10 Kasım 2012 Cumartesi

Bicentennial Man



Martin ailesinin reisi, ailesi için bir süpriz planlamıştır. Ailenin bir hizmet robotu vardır artık... Ancak bu robot... afedersiniz. Yani Andrew sıradan değildir. Aile, onun yeni bir canlı olduğunu keşfedecek ve insanlığını aramasında yardımcı olacaktır...



Daha girişte büyük usta Asimov'un üç yasasıyla açılış yapan film, esere saygı da kusur etmeyeceği sinyalini veriyor. Detaylı ve incelikli işlenmiş olan bu çok katmanlı film, kimse gücenmesin ama o İmdb puanını hak etmiyor. En başından mantık hataları ve kısır döngüleri, çıkabilecek sorunları veren film geneli itibariyle Tanrı kompleksi, insanlık sorgusu ve sosyal uyum, istenirliği incelemiş.



Bir yanlış anlaşılma sonucu verilen ismi Andrew, android kavramına film boyunca göndermeler içeriyor. Andrew farklıdır. Kendi şarjı, kendi montaj arkadaşları gibi değildir. Meraklıdır, yaratıcıdır, müzik dinlemekten keyif alır, sosyal ve arkadaş canlısıdır. Bu şekilde programlanmasa da böyledir. O, daha sonra keşfedeceği üzere tektir. Bir örümceği dahi incitemez, sadece insanları korumaya programlanmış da olsa diğer canlıları korur. Film boyunca onun bir anomali mi yoksa tek mi olduğu tartışması bir çok boyutla ele alınır. İnsan nedir sahiden? Kimdir?

 

Andrew, ailenin kalbini kazanır. Sahibi, baba rolünü üstüne alır ve ona insan olmanın karakteristiklerini öğretmeye çabalar. Bu meraklı küçük çoc- pardon robotla seks ve ilişki konuşmasını dahi yapar. Onun bireyselliğini hem ailede hem toplumda savunur. Andrew'i ondan satın almaya niyetli şirkete der ki: " Bireyselliğin bedeli yoktur!" Asimov'un mantık düellolarını her ufak tartışmada kullanan film , mizah ve kahkahanın önemine dikkat çekmiş bir çok yerde.



Bir çocuğun gelişim aşamalarında geçen Andrew, yaşamı insanlar aracılığıyla tanıyacak, onların yardım ve ilgileri ile kendi insanlığını arayacaktır. Gerçek anlamda özgür olması ise ürettiği sanat eserlerini satmaya başlaması ile gerçekleşir. O bir maldır, mal veya kölelerin paraya ihtiyacı olmaz... yoksa olur mu? Bir robot parayla ne yapar ki? Bu tartışmaların sonunda Andrew ailenin gönüllü ferdi haline gelir. Soyadlarını alır ve banka hesabı açılır adına: Andrew Martin, insan olmaya ilk adımını atar böylece.

 

Kendini arayışının başlangıcında babasının kalbini istemeden kırar. Terk edileceğinden, bir çocuğunu daha kaybedeceğinden korkan baba bu gerçekleşmeden Andrew'in evi terk etmesini ister. Andrew onların evine yakın bir ev yapar kendine; ailesine yakın olmak istemektedir, bir ihtiyaçları olduğunda hemen ulaşabilmek için. Babasının ölüm döşeğine çağrılan Andrew, zamanın onun için anlamsızlığını ilk bu olayda fark eder. Eğer kendi gibi kişiliği olan bir robot bulursa artık sevdiklerinin onu terk etmeyeceği çıkarımını yapan Andrew, Dünya'yı dolaşmaya başlar. Kendini... kendinden olanı aramaktadır. Yolculuğu uzun sürer ve onun gibi birini daha bulamaz, umudu tükenirken Rupert ve Galatea ( mükemmel bir gönderme ) ile tanışır.

 

Cinayet psikozuna esprili göndermeler, köpek-sahip ilişkisi gibi motifler, Andrew'in kimlik sorgusu, ölümsüzlükle sınanması çok güzel işlenmiş.

 

Andrew, insan gibi görünmek ve daha fazla ifadeye sahip olmak için modifiye eder kendini. Rupert tüm yükseltmelerinde hem doktor hem arkadaş rolünü üstüne alır. Artık insan gibi görünen Andrew ailesinin evine geri döner. İlk aşkının torununa aşık olur bu esnada. Onun tarafından kabul edilmek için yükseltmelere devam edecek Portia'ya olan aşkını ve insanlığını toplum kabul etmeden durmayacaktır. Bir robotu sevebilir misiniz? Sizi asla incitmeyecek, sadık, kibar,yalan söyleyemez, art niyetsiz... Yoksa daha fazlası gerekir mi? Toplum bunu onaylar mı?

 

İnsan olabilmek için yapay iç organlar icat eden Andrew, toplumu ve tıbbı değiştirmesine rağmen görüşleri değiştirememiştir. Sert sosyal kontrol onun ilerlemesine izin vermez, Portia ile evlenemezler.Kongre'de söz alan Andrew varlığını savunur ama Kongre ona açıkça "ölümsüz bir insanın" kabul edilemez olduğunu söyler. Bulmacanın son parçasını bulan Andrew, son bir modifikasyonla kendisini ölümlü yapar... 200 yıllık mücadelesi sona erer... Bir robot olarak doğar ve insan olarak ölür.

 

Makyajlar muhteşem, zamanının çok ötesinde. Robin Williams oyunculuğu ile zaten harikalar yaratmış, hayranlık duymamak çok zor. Sam Neill tam oturmuş rolüne, Embeth Davidtz ise öyle zarif öyle ince oynamış ki... Davidtz ve Williams çok güzel bir ikili olmuşlar bu filmde. Aşkları size dokunuyor ister istemez...
Kıskanır mıyız? Kıskanç tanrılar olabilir miyiz? Ya bizden daha iyi olursa bu yeni canlı, onu kabul edebilir miyiz? Ben,Robot ve Yapay Zeka'dan çok daha iyi bir film. Andrew'e yolculuğunda katılırsanız emin olun keyif alacaksınız. Bir bilim kurgu klasiği, izlenmezse yazık olur bence. Keyifli seyirler dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

"İmperfection, makes one unique..." Andrew Martin




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder