21 Mayıs 2013 Salı

Süper Kent, J. G. Ballard


Paul Sinclaire ve genç eşi Jane, Fransa'nın en güzel koylarına bakan bir iş ve finans kompleksinde yeni yaşamlarına başlamışlardır. "Eden - Olimpia", mükemmel yaşamın bu çağdaki yeni tanrıları için inşa edilmiş küçük bir cennettir. Paul eşinin eski sevgilisi olduğundan şüphelendiği genç bir doktorun cinneti ve ölümüyle açılan bu pozisyona alındığından dolayı eşi adına mutlu olmaya çabalamaktadır. Paul, geçirdiği uçak kazasından sonra pilotluk kariyeri sona ermiş orta yaşlı bir havacılık dergisi editörüdür. İkisinin de yakında keşfedeceği üzere; profesyonel gülümsemelerin ardından psikopati tomurcukları açmakta, plaza koridorlarından vicdanlarını ve ruhlarını yitirmiş binlerce insanın oluşturduğu bir şehir devletinin karanlık tiyatrolarında hapis kalmışlardır...

Courbusier ve "Işıldayan Kent" yakıştırmasıyla desteklenen tanrılar kenti iması, isim seçiminde dahi yeni üst sınıfın çarpık oyun parkı olan bu şehir devlet hakkında okuru meraklandırıyor. Kitap boyunca Carroll ve "Alice Harikalar Diyarı'nda" göndermeleri yapılırken bildiğimiz gerçekliğin ve kabullerin dışında yaşayan bir grubun varlığını vurgulayan çok sayıda güçlü tasvir kullanılmış. Yazar Freud'un "Catharsis" kuramına fazlasıyla yaslanan bir kurgu düzmüş olsa da işlenme şekli ve inandırıcılığı okuru bu çarpık gerçekliğe çekmekte zorlanmıyor. çalışanlar ve şehrin sakinleri üzerinde röntgenci kaçacak derece de kullanılmış olan güvenlik kameraları totaliter imalar içeriyor. Irkçı yeltenmeler alt metini sıkça okurun karşısına çıksa da  şehrin sakinleri ve uluslararası şirketlerin arasında çok sayıda yabancı insan bulunmakta. Bu durum ırkçılıktan ziyade sınıflararası bir çatışmasının benzini olacak çarpık düşüncelere tohum yatağı şeklinde aktarılmış.

Kullanılan motifler kara edebiyat unsurları taşıyacak düzeyde sert. Ancak yazar, okurun yüzüne sıvamak yerine psikanaliz konusundaki donanımını kullanarak  röntgencilik, teşhircilik,cinsel esaret, saldırı, ırkçı taciz ve şiddet eylemleri, hırçın fetişler, eşcinsellik, eş değiştirme, çocuk fuhuşu gibi korkunç eylemleri kendini onatamamış bir topluluğun hafta sonu eğlencesine dönüştürmeyi başarmış.  Boş vaktin yetersizliğin göstergesi olduğu talepkar ve acımasız iş dünyasının bitmez tükenmez süreçlerinin boşalttığı ruhları tekrar ateşmeyi planlayan bir psikiyatrın büyüklük düşleri içinde "kontrollü" psikopati reçete etmesi bu şehir devletin üzerinde dolaşan bir şiddet düşü görülmesine yol açıyor. Artık ruhların bile barkodları olduğu kalite sözcüğüyle sterilize edilmiş bir çevrede yaşayan bunca lanetlenmiş ruh, önce kayıtsızlığa gömülüp profesyonel gülüş kaslarını geliştiriyor, uyuşturucu ve sadakatsizlikle evlilik ve yaşamlarına heyecan katıyor, ardından şehrin ima ettiği şiddet tiyatrosuna figüranlar olarak katılıyorlar. 

Bu eletrik kablolarıyla dolu ama sinirleri alınmış dünyada rahatlamayı gettolara yapılan modern şehir safarileriyle hayatta kalan üst düzey insanlar üzerinden elitizm ve kayıtsızlık eleştirileri de işlenmiş. Viktoryen imaları 1990'lara uyarlayan yazar, cinnet geçiren Greenwood ve Sinclair özdeşleşmesinin dışarıdan güdülen çirkin bir deney olduğu imasını okura verirken tıbbi iktidara da saldırmaktan geri durmuyor. Tüm vahşetin ardındaki kişinin şiddet fantezilerini 3. kişiler üzerinden yaşaması kaçışçılık eleştirisi olarak alınabilir. Yazar, ruh hastalıkları ve sermayeyi melezleyerek büyümüş olan beton ve elektrik kablolarından oluşmuş bir tsunaminin Avrupa ve dünyayı yutmak üzere yükseldiği uyarılarından bulunmuş. Eser sert olmasına karşın donanımlı yazarın en iyi çalışmalarından biri. Kara edebiyat hayranları ve eleştiril eserleri seven kişiler için kaçırılmayacak bir kitap. Keyifli okumalar. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"Delilik, sahip oldukları tek şey bu; günde 16 saat, haftada 7 gün çalıştıktan sonra delirmek akıl sağlıklarını korumak için yapabilecekleri tek şey...."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder