı.Ben
o hikayeyi açıkçası,günlük rutinleri arasında robot gibi yaşayan insanlara çok
sert ve merhamet yoksunu bir gönderme olarak algıladım.
Sözün özü kitap,son derece başarılı ve kütüphanesindeki
sıcak yuvayı açıkça hak ediyor.Ancak eleştirmeden yapamayacağım tek yanı,kurgu
oyunlarında kullandığı psikoloji teoremlerinin çoğunun yanlış olduğu…Yazıldığı
döneme bakılırsa yazarın bunu bilmesi pek mümkün değil,ancak benim gözüme
battı.Benim açımdan zevkli bir molaydı,umarım sizlerde okumaktan keyif
alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)