21 Ağustos 2012 Salı

Hayalet Tugay İnceleme


Scalzi’nin Yaşlı adamın savaşı’nın devam kitabı.Geçen kitapta bahsedilen özel kuvvetlerin(hayalet tugay) anlatıldığı bağımsız bir hikaye.Bu hikayede bir kolonistin Dna'sından yaratılan Jared Dirac’ın hikayesi ve devasa bir komplo teorisi ön planda.3 büyük ırk KSG’nin sonunu getirecek bir savaşa girmeye hazırlanırken ellerinde müthiş bir koz var:Jared’in Dna'sını aldığı ünlü bilimadamı Charles Boutin…
Kitap ilk hikayenin üzerine çok şey ekliyor.KSG ve Koloni Birliği’nin iç yüzü ve gizemli Hayalet tugayla ilgili birçok detay veriliyor.İkili oyunlar,otorite ve insan olmanın masaya yatırıldığı bölümler açıkçası orjinallikten biraz uzak.Karakter biraz sığ kaçmış ve kişilik sorgulamaları havada kalıyor.Birde karakterlerin ağzından büyük eserlerin eleştirilmesi tuz biber oluyor üzerine(yıldız gemisi askerleri,ender’in oyunu vs.).Kurgu içinde önemli açıklar var ancak üstü kapalı davranarak yazar,bu tarz eksiklerin çok göze batmamasını sağlamış.Çok eksik yanı olmasına rağmen son dönemin militarist bilimkurguları arasında en iyilerinden biri olduğunu gözden kaçırmamalıyız elbette.
Kitap akıcı,sürükleyici ve okurken yormuyor.Çok büyük beklentileriniz yoksa çerez gibi keyifle okunabilecek bir kitap.Başka incelemelerde görüşmek üzere

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Neden Bilimkurgu 1


Her yeni konsept,her yeni buluş veya düşünce akımı toplumları değiştirir,çok ufak da olsa.Bilimkurgu bundan faydalanır.Ufacık bir değişiklik üzerinden düzinelerce kitap yazılmış;dünyalar,evrenler yaratılmıştır.Varolmayan yerler ve zamanlar hakkında yazmak yazarları koruyan bir kalkandır,düşüncelerini serbestçe sunabilmek için onlara fırsat sunmaktadır bu koşullar.Ancak kimi zaman yazarlar konseptlerini besleyecek referanstan yoksundurlar.Örneğin tamamen yabancı bir ırkı ele alın…Kesinlikle evrimsel açıdan bizimle aynı dönemeçleri dönmemiş olan bu canlılar;farklı bir kültür,dil ve algı geliştirmiş olcaktır.Bazı yazarlar onlarla anlaşmamızın imkansızlığı üzerinden kurguları geliştirmiş(solaris) bazıları ise evrensel tercümanlar barındıracak kadar kurguyu sade hayalgücüne bağlamıştır(yaşlı adamın savaşı).Elbette tüm bu kurgusal dallar aynı derece ilgiyi haketmekle beraber ben kurgunun yere basması,bir dayanağı olması görüşündeyim.Belki de büyük ustalardan birkaçının bilimadamı olması bilim kotasını doldururken kurgu kotasının biraz boş kalmasına neden olmuş olabilir.Bunlar tartışmaya açık şeyler elbette.
Jules Verne’i ele alalım.Onun kitaplarıyla büyüdüm.Ve hep düşündüm acaba yazar veya düşünce adamları mı toplumun alacağı şekli(icat edilecek yeni buluşlar veya konseptler) belirlemekte yoksa varolan veriler mi yazarların kurgularını kısıtlamakta?Bilim kurgu bence bir terazi gibidir…Bir kısımda bilimsel dayanaklar ve teoremler vardır,diğer tarafında ise yazarın kurduğu karakter ve dünyalar.Hangisinin daha ağır basacağı elbette yazarın kurgusal gücüne bağlıdır,ancak kefeleri dengelemesi son derece zordur.Hangi yazarlardan hoşlanırsanız hoşlanın kitapçılarda bilimkurgunun kendine ait bir rafı yoktur.O,fantastik kurgu başlığı altında incelenir,yani hayalgücüne daha çok ağırlık vermektedir toplum,en azından benim yapıtığım çıkarım bu yönde.Jules Verne’e geri dönecek olursak bir çok konsepti gelecekten çalıntı gibi durmaktadır,sanki yazar elli yıl sonraya yolculuk yapıp gelmiş kadar canlı ve güçlü aktarmıştır.Bu hayalgücünün toplumları nasıl şekillendireceğine dair güzel bir örnek bence.
Bilimkurguyu sevmemin bir çok nedeni var ancak en güçlü neden futuristik konseptleri çekici bulmam.Serbesttir bu tarz yazarlar.Bir düşünce bir motifi dokurlar,bize olası bir gelecekten kareler sunarlar;bazen uyarır bazen de överler.Olmayan geleceklerde ve dünyalarda geziniriz,olasılıkları keşfederiz…İmkansızlıklarla süslü hayatımıza “ya olursa?” cümlesini kakarlar.
Çoğu bilimkurguda uzun uzadıya işlenen kıyamet sonrası konseptinin dini çağrışımları bulunsa(Her şeyden evel adı:kıyamet) da ben bu konseptin var olma nedeninin insan toplumunun kültürel yapısının ve bilgi birikiminin korunması yönünde uyarılar içermesi için işlendiğini düşünmekteyim.Ayrıca yeni başlangıçlar her zaman çekicidir.
Neden bilimkurgu?Açıklaması gerçekten zor…Hayal kurması güzeldir,paylaşması da,alın bir neden size.Bu konuyu parça parça yazmak niyetindeyim.Bu bölümü burada bitiriyorum umarım okumaktan keyif almışsınızdır.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaşlı Adamın Savaşı İnceleme


John Scalzi’nin en iyi yeni yazar ödüllü romanı.Açıkçası önyargıyla okumaya başladım çünkü ustaların elinden 2 hugo ödüllü roman(Robert Heinlein-Yıldız Gemisi Askerleri ve Joe haldeman- Bitmeyen Savaş) okuyunca beklentiler ister istemez artıyor.Kurguyla ilgili tüm önkabullerimi geride bırakmış değilim ancak şunu söyleyebilirim ki bitmeyen savaş ve militarist toplum motiflerine farklı bir bakışı oldu benim açımdan.
Karakterimizin adı John Perry ve kendisi on yıl kadar önce gelen celbe karısıyla beraber yazılmıştır.Ancak karısı anevrizma sonucu hayatını kaybeder ve John’un amaçsız bırakır.Bu dünya üzerindeki işlerini yoluna koyan John gençleştirme terapileri için askere yazılan çok sayıda insan gibi teslim olur ve macerası başlar.
Öncelikle yaşlı insanların askere alınması konsepti saçma gibi gözükse de çok mantıklı,onca senenin tecrübesi ve yaşanmışlıklar nelerin korunması gerektiğiyle ilgili katı kabuller kazandırıyor askerlere.Ayrıca yeni bir yaşama genç bir insan olarak başlamanın cazibesi de işleri kolaylaştırıyor.Ancak ufak mantıksal hatalardan kaçınamıyor yazar.Celplerin mekiklere binmeden son anda bile iptal edilebilmesi açıkçası kavrayamadığım bir motif(askerden yeni geldim).Kimi yerde kurgunun içerisine bilim de serpiştiren yazar çoğu yerde sade hayal gücüyle yazmış ve dayanaksız konseptleri biraz fazla kullanmış.Asker klişelerinin başarılı kullanımını beğenmeme rağmen karakterin kendisini çok kağıttan ve boyutsuz bulduğumu belirtmeliyim;psikolojik derinliğe sahip olmadığını düşündürdü bana.Aynı zamanda tasvirlerin eksik kullanımı farklı ırkları gözde canlandırmayı son derece zor bir hale sokuyor.Kurgu döngüsü içerisinde Yıldız Gemisi Askerleri’nden çok ciddi “esinlenmeler” var:Karakterin gelişim süreci bile aynı şekilde işliyor.
Tüm bu yazdığım olumsuzluklarına rağmen konseptlere yeni bir soluk getirdiği su götürmez.Yazar aynı zamanda teşekkür bölümünde ustalara saygısını sunmayı ihmal etmediği içinde alkış alabilir.
Eğer Militarist bilimkurgular hoşunuza gidiyorsa John Scalzi on ikiden vurmamasına rağmen yeterince yaklaşmış görünüyor.Bir göz atmakta fayda olduğunu düşünüyorum.Ancak ustaların performansına yakın bir şey beklememenizi öneririm.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

10 Ağustos 2012 Cuma

Sonsuzluğun Sonu İnceleme


Vakıf serisinin kurucu kitaplarından biri.Zaman yolculuğu ve değişen geleceklerle ilgili olarak yazılmış sürükleyici bir kitap.Diğer Asimov kitaplarının aksine bu kitapta başrol hikayenin kendisi değil,bu kez kanlı canlı bir karakter var:Andrew Harlan.Hikayenin özeti şöyle:
27.yüzyılın sonunda Sonsuzluğun bulunmasıyla insanoğlu geleceğini değiştirme gücüne erişmiştir.Zamanın dışına çıkabilen seçkin bireyler kendi zaman çizelgelerinden koparılıp Sonsuzluk’a götürülür.4 aşamadan sonra Sonsuz olurlar ve birimlerine atanırlar.Bu andan itibaren insanlığın geleceği ve refahı için çalışır,gereken gerçeklik değiştirmeleriyle geleceği yeniden tanımlarlar:Savaşları çıkmadan önlerler,kıtlıkları durdurur zaman çizgileri arasındaki ithalat ve ihracatı kontrol ederler vs.Bu kadar büyük bir güce insanlık hazır mıdır?Hayatlarımızın üzerinde mutlak kontrole sahip bu kimseler bu gücü olgunlukla kullanabilmekte midir?
Karakterimiz Andrew kendi zaman çizelgesinden koparılmış ve bir Sonsuz olmuştur.Yaptığı başarılı gözlemler ve verdiği yerinde kararlarla,en önemli yöneticilerden birinin gözüne girer ve özel asistanı olur,aynı zamanda teknisyen rütbesi alır.Teknisyenler gerçeklik değiştirmelerinden sorumlu olan Sonsuzlardır;izole ve duygusuz bir yaşam sürmektedirler.Andrew iyi bir teknisyendir,ancak bir gün başka bir zaman çizgisinden olan Noys’a aşık olunca tüm değerleri sarsılır.Andrew’in aşkına ulaşma çabası  ve iç çekişmelerini konu alan kitap kurulmuş en sert distopyalardan biri.
Andrew içten içe nostaljik bir karakterdir:Değiştirilemeyen İlkel çağlara ait koleksiyon yapması(27.yüzyıldan öncesi) onu diğer sonsuzlardan ayırmaktadır.Hepsi birer zaman mühendisi olan sonsuzlar tamamen erkeklerden oluşur ve manastıra benzeyen sert bir hiyerarşileri vardır.Bu hiyerarşi içinde en yalnız ve en izole olanları ise teknisyenlerdir.Her sonsuz kendi zaman çizgisine dönme arzusu duyar(sıla hasret gibi) bu onları mutsuz ve ketum olmaya itmektedir.Üzerlerindeki baskılar da azımsanmayacak kadar büyüktür:Yaptıkları değişimlerle astronomik rakamda insanın hayatını değiştirmekte eskiden varolan insanların hepsi,gerçeklik değiştirmelerinde  değişerek farklı kimseler olmaktadırlar;bir yerde ölmektedirler.Bu kadar devasa bir cellatlığı ise yapanlar teknisyenlerdir.Andrew Noys’a aşık olduktan sonra onun olduğu gibi kalması,silinmemesi için tüm değerlerini yıkar,her kanuna karşı gelir ve Sonsuzluğu yıkmayı bile planlar.En önemli yöneticilerden birine olan yakınlığı ve Sonsuzluğu yıkabilecek bilgilere ulaşmasıyla yer aldığı düzenin üzerinde bir noktaya gelir.Sayısız gelecek artık onun merhametine kalmıştır.
Sonsuzlar ölümsüz değillerdir,bedenleri yaşlanmaya devam eder;normal ömürleri dolunca sıradan insanlar gibi ölürler.Zamanda yolculuk yapmanın yaratacağı karışıklıklardan kurtulmak için yıllar fizyolojik açıdan geçen zaman olarak değerlendirilir.Sonsuzların üzerindeki baskıyı azaltmak için evlenme izinleri alma şansları vardır ancak eşleri gerçeklik değiştirmesi yapılınca kaybolur.Sonsuzlar dışında bir aileleri ve aidiyetleri yoktur(kendi zaman çizgileri hariç).Gerçeklik değiştirmelerinin suçu teknisyenlerin üzerine atılır,onlar topluluğun  günah keçisidir.Gerçeklik değiştirmeleri  konusu ziyaret ettikleri çağlardaki kimselerden saklanmaktadır.Böylece hakimiyetlerine gelecek herhangibir tehdit oluşmamaktadır.
Yazar zamansal paradokslardan özellikle sakınmıştır(büyükbaba paradoksu),ancak kimi yerlerde göndermeler yapar;hatta mantıklı açıklamalarla da zaman mühendisliği esnasında çıkabilecek sorunları okuyucuya sıkmadan aktarır.Kurgu son derece güçlü,etik sorgulamalar ve aşka dair çıkarımlarla süslenmiş;aynı zamanda Asimov’un toplum mühendisliği konseptini ilk kez denediği romanlardan biri(Bknz Vakıf).Son derece sürükleyici ve zamansal paradokslardan hoşlananlar(mesela geleceğe Dönüş) için birebir bir kitap.Benim açımdan çok keyifli bir molaydı umarım siz de zevk alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Ben,Robot İnceleme


Asimov’un en iyi eserlerinden birisi.Robot fenomenine dair kısa hikayelerden oluşuyor ve bir kronolojiyi takip ediyor.Susan Calvin adlı bilimadamının anılarını anlatıyor eser esasında.Kurgu mantık düellolerı şeklinde oluşturulmuş ve durağan ancak doyurucu bulduğumu belirtmeliyim.
Eserde en çok ilgimi çeken alan bir çoçuğun kişisel gelişim evreleri şeklinde bölüştürülmüş robot modellerinin hikayelerinde,gittikçe yaratıcıları olan insanlara bezemesi;bu esnada onlarla yakından ilgilenen kimselerin de soğuk mantık süzgecini aktif kullanması yüzünden robotlaşması motifiydi.Yazar sosyal,etik ve dini göndermelerle süslemiş kitabını.İnsanı bolca eleştirmiş  ve açıklarımızı göstermiş.Eğer Asimov hayranı değilseniz okumakta zorlanacağınız bir kitap.
Asimov’un ünlü robot kanunlarını kurduğu kitap bu.Bu kanunlar Terminator’deki makinaların ayaklanması konseptini  kesin bir şekilde engelliyor.Alt bir kast olarak insanların hizmetçileri ve yardımcıları olma rolünü eksiksiz yerine getirmelerini sağlayan da bu kanunlar.Ancak bu kanunların getireceği zorlukları ve uygulama hatalarını anlatırken yazar,ben bu motifin insan zihninin karmaşıklığına ve problem çözme becerisine açık bir saygı duruşu olduğunu düşünmeden edemedim.Yazarın insanın değerini sorgulamadığını  aksine temel değer,değiştirelemez olarak kabul ettiğini düşündüm.İnsan ırkını eleştirmek için insan olmayan bir referansa ihtiyaç duyduğumuz doğru,Asimov’da bilimadamı arkaplanını ve mantıksal çıkarımlar yapma yeteneğini tam olarak burada güçlü bir şekilde kağıda dökmüş.
İnsanca mantık hatalarına düşen robotlar,şefkat gösterebilen ve başkalarının ihtiyaçlarını kendinde çok önemseyen robotlar üzerinde ufak erdem dersleri verildiğini de düşünmek mümkün.İnsanca özellikler gösterirken insana benzeyen robotlar,kimi yerde metalik iticilikleri kaybediyor;duygusuz ve insani özellikler göstermeyen insanlarsa,robotların olduğu o ruhsuz kabuklar olarak aktarılıyor bazı yerlerde.Bu motiflerin değişimli kullanılması ise kurguyu güçlü ve okunmaya değer kılıyor.
O halde bitiriken Asimov’un ünlü robot kanunlarını bir hatırlatalım:
1-Bir robot,insan yaşantısına asla kast edemeyeceği gibi,etkisiz kalmak yoluyla bile olsa,bir insanı karşı karşıya kaldığı tehlikeyle yalnız bırakamaz.
2-Bir robot,birinci kuralla çelişkili olmaması koşuluyla,verilen tüm emirleri yerine getirmekle yükümlüdür.
3-Bir robot,kendi öz varlığını korumak için birinci ve ikinci kuralla çelişkili olmayan her harekete başvurabilir.
Asimov bu kanunları oluştururken evrensel ahlak kurallarını baz aldığını ifade etmiştir ve görüldüğü üzere insan davranışlarına(erdemli olanlara tabi) aykırı olmadığı görülecektir.Vakıf ve imparatorluk dizisinin temeltaşlarından biri olan bu kitap her bilimkurgu hayranının kütüphanesinde olması gereken bir eser bence.Umarım açıklayıcı olabilmişimdir.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Ben,Efsane İnceleme


Richard Matheson’un en güçlü eserlerinden birisi.Kesinlikle sinema versiyonuyla ilgisi yok,şimdiden belirtelim…Eser aslında çok güzel bir kıyamet sonrası roman olma özelliğinin dışında metaforları da ustaca kullandığı için başarılıdır.Açıklayacağım…
Robert Neville,ölümcül bir salgının ardından hayatta kalmış tek insandır.Geri kalan herkes ölmüş,medeniyet çökmüştür.Ancak Dünya’nın başka sahipleri vardır artık:Vampirler…Geceleri hayatta kalan son insanı sığınağından çıkarmak için her oyuna başvuran canavarlardır onlar.
Kurgu 1. tekilden yazılmış ve kıyamet sonrası dünyada hayatta kalma rehberi gibi başlıyor.Aralarda kişisel geçmişe dair anılar ve ayrıntılarla süslenen kurgu güçlü ve keyifli bir okuma sunuyor.Yalnızlığıyla sınanan karakterimiz çoğu kez dışardaki canavar sürüsüne katılma arzusuyla doluyor ancak onlardan biri olma düşüncesinin dehşeti yalnızlığını yeğlemeye itiyor kendisini.Araştıracak başka kimse kalmadığı için salgının nedenlerini araştırıyor ve çeşitli deneyler yaparak rakiplerini tanımaya çalışıyor.Yalnızlığına ufak molalar verilse de,bu molalar daha ciddi yıkım yaratıyor karakterimizde.O bir çağın son temsilcisidir,insanlığın son kalesi onun evidir.
Yazar açıkçası burada değişen topluma ayak uyduramayan kimselerin hikayesini anlatmıştır ancak çoğu zaman yanlış yargılanan bu eser,gene de değerinden bir şey kaybetmez.Neville’in iç çekişmeleri modern insanın yalnızlığından kurtulmak için verdiği çabaların metaforudur.Yazar,sosyal göndermeler ve dini sorgulamalarla eseri süslemiş kuru bir kıyamet sonrası roman olmasını engellemiştir.Yazar, cinayet psikozunun baskısını;rakiplerin canlı olmadığı teziyle önüne geçerek karakterimizin akıl sağlığını korumayı başarır.Ancak bazen bu bile yeterli olmaz…Karısını gömdükten sonra tekrar öldürmek zorunda kalan Neville aylarca kendine gelemez:İçeriden de ihanete uğramıştır kalesi. Ne kadar dirense de düşmanları onun tek zayıflığından faydalanmayı bilirler;yalnızlığı,Neville’in düşüşü olur.
Yazar,kitabının sonunda efsanenin ne olduğunu açıklar;eski çağlara ait,modası geçmiş şey…Ancak dokunulmazdır:Değiştirilemez.Neville amacına ulaşmıştır,o güruha katılmamıştır.Kitap bu şekilde son bulur.İnsan denen şey artık vampir nasıl bir zamanlar efsaneyse,şimdi efsane olmuştur.Toplumsal kalıplar yer değiştirmiştir.Bu değişime ayak uydurmayan insanın hikayesidir Ben efsane.
Yazar,aynı zamanda vampir efsanesine dair özellikleri de mercek altına alır ve mantıklı bilimsel açıklamalar getirir çoğuna.Tek eksik kaldığı konu patoloji ve epidemiyoloji hakkındaki bilgilerdir.Onun dışında başarılı bir roman güçlü,bir bilimkurgu klasiği olduğunu kanıtlıyor her sayfasında.Bana keyifli bir okuma sundu,size de sunacağına eminim.Başka incelemelerde görüşmek üzere.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

İncorruptible İnceleme


Mark Waid’in yan karakter olarak başlattığı;İrredeemable’nin dünyasından geçen başka bir seri.Yazar Bir süper kahramanın süper kötüye dönüşmesi konseptini bu kez tersten alıyor:Plutonian’ın en büyük düşmanlarından biri,bir süper kötü olan Max damage karakterinin süper kahraman olma çabasını yansıtıyor…Burada şu sorulabilir:Acaba yazar konsepti fazlasıyla mı sömürüyor?Buna cevabım kesin bir hayır olacaktır.Çünkü kavramlar zıtlarıyla mana kazanırlar.Spekturumun uçlarının birbirleriyle yer değiştirebilir olması Dualizmin ana felsefesidir.Bu yüzden Plutonian’dan boşalan  yerin başka bir karakterle doldurulması bana çok saçma gelmedi.Ayrıca Plutonian’la fazlasıyla benzer karakterler(açıklayacağım)…

Max Damage,Sky city’de bir soygun yapmaktadır.Karakterimiz şans eseri  kıyameti-Plutonian’ın düşüşü- en ön sıralardan izlemiştir.Bir tanrı delirirse neler yapabilir fazlasıyla iyi bilmektedir.Bu olaydan sonra ortadan kaybolur.Bir ay kadar ortalarda gözükmeyen Max Damage’in ekibi bir soygun yapmıştır ve polislerle çatışmaya girerler.Bu esnada geri dönen karakterimiz  artık taraf değiştirmiştir,eski takımını polislere teslim eder.Gizli üssüne dönen Max,kaçırdığı polis komiserine doğru yola döndüğünü kanıtlamak için soygunlardan elde ettiği tüm kirli parayı;komiserin gözü önünde yakar  ve onun-Armadale karakteri- yardımını ister.Bu şekilde Max’in süper kahraman olma çabası,aynı zamanda hikayemiz başlar…

Max damage karakteri,sevgisiz bir çocukluk geçirmiştir.Ufak yaşlarda suç işlemeye başlar ve sık sık hapse girer çıkar.Gençliğinde Plutonian tarafından hapse atılan Max bu olaydan sonra  değişmiştir.Artık suçluların süper kahramanlar karşısında şansı olmadığını gayet iyi bilmektedir.Hapisten çıktıktan sonra bir süper kötüye dönüşür:Plutonian’ın en büyük düşmanlarından biridir;en çok aranılan ve korkulan suçlulardan biri…Max’ın süper gücü uykusuz kaldığı süre boyunca hasar görmeme özelliğine sahip olması ve saatler geçtikçe gücünün artmasıdır.Bu durum karakterimizin dünyaya temas etmesini engellemiş onu kendi bedeni içine hapsetmiştir.Yaşadığı hissizlik nedeniyle dünyaya öfkeli olan Max hıncını masumlardan çıkarmaktadır-klasik bir psikopat altyapının süper gücün götürdüğü insani özelliklerle açıklanması çok güzel bir detay-;adam öldürme,silahlı soygun,uçak kaçırma gibi suçlar Max’in portföyündekilerinden sadece birkaçıdır…Max’in yardımcısı ve aynı zamanda sevgilisi,incitmeyeceği tek insandır:Jailbait(reşit olmayan kızlar için kullanılan argo bir tabir).Max’in Jailbait’le olan ilişkisi,toplumsal değerlerin onun gözünde ne kadar önemsiz olduğunu yansıtan başka bir detaydır.Max’in süper kahraman olma çabasından en çok sevgilisi etkilenir;çünkü Max,o reşit oluncaya kadar beklemeye karar vermiştir.

Karakterin dönüşüm süreci sancılı olmuştur.Kıyamet sonrası harabe bir şehirde günlerce boş boş dolaşan Max onu tanımlayan şeylerden birini kaybetmiştir:Zıttı olan adam süper kötü olma konusunda onu geçmiştir;dünyayı kıyamete sürüklemiş ve ona güvenen masumları sinekler gibi öldürmüştür.Max’in buna tanık olması ondan daha evel hissetmediği bir duyguyu açığa çıkarır:Korku…Deli bir tanrıyla dövüşüp hayatta kalmış pek fazla kimse olmadığından Plutonian’ı durdurma görevinin ona kaldığı çıkarımını yapmıştır.Ancak süper kahraman olmak sandığı kadar kolay değildir,öncelikle eskisi gibi olmadığını kanıtlaması gerekmektedir.Karakterin bu bocalamaları serinin en beğendiğim detayı oldu benim için.Karakterin belli açılardan anti-kahraman kaçıyor olması da güzel bir motif.

Seri  çok uzatmadan bitiyor:Yayınlanmış 30 sayısı var.Bir adamın sıfırdan başlaması,kendini yeni baştan kurması,yolda karşılaştığı zorluklar ve elde edilen boş zaferler gibi motifler ilginizi çektiyse,seri güzel bir mola olabilir.Plutonian’ın serisi kadar yoğun hikaye örgüsü olmasa da ben  Max’in 2. Bir şansı hakettiğini düşünüyorum.Ondan bunu esirgemeyin çünkü insanları tam tanıdığınızı düşündüğünüz anda sizi şaşırtabilirler:Max’da bunu yapıyor.
Serinin sonu herkese hitap edecek şekilde değil ancak  ben açıkçası  karaktere uyacak başka bir son da düşünemiyordum.Benim verdiğim en keyifli molalardan biriydi,umarım sizde keyifle okursunuz.Başka incelemelerde görüşmek üzere.