31 Aralık 2013 Salı

Hz. Süleyman'ın Yüzüğü, Konrad Lorenz


Ünlü davranış bilimci metnini hayvanlarla yaşamanın zorluklarından bahsederek açıyor ki evi bir nevi Nuh'un gemisi olarak bilinen yazar, özellikle kısıtlı bir alanda yaşamak zorunda kalan yırtıcılardan bahsediyor. Akyaryum kurulumu ve kendini idame eden küçük bir ekosistemin açılımını yapan yazar, daha sonra kur davranışlarındaki sapmalara örnek veriyor: kaplumbağaya vurulan bir tavuskuşu. evcil kargası olan Çok'tan da bahseden yazar, kuşların cinsel çekimde çaprazlama yapmadığını hemcins  ilişkilerinin son derece olağan olduğunu belirtirken çoğu kuş türünün insan bedeninin anatomik yapısını bir dereceye kadar anladığını onu beslemek isteyen evcil kargası Çok'u örnek göstererek savunuyor.


Kuş türlerinde tehdidi, belli bir sosyal öğrenme düzeninde ebeveynlerin rol aldığını ( saf içgüdüye dayanmadığını ), Hiyerarşi basamaklarını ( pecking order ) detaylıca açıklayan yazar, alt ve üst statü grupları arasında yaşanan çatışmalar göstermelik olduğunu en ciddi çatışmaların aynı kıdemdeki canlılar arasında gerçekleştiğini ve bu durumun gelişmiş memeliler ( yani insanlar ve insansı maymunsular ) de de farklı olmadığını ifade ediyor. Sosyal kıdem basamaklarının bir kez belirlendikten sonra muhafazarkarca savunulduğunu, her zaman insana özgü sandığımız şeylerin neredeyse tamamının insan- öncesi kökenli ve ortak yanlarımıza vurgu yapan şeyler olduğunu belirtirken; hayvanların aşk ve evliliklerinde kaba tensel bir yön olduğuna karşı vurgulanması gereken şeyin nişan durumunun çoğu zaman çiftleşmeden önce geldiğinin üzerinde duruyor. Kargalardaki şefkatin aynı insanlarda olduğu gibi bir çocuksulaşma eğilimiyle paralellik gösterdiğini, haksız saldırılara karşı yardım çağrılarının cevap bulduğunu tüm sürünün tehdide karşı birleştiğini ve tehdit sürü lideri, despot veya matriyark olsa dahi saldırmaktan geri durmadığını ifade ediyor.


Kuş türlerinin birbirlerini tanıdıklarını ( birey bazında ) ve liderlerinde tebaasını tanıdığını vurgulayan Lorenz, Eski hükümdarın yerine gelen lider, eski liderin onayıyla kabul edilirse sürünün onu sınamadan kabul ettiğini belirtiyor. " Akıllı at Hans " vakasına atıfta bulunan yazar, papağanların "konuşmalarının" amaçtan yoksun olduğunu, oyunsu bir konuşma olduğunu ve diğer kuş türlerinin şarkılarına  karşılık geldiğini söyleyen yazar, belli anlamsa bağıntıların kurulabildiğine dair ilginç ve şaşırtıcı anekdotlar paylaşmış. " İmprinting" kurmaının doğuşunu okurlarıyla paylaşan yazarın "yavru kaz Martina" 'sı onun nasıl " Baba kaz " lakabını aldığını gösteren bir anekdot olarak okurlarını gülümsetiyor. hayvan bakımı ve sorumluluklara geniş bir bölüm ayıran lorenz, köpeklerle kurulan bir dostluğu bitirmenin veya onu birilerine vermenin cinayetle eş anlamlı olduğu konusunda okurlarını uyarıyor. Tüm hayvanların alışkanlıklarına bağlı olduğunu ve alıştıkları yaşamı hiçbir şekilde değiştirmeye yanaşmadıklarını belirten yazar, göç tedirginliği yaşayan canlıların uçup gitmesinler diye sakat bırakıldığını üzülerek anlatıp hayvanat bahçelerinin iç yüzünü aktarıyor.


Papağan ve kuzgungillerin boyutları çok küçük kafeslerde alıkonulmaları yüzünden insanların da bağ kurabileceği bir his yaşadıklarını, can sıkıntısından muzdarip olduklarını belirtip insansı maymungillerin sosyal ortamından alınıp tek başına kafese kapatıldığı durumlarda hayvanın can sıkıntısından öldüğünü vurguluyor. insanların çoğunun yırtıcı ve otçul hayvanları insanmerkezci bir ahlak sistemiyle yargıladığını yeren yazar, kumru ve güvercinin arasında geçen bir dövüşü okuruna aktarırken okurun kanını donduracak şekilde tasvir ediyor ve ekliyor "Barış güvercinleri de katil olabilir."  İki kurdun detaylı dövüş analizine giren yazar, sosyal ketlenme mekanizmasını ( tıpkı İşte İnsan'da olduğu gibi )açıklıyor. çoğu teslimiyet ifadesinin sadece aynı türe mensup canlılarda işe yarayacağını ve "boyun eğme" davranışının insan kültüründeki karşılıklarına dair çıkarımlarda bulunan yazar çok ilginç noktalara değiniyor. Belli türlerin kendi filogenetik tarihleri içinde rakibini öldürecek bir silah geliştirmişse bununla beraber bir sosyal bariyer de oluşturduğunu vurgulayan yazar, silahları kendi bedenindeki bir uzuv olmayan ve bu nedenle de türün üyelerinin üzerinde silah kullanımına dair bariyerleri olmayan tek canlının adını veriyor : İNSAN. Köpeklerin sadakat kavramını geniş yer ayıran yazar, keyifli anekdotlara dolu ve okurunu düşünmeye sevk eden makalesini hayvanlara gülmemizin onlarda benzer kalıplar yakalamamızdan ileri geldiğini belirterek kapatmış. Başka incelemelerde görüşmek üzere.




26 Aralık 2013 Perşembe

Anormaller, Joey Goebel


Luster ve tuhaf grubu, küçük bir Amerikan Orta-Batı kasabasında konser verme hayalleri kuran çok farklı arkaplanlara sahip 5 kişiden oluşmaktadır. yaşamaya mecbur kaldıkları sınırlı ve tatminsiz hayatlardan sıyrılmaları için bu rock konserini tek umut olarak görmektedirler. Ama bir sorun vardır, çalışacakları bir alan bulamamaktadırlar. Bu sorun Ember'in ailesinin tatile gitmesiyle çözülür, artık onları Rock efsaneleri arasına yerleştirecek konsere hazırdırlar... Acaba Luster ve Uyumsuz grubu "Anormaller", muhteşem bir konser verip sıkıcı hayatlarını geride bırakabilecekler midir?

Tüm karakterler, çeşitli stereotipleri zıtları olarak kurgulanmış. Luster, çeteci rap dünyası içinde büyümesine ve uyuşturucu satıcısı olan zibilyon kardeşine rağmen, kültürlü ve hırslı bir rock müzik fanı. aynı zamanda gizli narsisizmle bütünleşmiş uzaklaşmacı borderline hastası. Aralarındaki en uyumsuz ve determinizme karşıt olarak pasajların çoğunu süslüyor. Ray ( Raykeem ) Ortadoğu'dan gelmiş kibar ve Amerikan kültürünü yanlış analiz etmiş bir eski asker; Körfez savaşı esnasında yaraladığı kişiden özür dilemek için kalkıp gelmiş. Kibar yapısı onun sıklıkla eşcinsel olduğu yanılgısına yol açıyor. Opal ölümden korktuğu için yaşam onayıcı bir eylem olarak sekse fazlasıyla bel bağlamış 70'inin üzerinde bir kadın. Aurora güzelliği yüzünden sadece et olarak algılanan isyankar bir bakire, satanist ve babası da rahip. Güzel olmasına güzel olan ama sosyal hesap mekanizmaları çalışmayan Aurora, utangaç bir liseliden biraz hallice bir portre çiziyor. Ember, depresif ve yıkıcı davranışları olan küçük bir kız çocuğu, piromanyak ve şiddete aşık. başkalarını incitemezse kendini incitiyor, dünyadan ve insanlardan nefret ediyor.

Görüldüğü üzere yazar, stereotiplere fazlasıyla bel bağlamış. Tüm sözü edilen karakterlerin zıtları da kurgu içerisinde mevcut. derin tatminsizlik ve sosyal adaletsizliğin ve önyargıların çarklarına takılmış yaşamlara dair ifadeler metni süslüyor. Temas edilen her karakterin bakış açılarını yansıtan pasajlarla dolu olan metin tam bir uyumsuzluk ve anarşi havası  hakim olan bir tona sahip. arada sosyal kontrol mekanizmalarını da mizahi bir tonda eleştiren yazar, tıbbi iktidar eleştirisini grup terapisi bölümlerine saklamış. Banliyö yaşamı yergisini , imajlarını çocuklarından çok seven ebeveynler üzerinden götüren yazar, düzen koruyucularını ( psikiyatrist, polis, patron vs... ) bolca taşa tutmuş.

Determinizme bu derece karşı bir metnin, stereotiplere bunca bel bağlaması, kurgusal açıdan dahice bir hamle midir yoksa ciddi bir zayıflık mıdır onun kararını okura bırakmak en doğrusu olacaktır diye düşünüyorum. Sonuçta konformizm karşıtı karakterlerin onlar için çizdiğimiz sosyo-kültürel sınırlar dışında davranması elbette toplumsal eleştiri bakımında güçlü vurgular içeriyor. Bir huzurevinde ölümü beklemek yerine stritptiz barlara, rock barlara takılan önüne gelenle yatan Opal, en mutlu olması gereken çağlarda yıkıcı Borderline davranışlar sergileyen Ember, Ondan beklenilenin aksine çeteci bir uyuşturucu satıcısı olmak yerine düzenli bir işe girip sıkılıp rock yıldızı olmak isteyen Luster, savaşta döktüğü kandan memnun olması gerekirken bundan utanıp vidanını temizlemek adına dünyanın bir ucuna ailesini de peşinden sürükleyen Luster, babasının mazbut ve steril yaşamından tiksinen ama buna rağmen bir stereotip haline gelmeyip hayatını yönlendiren ama kendini saklayan Aurora... tüm bu karakterler, imkanlarının tersine hayatlar peşinde koştuğu için tatminsiz ve mutsuzlar.

Edebi açıdan bir şaheser olduğu söylenemez, imgelere gömülmüş okurunun zihnini gıdıklamak için bekleyen bir alt metne sahip değil. Çok yalın, çok açık ,çok düz. Ancak yavan değil. Bir yere varmıyormuşçasına bölünen pasajlar karakter arkaplanlarını desteklemekte eksik alıyor, yazar sanki doğarken yanlış zar atmışlar gibi basit bir motife tutunuyormuşçasına karakter arkaplanlarını metinde kısmış. Eserin eksikliği buradan kaynaklanıyor. Çok daha fazlası olabilecekken yarım kalmış gibi bir his uyandırıyor okurunda. başka incelemelerde görüşmek üzere.



Ve İnsan Köpekle Tanıştı, Konrad Lorenz


Yazar metnini tarihöncesi avcılarla köpeğin atasının muhtemel karşılaması spekülasyonları üzerinden açmış. belgesel tadında bir tonla açılan metni, insan ve yabani çakalın av partnerliği sürecinin hikayeleştirilmesine ayıran yazar, hayvanbilimciler tarafından genel kabul gören kuramları okuruyla paylaşmış. İlk evcil köpeklerin Baltık Denizi'nde Piroglarda ortaya çıktığını hipotezine de değinen Lorenz, kazık evlerin sınırlı sayıda köpek barındırmaya uygun olması nedeniyle aynı soydan köpekler arasında çiftleştimenin hızlandırdığını, yeni soyun ( evcil ) ortaya çıkışını neden olmuş olabileceği üzerinde durmuş.



Çoğu köpeğin saf kurt kanı taşımadığını kuzeye ilerleyen insanların daha önceden evcilleştirilmiş köpeklerini de beraberlerinde getirmiş olabileceği hipotezine de vakit ayıran yazar, bu köpeklerin kurtlarla melezlenmesinin "kurt köpeği" adı verilen alt türlerin ortaya çıkmasına neden olduğunu ifade etmiş. Her sayfayı basit ve hoş ilüstrasyonlar süslerken yazarın mevzu bahis ettiği konular rahatlıkla gözde canlanmakta.  yaban hayvanının sürü liderine sadakatle bağlı olduğunu çeşitli anekdotlarla okuruna aktarıp çocuksu bir düşkünlüğe sahip köpeklerin bir insana bağlanmadıklarını, tüm insanlara bağlandığı, sadakat kavramından uzak olduklarını belirten yazar, Lupus türü köpeklerde bir hayvanın bir insana bağlanma sürecinin takriben beşinci aya denk geldiğini, avlanırken sürü desteğini muhtaç olan bu canlıların sıkı dayanışma içinde olduklarını belirtmiş.



Anekdotlarda birinde köpeği Stasi'nin yaşadığı nevroz ( evet nevroz ) u tanımlayan yazar, o kadar güzel kelimelere dökmüş ki Stasi anekdotunun sonu okurların burnunu direğini sızlatabilir. Eğitim ve cezalandırma tekniklerine giren Lorenz, en etkili yöntemin lider köpek rolü oynayarak hayvanı ensesinden tutup kaldırmak ve silkelemek olduğunu, can yakmadan otorite kurulabileceğini belirtmiş. Köpeğin "görev bilinci" olmadığını eylem eğlence ifade ediyorsa katılım göstereceğini belirten yazar, çeşitli komutlar ve anlamları üzerinde durmuş. Çoğu yerde büyük üstad Lorenz'in dahi "insan merkezci" ifadelerden kaçınamadığı açıkça belli olan metinde belki de en ilgi çekici olan bölümün "hayvan töreleri" olduğu görülecektir. Tehdit ifadeleri, beden duruşları ile ima edilen hakimiyet gibi kavramların açılımını yaptıktan sonra demiş ki : "Prestiji ve hakimiyeti koruma güdüsü sadece insana özgü değildir."

Kin tutma olarak yorumlanması mümkün olabilecek davranış örüntülerini açıklayan yazar, normal bir köpeğin asla türdeş dişisini ısırmadığını dişinin ve yavruların sorgusuz sualsiz dokunulmazlığa sahip olduğunu ifade etmiş ( hakaret ederken adını kullandığını hayvan bu evet, ).Hayvan krallığında çok katı sosyal engellerin mevcut olduğunu ifade etmiş. İnsan merkezci görüşü yere yazarın metninde kimi yerlerde "Yaradılış merdiveni" görüşünün alt metinde okunuyor olması hayranlarının kalbini kıracaktır. ilgisini insanlardan çekip sadece hayvanlara yönelten kişileri sosyal açıdan "sodomi" ile suçlayan Lorenz, birlikte geçirilen uzun senelerin ardından hem sahip hem köpeğin davranışlarının benzerleşmesine sebep olduğunu söylemiş : " Köpekler zamanlar sahibinin, sahipler de köpeklerinin yansısı haline gelir."


Çocuklar ve hayvanlar arasındaki karmaşık ilişki modellerine giren yazar, hayvanlarla ilişki kurmanın doğa ile sıkı bir güven ilişkisi gerektireceğini de eklemiş. Köpek edinmek isteyenlere kendi tecrübelerini aktaran yazar, bilimin mücadele ettiği deyimleşmiş aptallıklardan kedinin "nankör" olduğu düşüncesini de yermiş. nasıl bir ruhsal durum içinde olduğunu yüzünden okumanın kedideki kadar kolay olduğu çok az hayvan olduğunu belirtip kedinin kendisini kızdıran kişi ciddi bir şekilde uyarmadan asla tırmalamadığını, kedinin normalde kaçmadığı saldırısını kendini feda edecek seviye sürdürdüğü tek durumun yavrularının tehdit altında olduğunu gördüğü koşullar olduğunu da eklemiş. Köpeklerin yalan söyleyebildiğini kanıtladığı bir kaç anekdot paylaştıktan sonra, çoğu hayvanın "tongaya" düştüğünü anlayabildiğini belirtiyor. Okurla paylaştığı çoğu hikaye aslında kendi kendini açıklar vaziyette.


Kedinin evin simgesi olduğunu, ancak bir esir olarak değil, insanla aynı statüye sahip aynı evi paylaşan bir canlı olduğunu belirtip çoğu hayvanın yuvası yakınında avlanmadığını ( atmaca yuvalar yakınında kurulan güvercin yuvaları, tilki yuvası yanında oynayan yavru karacalar vs... ),  yırtıcı hayvanların öldürürken nefret duymadığını, ifade den yazar, İnsan merkezci görüşleri eleştirirken çelişkilere ve dil sürçmelerine düşmekten geri duramıyor. Köpeklerin sözcüklerin anlamını sadece tonlardan anlamadığını, ses biçimlerini algıladıklarını ( Haris, Aris, Paris isimli çoban köpekleri ile yapılan deney ) ifade eden yazar, sahibini ısırdığı için ( yazarın kendisi ) ruhsal travma geçiren ve kelimenin tam anlamıyla "ağlayan" köpek anekdotu ile okurlarını şaşkınlığa sürüklüyor. Doğumdan sonra plesenta yeme ve davranış ketlemelerinin gerekliliğini, sınır ve çit gibi oluşumların hayvanlara nasıl hizmet ettiğini açıklayan yazar, başından sonuna belgesel kıvamında, doyurucu bir metin kaleme almış. Kendiyle çelişmeleri dışında metnin herhangi bir eksiliği mevcut değil.

Not: Kitabın kapağı, Michelangelo'nun "Creation of Adam" adlı eserinin bir uyarlaması, burada dahi "insan merkezci görüşlere ne kadar açık olduğumuz net bir şekilde görülebilir. Kapak tasarımcılarının "temas" teması üzerinde durmak istediğini düşünüyorum. 



23 Aralık 2013 Pazartesi

Caliban'ın Savaşı, James S. A. Corey ( Enginlik Serisi 2. Kitap )


Protomolekülün açığa çıkmasıyla başlayan olaylardan sonra, Güneş sistemindeki huzursuz barış, pamuk ipliğine bağlıdır. Güneş Sistemin'nin tahıl ambarı olan Ganymede'de konuşlanmış olan BM ve Mars birlikleri arasında bilinmeyen bir nedenden dolayı çıkan çatışma, topyekün bir savaşa neden olacak kadar şiddetlidir. Çatışmanın çıkmasının ardındaki gerçek sebebi bilen Çavuş Roberta Draper tüm bölüğünden sağ kalan tek kişidir. Bu asi ruhlu Mars donanma piyadesiyle, James Holden'in yolları kesişecek ve tüm Sistemi kapsayacak bir savaşın önüne geçmeye çalışan çetin ceviz politikacı olan Avasarala'nın da yardımıyla Ganymede'li bir botanikçinin küçük kızının arayacaklardır. Ancak hiçbirinin bilmediği bir şey vardır: Venüs hala aktiftir ve protomolekül kendini sürekli geliştirmektedir...

Yazarlar, savaşın yüksek oktanlı bölümlerinden ziyade Ganymede'deki insanlık dramıyla metinlerini açıyorlar. Gezegendeki sosyal ve ekolojik sistemlerin çökmesi kabile toplumuna benzer yapılar oluşturuyor ve insanların acılarından beslenen gaspçı, haraççı gibi asalakları bu ziyafet sofrasına davet ediyor. Mars ve BM arasındaki giderek yükselen gerginlik iki tarafın da Ganymede'de yaşananlara görmezden gelmesiyle sonuçlanıyor. Sosyal adaletsizlik ve bürokrasi yergisi bu kısımlarda sıklıkla kullanan yazarlar, koşulların yarattığı psikolojik çöküntüyü ve PTSD 'yi ( travma sonrası stress bozukluğu ) özellikle Prax ve Bobbie üzerinden işliyorlar.

Kolonide büyüyen çoğu insanın agorofobik olması ve Dünya'nın koşullarına sert tepkiler vermesi hoş ve yerinde detaylardan sadece biri. Holden ve Miller arasında bir özdeşleşme ve kimlik bunalımını kurgularına dahil eden yazarlar aynı konsepti Bobbie'nin yaşadığı kimlik krizinde de işlemişler. Avasarala ve Roberta'nın ilişkisi, iç grup - dış grup çatışmasına güzel göndermeler içeren bir yapıya sahip. Evrimsel baskılara Psikolojik ve Nietzchevari açılımlar getiren yazarlar, Escher ve Kurosawa atfında bulunuyor. 

Holden'in bilginin serbest paylaşımı anlayışına karşı durabilecek olan güçlü bir karakterin ( Avasarala ) kurguya dahil olması diyaloglar ve ilişkilerin doğasını derinden etkiliyor. Yazarların, Naomi ve Holden arasındaki ilişkinin space opera'ların olmazsa olmazı aşk temasını doldurduğu ve siyaseti kurguya daha fazla dahil ederek, detaylı ve akıcı bir okuma sunan eser kaleme alındığı gözden kaçmıyor. Özellikle Fizik ve biyolojinin temel kurallarına bağlı kalınmış ve mantıksal temellere oturtulmuş olan açıklamalar okuru yoracak veya kurgudan kopmasını sağlayacak düzeyde değiller. Kimi yerlerde klişelere de başvuran yazarlar akımı hiç bozmamış ve okuru şoke edecek bir sonla eserlerini noktalamışlar.


Enginlik Serisinin 2. kitabı tempoyu hiç düşürmeden bir solukta okunan güçlü ve başarılı bir bilim kurgu. Türün hayranları zaten kaçırmayacaktır, ancak herkesin zevk alabileceği tonu diğer türlerin hayranlarını da cezbedecektir diye düşünüyorum. Kaçırmayın üzülürsünüz. Keyifli Okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.


Caliban'ın Savaşı # 2,3,4 ; James S. A. Corey


" < Kaptan,> dedi Amos, bir yandan sırıtarak. < Beni öldürebilecek bir şey diğer herkesi çoktan öldürmüştür. Ben son kalan olmak için doğmuşum. Sözüme güvenebilirsin." ( syf 271 )


"... Bu onun iyi bildiği bir oyundu ve ilk yarının sonunda geride kalmış olması, kaybetmesini bekledikleri anlamına gelirdi. Hafife alınmaktan iyisi yoktu." ( syf 295 )


"... Tıklım tıklım dolu bir konser salonundaki birinci sınıf bir müzisyenken eline bir düdük tutuşturmuşlar gibi hissediyordu." ( syf 379 )


22 Aralık 2013 Pazar

Caliban'ın Savaşı # 1, James S. A. Corey



"Prax'ın işi dallardan düşen kozalakları toplamak ve tohum elde etmek için onları yakmaktı. Vahşi doğada sarıçam ateş olmadan çoğalamazdı; ebeveyn ağacın ölmesi gerekse bile kozalaklardaki reçine daha harlı bir yangını teşvik ederdi. Daha iyi olmak için önce daha kötü olmak gerekirdi. Bitki hayatta kalabilmek için kendisini öldürecek bir şeye kucak açmalıydı.

Prax bunu anlıyordu." (syf 247 )

15 Aralık 2013 Pazar

Bağlantı # 1,2 ; M.T. Anderson


"Bağlantıyı özledim. İlk ne zaman yerleştirildi, bilmiyorum. Belki bundan elli ya da yüz yıl kadar falan öncedir. Ondan önce, insanlar ellerini ve gözlerini kullanmak zorunda kalıyorlarmış. Bilgisayarlar, bedenlerinin dışındaymış. Bilgisayarlarını ellerine alıp dışarı çıkarıyorlarmış, tıpkı akciğerlerinizi bir çantanın içine koyup da nefes alması için açık havaya çıkarır gibi."


"Büyürken sahip olduğumuz her şey - Bağlantı'daki öyküler, oyunlar her şey işte - hepsi bizim kişiliğimizi akıtıyor, böylece daha kolay ürün satılabilen kişiler haline geliyoruz. Yani, insanları birkaç kişilik türüne bölen demografik çalışmalar yapıyorlar; sonra sen de, olmanı bekledikleri kişiye uygun reklamlar almaya başlıyorsun. Kim olduğunu anlamaya ve daha kolay pazarlama yapabilmeleri için yarattıkları o kişilik türlerinden birine uymanı sağlamaya çalışıyorlar. Spiral gibi düşün. Her şeyi çok basit yapıyorlar ki herkese hitap edebilsin. Zaman geçtikçe de herke her şeyin çok basit olmasına alışıyor, böylece insanlar olarak gittikçe daha az farklılaşıyoruz, daha basitleşiyoruz. Yani şirketler her şeyi daha da basitleştiriyor. Ve bu böyle devam ediyor." ( syf 101 )

Bağlantı, M. T. Anderson


Titus ve arkadaşları Ay'daki bahar tatillerinde çılgınlar gibi eğlenmektedirler. Titus, asi ve uzak Violet ile tanıştığında daha iyi hissedemeyeceğini düşünmektedir ki... "Merhamet Koalisyonu" adlı örgütün bir ajanı Bağlantılarını Hack'ler. Bağlantısız kalan gençler hem kendilerini eğlendirmek hem de dünyayı ve insanları bağlantı olmadan tanımlamak için bir şans elde etmişlerdir. Violet ve Titus, pazarlama öğelerini aşıp dünyayı gerçekten görmek için çok çaba harcayacaklardır...

Yazar, metnini 1. tekil üzerinden kurgulamış. Ergen tech argosu ile açılış yapan roman, bilginin insana köle olduğu bir zamanı anlatıyor. Bilgiye ulaşmadaki kolaylık dehşet verici seviyede bir tembellik yaratmış, insanların dünya kendi başlarına ( bağlantısız ) algılama yetilerini köreltmiştir. Argo kullanımı ve sözcük seçimlerindeki embesillik seviyesindeki basitlik yazarın toplumun cahilliğini aktarma yönündeki takdire şayan yaratıcılığından ileri gelmekte. Her şeyin sentetik olduğu, yiyeceklerin dahi damardan vurulduğu geleceğin dünyası tüketim çılgınlığına vurgu yapan hoş imalardan birisi. Konformizme karşı isyan çok ufak bir pasajda klonlama irdelemesi üzerinden yapılmış.

Yazar dünyanın yapaylığının altını daha çok çizmek için bölümlerine reklam pasajları ile ara vermiş. Hedonist vurguların mevcut olduğu oral fiksasyon üzerinden tüketim toplumu açılımlamaları eserin güçlü yanlarından. insanların işleyebileyeceğinin üzerinde veriyle bombardıman edilmesi bar pasajında güzel aktarılmış. Bağlantı üzerinden yaşanan hayatları ve veri müptelalığını okurun gözüne sokmadan aktaran yazar, bilgiye ulaşma konusunda çaba harcamanın anlamsız hale geldiği, bilginin kirlendiği ve çarpıtıldığı korkunç bir gelecek kurgulamış. Müşteri profili, sürekli öneri ve reklamlarla yüklenen düşünceler, ve insanların amaçsızlığı özellikle "yelkenli resmi" imgesi üzerinde toplanmış.

Yazı yazmak nerdeyse yok olmuş, kağıt ve kalem hiyeroglif kadar antik kaçıyor bu dünyada; her şey satılık , düşünebileceğiniz, görebileceğiniz her şey . Bulutlar TM ( trade mark ) veya Okul TM gibi... Artık eğitim kurumları şirketler tarafından yönetilmekte, insani temas neredeyse yok olmuş; aileler sadece gen materyalini satın alıp tüp bebek ( tıpkı Cesur Yeni Dünya'daki gibi ) yapıyorlar. Sevgi bile satın alınabiliyor, aileler çocuklarına alışveriş listesi sunmak dışında iletişim yolu bilmiyorlar. Kimi zaman Vonnegutvari ironilere başvuran yazar ( hava fabrikası kurulması için talan edilen ormanlar !!! ) , yüzeyin altında yapay bir güneş ışığıyla yaşayan , üretmeyi bilmeyen insanları dolu bu dünyayı devasa dijital bir alışveriş merkezi haline sokmuş.



Her şeyin kullan at olduğu ( masa ve sandalye dahil !!! ), bu dönemde hayvanlara ihtiyaç yok. Doku çiftliklerinde fileto biftekler yetiştiriliyor, doku mezbahaları var, mekanik oyuncak kuşlar eski canlı ve kırılgan olanları aratmıyor... oral fiksasyonu kelimenin tam anlamıyla kullanan yazar, yemek alışverişi yaparken heyecanlanan karakter üzerinden nesneyle özneyi karıştıran modern toplumu yermiş. Rüyalara dahi sızan Bağnet TM uyurken bile insanlara pazarlama yapmakta, en sevdiği reklamı görerek uyuyan milyonlar insanla dolu bir veri çöplüğü burası. Korsan yayınlar bu gerçekdışı alışveriş merkezi ilüzyonunu delip gerçek dünyayı biraz da olsa insanlara aktarmaya çabalıyor.

İç grup - dış grup çatışmasını Violet üzerinden irdeleyen yazar, moda uğruna ne kadar ileri gidebileceğimizi sorgulamış: kendine kasıtlı zarar vermenin moda olması, estetik cerrahların yara taklidi dokular yerleştirmesi vs. Beynin çoğu görevini kendi üzerine alan Bağnet ölümcül sonuçlara neden olabiliyor. Kayıtsızlığı Titus üzerinden irdeleyen yazar, karakterin kendini bitirme çabasını çok güçlü ve hatırda kalır şekilde aktarmış. İnsanları birbirlerine bağlamak yerine uzaklaştıran Bağnet, insani duygularla teması kesmiş. H.G. Wells göndermesi ; mutlu ve bön Eloi atfıyla toplumu yeren yazar, hüzünlü ve isyan dolu bir metin kaleme almış. Kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum, keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.


10 Aralık 2013 Salı

Hayvanlar Ne İster, Marian Stamp Dawkins


Yazar, metnini tarım ve çevre raporlarında "Hayvan refahı" nın hiç geçmediğini belirterek açmış. insanların hayvanlara karşı tutumunun, duyarlılığın, önyargının, kişisel çıkarın ve onları kullanmanın karışmasından oluştuğunu, hayvanların y iş için kullanıldığını ifade etmiş. Hayvan refahının yalnızca bol yiyeceğe ve zengin yaşam koşullarına sahip olan insanların ilgileneceği bir üst-orta sınıf zevki olarak görülüp yanlış algılandığını, Hayvan refahına ilişkin en güçlü savların hayvan refahının insanınkiyle ilişkilendirilmesiyle ortaya çıkacağını belirtmiş. hayvanat bahçelerinin neden iyi refah ifade etmeyeceğini açıklayıp " doğal" , köy mutfağı" gibi vurgular sayesinde insanların aslında hayal satın aldıklarının altını çizmiş. "Doğal" kelimesinin genellikle "mükemmellik" ili ilişkilendirildiğini belirtip, önkabul ve çağrışımların gücüne giriş yaparak bilişselcilerin sıklıkla kullandıkları şema kavramına atıflarda bulunmuş.

İnsan aklı gibi olmayan aklı, insan gibi olmayan duyguları ifade edecek sözcüklerimiz olmadığını, İnsan olmayan şeylere insansı nitelik ( insanbiçimcilik ) atadığımızı ifade eden yazar, Lorenz, Bekoff, Blackmore ve Griffin atfılarında bulunmuş ve etolojinin güçlü isimlerinden saygıyla bahsetmiş. Griffin'e göre avlanma stratejilerindeki değişkenlik yani beceriklilik ve yeni durumlarla başa çıkma yeteneğini bilincin kanıtıdır diye yazar, hayvanların yalnızca içgüdülerinin, basit denemelerin ve hata yaparak öğrenmenin dışına çıkarak haraket edebileceğini, hayvanların düşünebileceğini vurgulamış. Hala insanlardaki biliç yapısının nasıl ortaya çıktığına dair kesin bir fikrimiz olmadığını bu yüzden bilinmeyen bir kapsamı hayvanlarda aranmasının etolojiye zarar verdiğini metninin çoğu yerinde vurgulamış.

Hayvanların tümünün ilk başta şans eseri olarak ardından bundan faydalanarak olaylar arasındaki bağlantıları çözme yeteneiğne sahi olduğunu, kalıtsal davranışlar ve öğrenmenin de bilinçliliğin bir kanıtı olarak görülebileceğini belirtip Ryle ve "makinedeki hayalet" atfından bulunuş. Fiziksellik ve düalizm ( aslında dikotomi ) yi açıkladıktan sonra bilincin henüz şifresini çözemediğimiz oldukça becerikli bir yazılım olduğunu belirtmiş. Filozofların Zombi testini açıklayıp ( çok ciddi bir sorgu ve yerinde kullanılmış ) evrimselci sorgulamalara girmiş ve Turing testi atfında bulunmuş. Görüntüleme sistemleri ve nörofizyolojideki gelişmelerden kısaca bahsedip Acı çekmeyen hastalar ve kör görüşü gibi son derece ilginç vakaları irdelemiş.

Doğal seçilimin ara nokta bulup belirli bir yeteneği diğeri pahasına geliştirdiğini balık ve sürüngen beyinlerine hala sahip olduğumuzu ancak yakın zamanda yeni kısımların geliştiğini ( evrimsel ölçekte elbette ), insanların dilinin ortaya çıkması sürecinde beyinde yeni bir bölgenin evrimleşmediğini dilsel faaliyetlerde aktif olan bölgelerin büyük kısmına primatların da sahip olduğunu ifade etmiş. Darwin Ve " insan ve hayvanlardaki Davranışların ifadesi" kitabına atıfta bulunan yazar, Darwin'in bir duygusal davranışın ifadesi ve onun arkasındak olan veya olmayan bilinçli farkındalığın ayırdına vardığını belirtmiş.  Hormonal tepkimelere , evrimsel silahlanma yarışına kısaca değinen yazar, hayatta kalma içgüdüsünü açılımlamış. 

İnsanların müdahele ettiği alışılmadık kafes koşullarında " ihtiyaç" ve "istek" birbirinden ayrışmıştır diyen yazar, " iyi refah" ın yalnızca fiziksel ihtiyaçların karşılanmasından fazlasını ifade ettiğini, hayvan sağlığı üzerinde bir etkisi olmayan ya da hayvanın dikkate almadığı bir gelişmenin hayvan refahını etkilemeyeceğini vurgulamış. doğal seçilimin , tüm ihtiyaçların ve isteklerin karşılandığı kalıcı bir durumu yaşayan hayvanlar değil, o çevrenin doğurduğu farklı istek ve ihtiyaçlar arasında en uygun dengeyi bulan hayvanların yaşayacağı bir mekanizma olduğunu vurgulamış. Aynı şekilde en zor seçimleri yapabilmek için hayvanların donatıldığını da eklemiş. 

Rushen'in ayak sürüme deneyini örnek olarak gösteren yazar, koyunların dahi hoşlanmadıkları bir koşula girmekte "hevessiz" olduğunu ( kırkılma ünitesi yolunda çok yavaş hareket etmek ) ve istedikleri her şeyi öğrenebileceklerini belirterek, onların bir kez ne istediğini ya da istemediğini bilirsek ve ne ölçüde isteyip istemediklerini anlarsak bunun diğer davranışların yorumunu kolaylaştıracağını ifade etmiş. Tüm söylediklerini özetleyen bir sonuç bölümüyle metnini kapatmış. Tarafsız kalmaya çok çabaladığı belli olan metin kimi yerde çelişkilere düşmekle beraber bilimsel ve sağlıklı bir bakış açısı sunuyor. Başka incelemelerde görüşmek üzere.



1 Aralık 2013 Pazar

Anarşizm, Colin Ward


Yazar, metnini anarşinin tanımını yaparak açıyor. Yunanca otorite karşıtı, yönetim yokluğu anlamına gelen "anarkhia" dan gelen sözcük ilk kez Proudhon tarafından 1840'ta kullanılmış. Proudhon'a göre yönetim olmaksızın örgütlenme hem mümkündür hem istenilir bir durumdur diye yazar, ters giden Fransız devriminin sonucu olarak otorite karşıtı görüşün güç kazandığını belirtiyor. Tüm anarşist ideolojilerin temelinin harici otoritenin dışlanması olduğunu ifade eden yazar, Anarşinin kurucu babalarından alıntılar yaparak onları tanıtıyor: William Godwin, Pierre - Joseph Proudhon, Michael Bakunin, Peter Kropotkin.

Devrim denemeleri ve küçük çaplı isyanlardan örnek veren yazar, Chomsky atfından buluyor ve anarşizmin devlet, toplum arasındaki bir ayrımı vurguladığını belirtiyor: Sivil toplum. Her bir halkın kendisini diğer halkların tehdidi altında hissetmesinin devlete birleştirici gücünü verdiğini belirten yazar, Tredagar modelindeki kendini vergilendirme kalıbı genel olarak sağlık sektöründe uygulansa bu kurumun devletin finans siyasasının oyuncağı olmayacağını ileri sürüyor. toplumsal gereksinimlerin karşılanmasına yönelik çabaların kamu büraokrasisin ve özel sermayenin dışından alternatif arayışını ortaya koymaktadır diyen yazar, anarşistlerin kaçınılmaz hayal kırıklığının ardından alternatif bir sosyalizmin yükseleceğini ileri sürmekte olduğunu çünkü modern toplumun kapitalist ve sosyalist alternatiflerin sınırlılıklarını öğrendiğini ifade ediyor.

Anarşist örgütlenmenin küçük, geçici, gönüllü, işlevsel olması gerektiğinin altını çizen yazar; özellikle küçük olmaları gerektiğini vurguluyor: Bu sayede bürokratikleşme ve hiyerarşi oluşumu eğilimlerinin gelişme şansının az olduğunu savunuyor. sosyalizmin büyük ölçüde yanlış temsil edildiğini, ulusçuluk yanlısı bir politik gündeme hizmet eden tarihin yanlış yazıldığını, hatta yaratıldığını vurguluyor. Bakunin alıntıları yaptıktan sonra kırsal kesimdeki muhafazarlığı irdeleyip bütün dünyadaki laik devletlerin tehdit altında olduğunu belirtiyor. her türlü köktendinci inancın temsilcilerinin özgürlüğü ve bununla ilgili konuların tartışılmasını bastırmak için cinayet ve terörü kullandığını, hapishanelerin suç üniversiteleri olduğunu ifade ediyor. John Stuart Mill ve Mustafa Kemal Atatürk atfı yapan yazar, rekabet yerine işbirliği içinde yapılandırılan toplumun, toplumdışı davranışlardan daha az muzdarip olacağını, emeği özgürleştirme hareketinin hız kaybetmesinin nedeninin daha ucuz işgücüne yurtdışında ulaşma imkanının işverenlere bu tehdidi edecek gücü vermesi olduğunu belirtmiş.

İstihdam kültürünün tuzağına yaklanmış hisseden vatandaşların düşleriyle anarşistlerin görüşlerinin birbirine çok yakın olduğunu iddia eden yazar, eğitimin esas hedefinin mutluluğun üretilmesi olduğunun altını çizmiş. İlerlemeci eğitim ve özgürlükçü eğitim arasında ayrım yapılmasının gerekli olduğunu, anarşist yaklaşımın eğitim lanında diğer tüm alanlardan çok daha başarılı olduğunu belirtip Thoreau ve Walden atfında bulunmuş. 20 yy ın özgürlükçü akademisyenlerini  pazar kapitalizmine ideoloji tedarik etmekle suçlayan yazar, prodhon'dan alıntılıyor: " Savaş devletlerin sağlığıdır." Emma Goldman alıntısına yer verip "özgür birliklerin" normalleşmesinin ardında doğum kontrol tekniklerinin gelişmesi olduğunu vurguluyor. Anarşizmin sık karşılaşılan krizinin, küresel düzeyde çokuluslu topluma değil, kendi kendisini yönetecek kadar küçük olan yalıtılmış bölgelerin oluşturacağı dünyaya uyan bir ideoloji olduğunu itiraf edip Le Bon atfında bulunuyor.

nazik bir biçimde başlayan kürsel kapitalizme karşı büyük uluslararası muhalefet gösterilerinin artık sessiz devirmler olmadığını her geçen onyılda güç kazandığını belirten yazar, Kropotkin'den ( sene 1899 ) alıntılayarak sürdürülebilir enerji kaynaklarına duyulan ihtiyacı ve çevreci anarşistlerin görüşlerini paylaşıyor. yeşil ümit hareketi ve çevreci eylemlerin sıklığının artmasının umut verici olduğunu ifade eden yazar, detaycı ve hoş bir makale kaleme almış. Başka incelemelerde görüşmek üzere.