26 Aralık 2013 Perşembe

Ve İnsan Köpekle Tanıştı, Konrad Lorenz


Yazar metnini tarihöncesi avcılarla köpeğin atasının muhtemel karşılaması spekülasyonları üzerinden açmış. belgesel tadında bir tonla açılan metni, insan ve yabani çakalın av partnerliği sürecinin hikayeleştirilmesine ayıran yazar, hayvanbilimciler tarafından genel kabul gören kuramları okuruyla paylaşmış. İlk evcil köpeklerin Baltık Denizi'nde Piroglarda ortaya çıktığını hipotezine de değinen Lorenz, kazık evlerin sınırlı sayıda köpek barındırmaya uygun olması nedeniyle aynı soydan köpekler arasında çiftleştimenin hızlandırdığını, yeni soyun ( evcil ) ortaya çıkışını neden olmuş olabileceği üzerinde durmuş.



Çoğu köpeğin saf kurt kanı taşımadığını kuzeye ilerleyen insanların daha önceden evcilleştirilmiş köpeklerini de beraberlerinde getirmiş olabileceği hipotezine de vakit ayıran yazar, bu köpeklerin kurtlarla melezlenmesinin "kurt köpeği" adı verilen alt türlerin ortaya çıkmasına neden olduğunu ifade etmiş. Her sayfayı basit ve hoş ilüstrasyonlar süslerken yazarın mevzu bahis ettiği konular rahatlıkla gözde canlanmakta.  yaban hayvanının sürü liderine sadakatle bağlı olduğunu çeşitli anekdotlarla okuruna aktarıp çocuksu bir düşkünlüğe sahip köpeklerin bir insana bağlanmadıklarını, tüm insanlara bağlandığı, sadakat kavramından uzak olduklarını belirten yazar, Lupus türü köpeklerde bir hayvanın bir insana bağlanma sürecinin takriben beşinci aya denk geldiğini, avlanırken sürü desteğini muhtaç olan bu canlıların sıkı dayanışma içinde olduklarını belirtmiş.



Anekdotlarda birinde köpeği Stasi'nin yaşadığı nevroz ( evet nevroz ) u tanımlayan yazar, o kadar güzel kelimelere dökmüş ki Stasi anekdotunun sonu okurların burnunu direğini sızlatabilir. Eğitim ve cezalandırma tekniklerine giren Lorenz, en etkili yöntemin lider köpek rolü oynayarak hayvanı ensesinden tutup kaldırmak ve silkelemek olduğunu, can yakmadan otorite kurulabileceğini belirtmiş. Köpeğin "görev bilinci" olmadığını eylem eğlence ifade ediyorsa katılım göstereceğini belirten yazar, çeşitli komutlar ve anlamları üzerinde durmuş. Çoğu yerde büyük üstad Lorenz'in dahi "insan merkezci" ifadelerden kaçınamadığı açıkça belli olan metinde belki de en ilgi çekici olan bölümün "hayvan töreleri" olduğu görülecektir. Tehdit ifadeleri, beden duruşları ile ima edilen hakimiyet gibi kavramların açılımını yaptıktan sonra demiş ki : "Prestiji ve hakimiyeti koruma güdüsü sadece insana özgü değildir."

Kin tutma olarak yorumlanması mümkün olabilecek davranış örüntülerini açıklayan yazar, normal bir köpeğin asla türdeş dişisini ısırmadığını dişinin ve yavruların sorgusuz sualsiz dokunulmazlığa sahip olduğunu ifade etmiş ( hakaret ederken adını kullandığını hayvan bu evet, ).Hayvan krallığında çok katı sosyal engellerin mevcut olduğunu ifade etmiş. İnsan merkezci görüşü yere yazarın metninde kimi yerlerde "Yaradılış merdiveni" görüşünün alt metinde okunuyor olması hayranlarının kalbini kıracaktır. ilgisini insanlardan çekip sadece hayvanlara yönelten kişileri sosyal açıdan "sodomi" ile suçlayan Lorenz, birlikte geçirilen uzun senelerin ardından hem sahip hem köpeğin davranışlarının benzerleşmesine sebep olduğunu söylemiş : " Köpekler zamanlar sahibinin, sahipler de köpeklerinin yansısı haline gelir."


Çocuklar ve hayvanlar arasındaki karmaşık ilişki modellerine giren yazar, hayvanlarla ilişki kurmanın doğa ile sıkı bir güven ilişkisi gerektireceğini de eklemiş. Köpek edinmek isteyenlere kendi tecrübelerini aktaran yazar, bilimin mücadele ettiği deyimleşmiş aptallıklardan kedinin "nankör" olduğu düşüncesini de yermiş. nasıl bir ruhsal durum içinde olduğunu yüzünden okumanın kedideki kadar kolay olduğu çok az hayvan olduğunu belirtip kedinin kendisini kızdıran kişi ciddi bir şekilde uyarmadan asla tırmalamadığını, kedinin normalde kaçmadığı saldırısını kendini feda edecek seviye sürdürdüğü tek durumun yavrularının tehdit altında olduğunu gördüğü koşullar olduğunu da eklemiş. Köpeklerin yalan söyleyebildiğini kanıtladığı bir kaç anekdot paylaştıktan sonra, çoğu hayvanın "tongaya" düştüğünü anlayabildiğini belirtiyor. Okurla paylaştığı çoğu hikaye aslında kendi kendini açıklar vaziyette.


Kedinin evin simgesi olduğunu, ancak bir esir olarak değil, insanla aynı statüye sahip aynı evi paylaşan bir canlı olduğunu belirtip çoğu hayvanın yuvası yakınında avlanmadığını ( atmaca yuvalar yakınında kurulan güvercin yuvaları, tilki yuvası yanında oynayan yavru karacalar vs... ),  yırtıcı hayvanların öldürürken nefret duymadığını, ifade den yazar, İnsan merkezci görüşleri eleştirirken çelişkilere ve dil sürçmelerine düşmekten geri duramıyor. Köpeklerin sözcüklerin anlamını sadece tonlardan anlamadığını, ses biçimlerini algıladıklarını ( Haris, Aris, Paris isimli çoban köpekleri ile yapılan deney ) ifade eden yazar, sahibini ısırdığı için ( yazarın kendisi ) ruhsal travma geçiren ve kelimenin tam anlamıyla "ağlayan" köpek anekdotu ile okurlarını şaşkınlığa sürüklüyor. Doğumdan sonra plesenta yeme ve davranış ketlemelerinin gerekliliğini, sınır ve çit gibi oluşumların hayvanlara nasıl hizmet ettiğini açıklayan yazar, başından sonuna belgesel kıvamında, doyurucu bir metin kaleme almış. Kendiyle çelişmeleri dışında metnin herhangi bir eksiliği mevcut değil.

Not: Kitabın kapağı, Michelangelo'nun "Creation of Adam" adlı eserinin bir uyarlaması, burada dahi "insan merkezci görüşlere ne kadar açık olduğumuz net bir şekilde görülebilir. Kapak tasarımcılarının "temas" teması üzerinde durmak istediğini düşünüyorum. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder