Ariel Manto, hocasının ortadan kaybolmasıyla üniversitede yalnız kalmış bir dergi yazarıdır. Hocasının çok fazla bilinmeyen bir yazara olan takıntısını paylaşan Ariel, şans eseri kopyası olmayan "Mr Y'ın Sonu" adlı kitabı ufak bir sahafta bulur. Kitap kendine özgü bir sır içermektedir. Lanetli olduğu öne sürülen kitabı okuyan herkes ölmüştür. Ariel, kitabı hazine bulmuşçasına sahiplenir, lanetten korkmamaktadır. Ancak lanet dışında başka sırlar da içeren bu eski kitap hayatını kökten değiştirecektir...
Lamarck, Darwin ve Poe atıfları göz dolduran yazar, ara pasajlarda paylaştığı ufak hikayelerde hem kurgusunu güçlendiriyor hem bilim kurgu öğelerine ne kadar hakim olduğunu sergiliyor. Kitabın tamamı "Noosfer" ya da Jung'un deyimiyle "kollektif bilinçaltı" kavramına imada bulunmakta. Ariel karakterinin 4. boyuta olan merakı ve konuyla ilgili önermeleri herhangi bir popüler kültür bilim kitabının altında kalacak gibi değil. Flatland ve Erewhon atıfları yapan yazar, Mobius şeridi kavramına dair çok güzel çkarımlarda bulunmuş. Mary Shelley alıntısı yapan yazar, zorlu bir çocukluk geçirmiş olan karakterini kurarken samimi önerme ve ifadeleri sıklıkla kullanmış.
Ariel arkadaşı Wolfgang ve Adam karakterleri temelde benzer özellikler taşıyorlar. Ariel, Munchausen başlangıcına sahip genç ve zeki bir kadın. kendine zarar verme zorlanımı geride bırakmış olmasına rağmen bu dürtüye karşı çıkamıyor ve bu görevi başkalarına devrediyor. Onu aşağılayacak, incitecek ilişki ve insanları seçerek hem kaçışçı karakterini besliyor hem de mazoşist eğilimlerini gideriyor. Wolfgang da aynı şekilde güçlü bir kendine zarar verme dürtüsü duyan biri. Adam ise babasını memnun etmek adına dürtü ve arzuların gem vurmaya çalışan, benliğini yok etmek adına elinden geleni ardına koymamış. Tüm karakterlerin ortak bir diğer noktası ise kabul edilmek istemeleri. Nesne ve özne arasındaki farkları tüm bu karakterlerin farklı oranlarda karıştırdığına tanık olan okur, özellikle mazoşist eğilimlere ve grafik detaylara takılabilir.
Wells, Picasso ve Munch atıfları yapan yazar, Akıllı tasarım eleştirisini idealizm ve materyalizm tartışmasında kullanmış. Nedenselliği açıkça yıkan önermeler kullanmaktan çekinmemiş. Burlem ( Ariel'in hocası ) net bir şekilde geçit bekçisi rolünü oynuyor. Anlambilime sıkça giren ve felsefeyle fiziği harmanlayan yazar, sosyal etkileşimler ufak mantık hatalarına düşse de; akıcı düşüncelerin dansıyla okurunu mest ediyor. Aziz Jude, kayıp davaların hamisini sıkça imada bulunan yazar, özellikle dehşet metrosu pasajındaki grafik detay ve canlılık açısında zengin, tasvirlerine güvenen metiniyle göz dolduruyor.
Duyguları da Troposfer'e dahil eden Thomas, dini buyruklara feminizm üzerinden isyan ediyor, zayıf noktalara samimi ve yerinde darbeler vuruyor. "Broca'nın beyni" ve "Kopenhag yorumu" üzerine muhteşem detaylarla bezeli bir gerçeklik sorgusuna girmekten de geri durmuyor. "Heisenberg'in belirsizlik kuramı"na göz kırpan özgür iradeyi yücelten görüşleri ve kurgusunda "büyükbaba paradoksu"nu kullanıyor. Nedensellik, geçmişi etkileyen gelecek düşünceleri gibi son derece ilginç temaları kurgusuna yediriyor. Lab. hayvanları pasajında ciddi bir hayvan hakları savunusu yapan yazar, tıbbi ilerlemenin başka canlılar için günlük işkenceler olduğu bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. metninin sonlarına doğru ruh sorgusuna ve ahlaki rölativizme değinen yazar, dil konusunda yeteneğini sergilemekten çekinmemiş. Parapsikolojiye girmiş olsa da akıcı, felsefe ve bilim kurgu öğelerini harmanlayan doyurucu bir roman. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Not: Fizik, biyoloji, anlambilim ve felsefeyi bu kadar güzel harmanlayan düşünceleri bir arada daha önce sadece Silverberg'in "İçeriden Ölmek" ve Matheson'un " Whatever Dreams May Come" romanlarında görmüştüm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder